Bir ülkeyi işgal söz konusu olunca da, dünya kamuoyunu harekete geçirmek ve koalisyon oluşturmak kolaylaşmıştı. ABD Irak'ı zayıflatmayı başardıktan sonra bu durumu Ortadoğu'yu biçimlendirmek için kullanacaktı!
Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu, terörizmi desteklediği, El-kaide bağlantısı olduğu gibi gerekçelerle Irak'a ikinci defa saldırdı. Fakat, Irakla iş bitmiyordu.
Asıl 1979 İslam devriminden beri alt etmeyi düşündüğü İran'ı da hizaya getirmek istiyordu. Fanatik "neocon"lar Irak'ı istedikleri gibi 'halletmeyi' başarırlarsa, İran'ın "demokratikleştirilmesinin" kolaylaşacağını düşünüyorlardı. Fakat Irak'ta işler pek de umulduğu gibi gitmedi, ABD Irakta batağa saplandı.
Birinci başkanlık döneminde Irak'a "demokrasi" getiren Bush, ikinci başkanlık döneminde de "İran'a demokrasi götürmeyi" planlıyor. Böylece "Büyük Ortadoğu Projesi"nin ikinci aşaması da gerçekleşecek. İran'ı düşürürse, son dönemde baskıyı artırdığı Suriye'nin de sorun olmaktan çıkacağını düşünüyor...
Irak'ta kitle imha silahları yoktu ama İran'ın açıkça nükleer enerji ve atom silahlarına sahip olmak için yoğun çaba harcadığı kimse için bir sır değil. İran'ın meşru müdafaa için silahlanması da onun en doğal hakkı.
Siyonist İsrail'in onca nükleer silahını sorun etmeyenlerin İran söz konusu olduğunda yaygara yapmaları tam bir ikiyüzlülüktür...
Öyleyse sorun nedir? Sorun İran'ın bölgesel bir güç olmasının önünü kesmek ve Siyonist İsrail'in güvenliğini sağlamak. Siyonist yayılmanın önünü açmaktır... Zira, şu anda ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesinin" önündeki en büyük engel İran.
İsrail, ABD'nin onayını alabilse, her an İran'ın Nükleer altyapısını vurmaya hazır bekliyor. Aynı 1980'de Irak'ın Osirak'taki nükleer reaktörünü bombaladığı gibi. İsrail, İran'ın nükleer silahlara sahip olmasını kendisi için büyük bir tehdit olarak görüyor.
Nitekim Mossad başkanı Meir Dagan, bu durumun "kurulduğundan beri İsrail için en büyük tehdit" olduğunu söylemişti.
Amerikalı gazeteci Seymour Hersh'in The New Yorker dergisinde yayınlanan yazısı, ABD'nin İran'a yönelik planlarının yürürlükte olduğunu gösteriyor.
Halen İran'da Amerikan 'özel kuvvetlerinin' gizli operasyonlar için bulunduğu da bir sır değildir. Özellikle Afganistan sınırından bu tür amaçlar için İran'a sızmaları ya da başka yollarla İran'a nüfuz etmeleri gayet mümkündür. Zaten bu yöndeki haberler, ABD yönetimince yalanlanmış da değil...
ABD Irak'a saldırdığı gibi İran'a da saldırabilir mi?
Saldırırsa nasıl bir tablo ortaya çıkabilir? Ya da böyle bir saldırı nasıl bir süreci harekete geçirebilir? Eğer ABD tek başına veya , Siyonist rejimle ortak bir operasyonla İran'ın nükleer alt-yapısını bombalarsa, Irak'taki gibi sonuç alması kolay olmayabilir.
Zira, İran'ın Iraktan dersler çıkarmış olması ve tesisleri ülke sathına yaymış olması ihtimal dahilindedir. Dolayısıyla, bir seferlik saldırı İran'ın nükleer alt-yapısını imha etmek için yeterli olamaz.
Daha da önemlisi, İran Irak gibi saldırıya açık, zayıflamış bir ülke değil. Güçlü bir savunma kapasitesine sahip. İran'ın Siyonist rejimi vurabilecek menzile sahip füzeleri olduğu biliniyor. Dolayısıyla, İsrail ve ABD'nin saldırısını karşılıksız kalması düşünülemez...
Böyle bir saldırıya İran'ın Lübnan Hizbullahı ve Suriye aracılığıyla, karşılık vermesi de ihtimal dahilindedir. Aynı şekilde Irak ve Afganistan'daki Şiiler de karşı saldırıda taraf olabilir. Dolayısıyla İran'a yönelik askeri bir saldırı, yangının tüm Ortadoğu'yu sarmasıyla sonuçlanabilir.
Demek ki, ABD'nin ilk planda askeri bir saldırıyı göze alması olası değil. Nitekim, İran savunma bakanı tuğamiral Ali Şamhani'nin demeci de, İran'ın bir saldırı beklemediğini gösteriyor. İran ABD'ye "köpeksiz köyde değneksiz gezmenin" söz konusu olmadığını hatırlatıyor.
Bu durumda geriye İran'ı tecrit etmek kalıyor. Önce tecrit edip zayıflatmak, saldırıya hazır hale gelince de çökertmek... İran 1990'lı yılların başından beri "yumuşama" ve "dışa açılma" siyaseti izliyor.
Rusya, Çin, Hindistan ve Avrupa Birliği (AB), vb. ile ilişkilerini geliştiriyor. Bu durum, ABD'yi rahatsız ediyor. Fakat, işe İran-Suriye ilişkilerini bozarak başlamak gerektiğini düşünüyorlar. Fransa'nın desteğiyle Lübnan Hizbullahı'yla Suriye ilişkisini koparmayı amaçlıyor.
Birleşmiş Milletler'in 1559 nolu kararı gereği, Suriye'nin Lübnan'dan askerlerini çekmesi için baskı artırılacaktır, velhasıl önce İran'ın bölgedeki müttefikleriyle arasının açılmasını sağlayacak bir stratejinin gündeme gelmesi söz konusu.
Bir de aynı Irak'ta sahnelenen oyun gibi, içerdeki ve dışarıdaki muhalefeti finanse edip örgütlemek. Nitekim, ABD'deki Yahudi lobisinin de desteğiyle bazı Cumhuriyetçi ve Demokrat odakların dışarıdaki İran "muhalefetini" desteklemek üzere "özgürlüğe destek yasasının" çıkarılması için yoğun çaba harcadıkları biliniyor.
Eğer bu yasa çıkarsa, 100 milyon dolarlık fondan beslenecek "muhalif" gruplar etkinliklerini artıracaklardır. Böylece ABD'li "think tanks'lardan", "bağımsız araştırma kuruluşlarından" ve "sivil toplum örgütlerinden" Irak'takinin bir benzerini yapmaları isteniyor ama tarih tekerrür etmez, tekerrür etseydi tarih diye bir şey olmazdı.
Parayla tutulmuş muhaliflerin muhalefeti her zaman işe yarayacak diye bir kural yoktur... Bu tür unsurlar ancak operasyon başarılı olursa kullanılabilir.
Irak'ta Çelebi, Allavi ve diğer ABD ajanları gibi... "Sivil toplum örgütleri", "demokrasi", "insan hakları", "özgürlük" gibi kavramların ve söylemlerin emperyalizm için ne anlama geldiği, böylece bir defa daha açığa çıkıyor...
ABD, İran'a yönelik çeyrek yüzyıllık siyasetine devam etmekte kararlı, ama İran da pabuç bırakmamakta kararlı olmaya devam edecektir. ABD'nin jeopolitik ve jeostratejik çıkarları "Büyük Ortadoğu Projesi" denileni dayatmayı, bölge halklarının ve tüm dünya emekçilerinin çıkarı da, ABD'nin en kısa zamanda bölgeden kovulmasını gerektiriyor.
Üçüncü Dünya halklarının dayanışmasını yeniden kurmak için koşullar da hızla oluşmaktadır. Amerikan saldırganlığını püskürtmenin yolu, öncelikle her yerdeki emperyalizmin hizmetindeki kompradorlaşmış rejimlerin tasfiyesinden geçiyor. Zira, emperyalizm içimizdedir ve kapitalizm emperyalizmdir...
Önümüzdeki dönem, ya anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadelenin yükseldiği bir dönem olacak, ya da "büyük insanlığın" geleceği kararmaya devam edecek... "Büyük insanlık" saldırı karşısında sessiz ve tepkisiz kalabilir mi? (FB/BA)