“Yoğun kar yağışı altında gerçekleşen 615. buluşmamızda polis müdahalesi ile tehdit edildik, basın açıklamamızı okuyan kayıp yakını Maside Ocak gözaltına alındı. 2011 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan’ın davet ederek görüştüğü, ‘elimizden geleni yapacağız’ dediği Cumartesi Anneleri’nin yeniden 28 Şubat’ın hukuksuz uygulamalarına tabi tutulmasını kınıyoruz.” (Cumartesi Anneleri/İnsanları)
Cumartesi Anneleri/İnsanları, Galatasaray Meydanı’ndaki 616. oturmalarını 1996’da kaybedilen Abdullah Canan’a adadı.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, geçtiğimiz haftaki eylemde maruz kaldıkları polis müdahalesine ve kayıp yakını Maside Ocak’ın gözaltına alınmasına değinirken, “Gerçekleri anlattığımız için, taleplerimizi basın açıklamaları ile hükümete ve kamuoyuna duyurduğumuz için suçlanmayı, polis şiddetiyle tehdit edilmeyi reddediyoruz. Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve barışa yönelmiş bir Türkiye talep etmekten vazgeçmeyeceğiz” dedi.
“Biz bu meydanı mücadele ile kazandık, kimse bizi buradan ayıramaz”
616. oturmada, Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun’un ardından konuşan Kenan Bilgin'in ağabeyi, “Buradaki oturmamızdan rahatsızsınız biliyoruz. Kayıplarımızı ortaya çıkarana kadar sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz" dedi.
Hasan Ocak'ın annesi Emine Ocak da 61. oturmaya gönderdiği mektupta şu ifadelere yer verdi:
“Biz bu meydanı mücadele ile kazandık. Yedi ayımızı gözaltında geçirdik, mücadeleden vazgeçmedik. Bizimle görüşen Cumhurbaşkanı, bak anneler çocuklarını bulamadan ölüyor. Biz ölüyoruz. Biz ölünce bitecek mi bu mücadele. Çocuklarımızın kemikleri teslim edilene kadar bizim mezar yerimiz Galatasaray'dır. Kimse bizi buradan ayıramaz.”
Abdullah Canan'ın oğlu Tayip Canan da "Bizim burada olmamızdan rahatsızsanız katilleri bulun, yargılayın, kemiklerimizi bize verin biz de bu meydana gelmeyelim. Biz isyan etmiyoruz, katilleri yakalayın diyoruz" diye konuştu.
Abdullah Canan nasıl kaybedildi?
Cumartesi Anneleri/İnsanları adına basın açıklamasını avukat Gülseren Yoleri okudu. Açıklamada Abdullah Canan’ın kaybedilmesi şöyle anlatıldı:
Yüksekovalı iş insanı Abdullah Canan, bölgede işlenen suçlar nedeniyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında yedi akrabası ile birlikte suç duyurusunda bulundu. Komutan Yurdakul, Canan’ı şikayetini geri çekmesi için tanıklar önünde tehdit etti ama Canan şikayetini geri çekmedi.
17 Ocak 1996 sabahı otomobiliyle Hakkâri’ye gitmek üzere yola çıkan Canan, askerler tarafından durdurularak gözaltına alındı ve Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
21 Şubat 1996’da Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze saklanmış halde bulundu. Canan yakın mesafeden atılan yedi kurşunla öldürülmüştü.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı.
Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak “Şubat 1996'da tabur karargâhında Abdullah Canan isimli şahsı başı sarılı vaziyette revirde gördüm” dedi.
Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı öldürmekle suçlandı. Ama mahkeme Canan’ın “terörist” bir çatışmada veya aşiretler arası çatışmada öldürüldüğü kanaatine vardı ve yargılanan sanıkların beraatine karar verdi.
AİHM Abdullah Canan davasında “Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır" diyerek, etkin soruşturma yürütmemekten Türkiye’yi mahkum etti.
Abdullah Canan davasını, 2015’te öldürülen avukat Tahir Elçi takip ediyordu. (ÇT)
* Fotoğraf: Twitter