Mümtaz köşe yazarları şimdi, "Peki neler oldu?" sorusunun yanıtını arıyordu. Bu soruya tatmin edici ve akılcı bir yanıt bulamadıkları için, olay, "irrasyonel" bir gelişme olarak değerlendirilip unutulmaya terk ediliyordu. Şu tuhaf 'zina' tartışması, başbakanın AB'ye efelenmesi filan bir yol kazasından ibaretti. Henüz Doğulu özelliklerini aşamamış tipik Türk politikacısı tavrıydı ve bu nedenle abartmaya, uzatmaya ve "küçük" politik hesaplarla bu konu üzerinde tepinmeye gerek yoktu.
Medyatik birlik beraberlik ruhu
Oysa, hayat alanlarını iktidarlara yakın olmak üzerine kurmuş çok satışlı tekel medyasının bu sorunun sahici yanıtını vermesi mümkün değildi. Mümkün değildi çünkü, Almanya'nın 4,5 milyon tirajlı gazetesi Bild, Başbakan Erdoğan'ın Brüksel ziyareti öncesinde Türkiye'nin önde gelen gazetelerinin genel yayın yönetmenlerine bir soru sorarak, medyanın genel eğilimini tespit etmek istemiş ve herkesten aynı yanıtı almıştı. Soru basitti, "Erdoğan reformcu mu, gizli bir islamcı mı?"
Karmaşık bir sorunu aşırı basitleştirmesi nedeniyle bu sorunun kendisinin yanlış olduğunu şimdilik bir tarafa koyalım. Soruşturmaya katılan Hürriyet, Milliyet, Sabah, Radikal, Akşam, Zaman, Yeni Şafak ve Referans gazetelerinin genel yayın yönetmenleri, Başbakan Erdoğan'ı tereddütsüz şekilde "Reformcu" olarak tanımlamışlardı. Bu isimlere bir dizi genel yayın yönetmenini daha (örneğin Tercüman, Vatan, Türkiye, Takvim, Posta, Güneş vb.) eklemek gerek. Bir genel yayın yönetmeni, bir ülkenin başbakanını, siyasal kadrosunu ve uyguladığı politik programı "reformcu" olarak değerlendirebilir. Ancak, o ülkenin toplam gazete tirajının neredeyse yüzde 90'ını temsil eden bu isimlerin, geniş yorum alanına sahip politik bir soruya aynı yanıtı vermesi, örneğine kolay rastlanabilecek bir durum değildir.
Ormanda öten garip kuş!
Fotoğraf son derecek nettir; Bild gazetesinin yaptığı yoklama, aslında herkes tarafından bilinen ve fakat sarsıcı olduğu için yüksek sesle ifade edilemeyen bir gerçeği, reddedilemeyecek bir somutlukla ortaya çıkardı. Abartılı bir yuvarlamayla, toplam yüz bin civarındaki tirajı (Cumhuriyet, Birgün, Ö. Gündem, Evrensel, Milli Gazete, Ortadoğu) bir kenara koyduğumuzda, bu ülkede yaklaşık üç yıldır gerçekte tek gazetenin çıktığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde, izlenme oranı yüksek televizyon kanallarında da aynı haber bülteninin hazırlandığını ileri sürmek, artık parlak bir tespit olmaktan çıktı. Hadise budur..
Ne yazık ki, iyi niyetli ve özverili bazı çabalara karşın bu kuşatma 20 yıldır kırılabilmiş değildir. Gazetecilik etiği ve kimliğinin büyük bir kayma yaşadığını da hatırlarsak eğer, varolan yayınların içinden (kimi tekil ve iyi örnekleri dışında tutarsak) bir 'özgürlük' penceresi açmak da son derece güçtür. Bu kuruluşlarda yüzlerce nitelikli gazeteci olmasına karşın durum böyledir. Artık bir klişe haline gelen kavramla belirtirsek, şu "iletişim çağı" denen dönemde aynı silahlara sahip olmadan bu ideolojik kuşatmayı yarmak çok zordur. Ülkenin ve toplumun en önemli aktüel sorunlarından biri de budur.
Ne diyor iletişim guruları; 'bir ormanda öten kuşun sesini bir televizyon kanalı yayımlamamış ya da bir gazete yazmamışsa, o kuş ötmemiş demektir.' Evet aynen böyle.. Acımasız, dışlayıcı, kıyıcı ve kahredici..
Akıl tutulmasının araçları
Toplum, sistemin en önemli ideolojik aygıtları olan medya ve eğitim kurumları aracılığıyla adeta alıklaştırılıyor. Bir akıl tutulması yaşıyor toplum. Bilimsel bilgiye ve insan aklına karşı sistematik bir saldırı sürdürülüyor. Özgür akıl kuşatılıyor. Yeni bir Ortaçağın kapısından içeri itiliyor bu toplum. Süper Lig kulüpleri rakipleri için büyü yaptırıyor, kale arkalarından tavuk bacakları çıkarılıyor. Büyücüler televizyon programlarına davet edilip hararetli tartışmalar yapılıyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Öten kuşlara mikrofon uzatan pek yok çünkü.
İşte bu duruma itiraz etmek ve bir şeyler yapmak gerekiyor.Unutulmamalı ki, güçlü bir seçenek yaratmak, diğerlerini de daha "dengeli" davranmaya zorlayacak ve bir hegemonya alanı yaratacaktır. Bunu üç kez denemiş bir gazeteci olarak belirtmeliyim ki, böyle bir seçeneği yaratmak zor değildir; sadece ortak akıl ve irade gereklidir, o kadar.
Şimdi gelelim o meşum iki soruya; 'Türkiye'nin yolu gerçekten açıldı mı?' ve 'Bu zina sorunu neden çıkarıldı?' Bu soruların yanıtı için, pek çok iyi örneğin yanısıra, bianet arşivine girilerek, "Dananın kuyruğu" ve "Aralık Sonrası; Oyun Yeniden Kuruluyor " başlıklı yazılarıma da bakılabilir.
Orson Welles'in dediği gibi, "Yalanın evrensel olduğu bir zamanda, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir." Evet, sadece gerçeği.. Ne dersiniz? (MY/YS)