Bütün zaafları ve dar görüşlülüğüyle, küçük şeylerle uğraşan ve sadece kendini düşünen burjuvaziyi eleştiren yönetmen, kahramanlarını üç kuşak bir burjuva ailesinden seçiyor.
Konusuna soğuk ve mesafeli yaklaşımı, duygusallıktan uzak tavrıyla Chabrol, karakterlerinin zaaf ve budalalıklarını ustalıkla sergiliyor. Oyuncu seçimi her zamanki gibi mükemmel.
Varlıklı bir aile olan Charpin-Vasseur'lerin üç kuşağını bir araya getiren öyküsüyle, film burjuvazinin ikiyüzlülüğüyle dalga geçmeyi kendine yaşam biçimi edinen Chabrol'ün bu özelliğini sergiliyor.
Zerafetle yaşlanmakta olan aile reisi Line Teyze (Suzanne Flon), savaştan sonra Nazi sempatizanı ve işbirlikçisi babasını öldürmekten yargılanıp beraat etmiştir. Yeğeni Anne (Nathalie Baye), eczacı kocası Gerard'ın (Bernard Le Coq) tüm itirazlarına rağmen belediye başkanlığı seçim kampanyasına katılır.
Cinayet var
Karı-koca, önceki eşlerini trajik bir araba kazasında kaybetmiş, sonra da birbirleriyle evlenmişlerdir. Yetişkin yaştaki iki çocukları, Gerard'ın üç yıl Amerika'da kalarak kısa süre önce geri dönen oğlu François (Benoit Magimel) ve Anne'ın ilk kocasından olma kızı Michele (Melanie Doutey), birbirlerine aşıktırlar.
Küçük kasabada elden ele dolaşan rezilce bir siyasi broşür, eski cinayet skandalını kurcalar ve başka bazı iddialarda bulunur. Filmin üçüncü bölümünde işlenen cinayet, sadece filmi başından itibaren çok dikkatle izleyenler ve Chabrol'ün bu huyunu iyi bilenler tarafından tahmin edilebilir. Bu cinayet vakası ailenin saygınlığını tehdit etmektedir.
Filmin başında bir cesedin gösterildiğini hatırlayan seyirciler, son bölümde işlenen cinayeti anlayabilirler. İzleyici kitlesi suça tanık olmuştur; seyirci kimin öldürdüğünü, cinayeti kimin neden işlediğini bilir. Film, işlediği bir cinayet ve işlemediği bir başka cinayet için suçlanan bir kadının hikayesi "Fransız sinemasının Hitchcock'u" lakabını hakeden Claude Chabrol, suça ve suçluluğa olan kurnazca yaklaşımıyla, polisiye ağırlıklı, büyüleyici ve zekice kurgulanmış psikolojik dramlarından bir yenisine imzasını atmış. Gerilim filmlerinin üstadı olarak, konusuna soğuk ve mesafeli bir nesnellikle yaklaşmış. Duygusallıktan uzak tavrıyla, karakterlerinin zaaf ve budalalıklarını ustalıkla sergilemiş. Chabrol filminin ismini, Baudelaire'in "Kötülük Çiçeği" şiirinden esinlenerek koymuş.
Çiçeği burnunda politikacı
İnsan ruhunun karanlık güdülerini ve insan ilişkilerinin altında yatan tahribatı nesnel bir hassasiyetle teşhir etmiş bir sanatçı olarak Claude Chabrol, "Kötülük Çiçeği"nde en sevdiği hedefin kentli Fransız küçük burjuvazisi olduğunu yineliyor. Orta sınıftan bir aile, küçük bir topluluk içindeki ilişkileri işlerken, bu kez kahramanlarını son derece normal kişilerden seçiyor.
İnsan ilişkilerinin iki yüzlü olduğu burjuvazide saygın görünen insanlar üzerindeki yaldızı kazıdığımızda, ortaya kirli ilişkiler çıkar. Burjuvazi için statükonun korunması, düzenin bozulmaması şarttır.
Her zamanki gibi filmlerinin senaryo yazılımına "Kötülük Çiçeği"nde de katılan Claude Chabrol, son yıllarda çevirdiği filmlerin tümünde olduğu gibi, oğlu Matthieu'ye filmin müzik partisyonunu yazdırmış. Oyuncu seçimi, her zamanki gibi mükemmel. Olgunluğunu ve tecrübesini konuşturan Nathalie Baye, politikaya yeni atılan belediye başkanı adayı rolünde kusursuz.
Fransız sinemasının eski tüfeklerinden Suzanne Flon, ilerlemiş yaşına rağmen, iki cinayetle suçlanan nine rolünün hakkını veriyor. Michael Haneke'nin unutulmaz filmi "La Pianiste"teki kompozisyonuyla Cannes Film Festivali'nde "En İyi Aktör" ödülünü kazanan Benoit Magimel'i bu kez yeteneğini sergileme fırsatını vermeyen bir rolde izliyoruz. (BB)