21. LGBT Onur Haftasının kapanış paneli olan İttifak ve Karşıtlıklar 2 Temmuz Salı 19.00’da Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleşti. Panele Foti Benlisoy, Nazan Üstündağ ve Göksun Yazıcı konuşmacı olarak katıldı.
Panelin moderatörü olarak Madımak katliamının 20.yıldönümünde hala katillerin yargılanmadığını ve katil avukatlarının mevkilendirildiği bir devlet yapılandırılmasının sürdürüldüğünü ifade ederek oturumu açtım ve geçtiğimiz cumartesi olması gereken paneli Lice saldırısını protesto yürüyüşüne katılmayı tercih ederek ertelediğimizi belirttim. Panel çerçevesini şöyle özetledim:
“İstiklal'deki Lice yürüyüşünde Türk bayraklarıyla zafer işaretleriyle yürüyenlerin Kürtçe direniş sloganlarını alkışladıklarına, antikapitalist Müslümanların Sivas katliamına karşı seslerini duyurmak için Sivas’ta yürüdüklerini, Onur Yürüyüşünde, ibne, ayol lafını ötekileştirmek için kullanan taraftarların ibneler özgür olsa, ay ay ay sloganlarını sahiplendiklerini gördük. Yani asla barışamayacakmış varsaydığımız kitlelerin direniş ittifakına şahit oluyoruz.
“Açıkçası bu panelin çerçevesini 4 ay önce önerdiğimde temel derdim neden farklı hareketlerin barışamadığını sorunsallaştırmaktı. Kimlik politikaları üzerinden birbirimizle mücadele etmeyi önceleyip, devlet otoritesinin, polis şiddetinin karşısında örgütsüzleşmeyi neden göze alıyorduk.
“Şimdi bu soruların bir nebze cevabını buldum, fakat sorularım tükenmedi. Mesela biz bu ittifakları kurmak için neden bu kadar bekledik? Plastik mermilerin, gaz fişeklerinin karşısında hepimizin eşit derecede yaralanabilir olduğunu görmek için neden polis şiddetine ihtiyaç duyduk? Ve bunun sonrasında bu ittifakları güçlendirmek için ne yapacağız? Karşıtlıklarımızı yok mu sayacağız yoksa birbirimizi kazanmak, direnişi örgütlemek için bu karşıtlıkları silaha dönüştürmenin yollarını arayacak mıyız? LGBT hareketi olarak kurulan ittifaklarda nasıl işlevleneceğiz? Bizlere yönelen nefreti dindirmekten öte direniş geneline yayılan etkimiz ne olacak? Ne olmalı? Bu panelde bu ve bunun gibi soruları cevaplandırmaya çalışacağız.”
İlk konuşmacı olan Foti Benlisoy konuşmasında şunları söyledi
“Gezi deneyiminde farklı grupların kurdukları bağın ittifaklar olarak değil karşılaşmalar olarak okunması gerekiyor. Bu karşılaşmaların sürdürülebilir olması önemli.
“1.dünya savaşı sonrası oluşan siper kardeşliğine benzer şekilde günümüzde de bir barikat kardeşliği oluştu. Süregelen karşıtlıklar, alanda aşılmaya çabalanan önyargılardan ibaret değil. Sahici, süreklileşebilecek bir ittifakın yolu hâkim yapıların işlevsiz kılınmasıyla mümkün olabilir. Bu karşılaşmaların yapıların çözülmesine sebep olacağını varsaymak bizleri rehavete itiyor.
“Arap Baharı dediğimiz süreç içerisinde İsrail’de de konut pahalılığı gibi vesilelerle işgal eylemleri gerçekleşti. Bizde Türk bayraklı eylemcilerin Kürtçe sloganları alkışlamasından belki daha bile radikal şekilde Arapça sloganlar, “Bir mısırlı gibi yürü” sloganları İsrail’de atılır oldu fakat bu karşılaşmalar gerçek bir ittifaka dönüşemedi. Sınıflar arası bir ittifak gerçekleştirilemeyince Siyonistlerin varlık koşulları ortadan kalkmamış oldu.
“80lerden beri stratejik inşa perspektifi sorunumuz var. Günümüzde gerçekleşen politik illüzyonla bu stratejik tutulma sınandı. Ezilenlerin muktedirleştiği bir sosyal illüzyon da gerçekleşti. Kolektif eyleme, örgütleme kapasitesindeki düşüş sebebiyle kanıksanmış ‘tabandan dönüşümün gelişemeyeceği’ algısı sarsıldı.
“Gezi direnişine paralel seyreden uluslararası bir hareketlenme de oldu, vesileleri farklıydı fakat barikatın öte tarafı ortaktı.
“Yeni bir mücadele dalgası söz konusu ve bunun ilk anıldığı yer Tahrir bildiğiniz gibi. Mücadele pratiği anlamında bir sıçrama var fakat somut güçler dengesinde belirgin bir dönüşüm yok, mücadelenin seyri organik büyümeye dönüşmüyor. Dünya’nın farklı noktalarında farklı mücadele biçimleri var fakat hala savunma halindeyiz.
“Mücadele anlamında lineer bir gidiş olmayacak, çözülmeler olacak. Talepleri aritmetik toplam olarak değil, bütünleştirici olarak ele almak gerekiyor. Mücadele pratiğini rezerv güçlere dönüştürebilmek gerekiyor.”
Nazan Üstündağ Kürt hareketinin örgütlenme stratejisini vurguladığı konuşmasında şunları söyledi:
“Gezi Parkı sürecinde devletin Kürdistan üzerindeki politikası deşifre oldu. Fakat Gezi süreciyle birlikte üretilen söylemlerde Kürtler ve Kürt hareketi paranteze alınıyor, Kürtleri parantezden çıkarmak gerek. Paranteze almaktaki problem, Kürt meselesini kimlik meselesine indirgemek ve devlet şiddetine odaklanmaktan geliyor. Fakat Kürdistan bir tek hafızanın biriktiği bir alan değil, 30 yıldır ütopya geliştirmiş, farklı bir tarihsellik yaratmış bir coğrafya.
“Kürt özgürlük hareketi doğrudan devleti problematize eden ve belirli bir programı olan nadir hareketlerden. Bu programla oluşturulan barış süreci ve silahların susması Gezi direnişine önayak oldu. Kürt hareketinin çeperlerinde hareketlendirdiği grupların olduğu, mutsuzlukların ifade edildiği bir dönemden geçtik son 1,5 senedir.
“Kürt Hareketinin programında iki unsur ön plana çıkıyor bu süreçte, birincisi temsili demokrasi, ikincisi de alanların, inanç ve beden parçalarımızın dahi alınıp satılır olabilmesi, buna karşı bir isyan gerçekleşiyor. Gündeliğin en dibine kadar müdahale edilmesinin toplumda yarattığı bir sıkışma var. Sadece şiddetle ve nifak tohumlarıyla anılıyor Kürt hareketi. Hareketin örgütlenme tecrübesi, stratejik birikimi arka planda kalıyor. Kürdistan'da birikmiş bu deneyimle nasıl ilişkileneceğimizi bilmiyoruz.
“Kürtlerin benimsediği bir program var: Doğrudan demokrasi nasıl inşa edilecek, eylem ve müzakere alanları nasıl inşa edilecek, mülkiyet vatan ve aile dışında nasıl mekânlar inşa edilebilir. Bu her türlü direniş alanında tartışmaya davet etmemiz gereken bir mesele Kürdistan’da bütün mekânların mülkleştirilmesi ulusallaştırılması da demek fakat bunu karşı koyarken silah etkili değil diyor hareket çünkü silah aksi bir ulus yaratıyor. Bu alanlar hafıza mekânlarına nasıl dönüştürülür, bunun tartışması yapılıyor.
“Mekânı, zamanı, bedeni öznellikleri sivilleştirerek, bunun taktikleri ve stratejilerini oluşturmaya çalışıyor Kürt hareketi uzun zamandır. Gezi süreci yeni bir ihtimal ortaya çıkaracaksa, bu Kürt hareketinin birikimleriyle doğrudan müzakere etmekle mümkün olacak.”
Göksun Yazıcı ise queer ittifak vurgusu yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Neoliberalizm öznellikler yaratarak ilerledi. Paket deneyimler, ölmeden önce yapmanız gerekenler, alınabilir satılabilir deneyimler bizlere sunuldu. Egemen öznellikten bir kopuş önemliydi. Gezi parkındaki kopuş bir direnişin bedeni olmak anlamında gerçekleşti. Onun kazancı senin kaybındır algısı değişti. Bir AVM’de yaşanacak bir kaçışma anından, birbirini ezen geçen insanlardan farklı olarak polisin gazı altında birbirlerine çarpan insanlar pardon diyor. İlk kez birbirimize temas etmekten, diğer bedenin yaşamıyla ilgili kaygılandığımız güzel bir başlangıç oldu.
“Kürt Hareketi 30 yıldır yeni bir ütopya yaratırken batı bu anlamda bana göre çürüyordu. Kendi egemen kimliğine soru sormanın zorlaştığı bir siyasal iklimde yaşıyorduk. Üniversite mezunları güvencesiz işlere yaptığı bedava stajlarla geleceğini çürütüyordu, fakat akacak da bir mecra bulamıyordu.
“Queer yoldaşlığı fikrinde bedenin kırılganlığı değil direngenliği üzerinden bir bakış var. Yaşadığımız tarih bedenin direngenliğiyle baş edebilmenin tarihi. Butler’ın "Bedenler arasında bir beden" kavramı vardır, birbirine iyi gelen, birbirinin özgürlüğünü artıran bedenler, kazanç/kayıp ilişkisin dışında bir durum yaratırlar. Ancak karşımdaki bedenden iyi etkilenirsem, birlikte mekânları ve dünyayı yaratırsam özgürlükten bahsedebilirim algısı ortaya çıkar.
“Queer yoldaşlık fikrinden yola çıkarak birçok hareketin yer alabileceği içkinlik zeminini LGBT hareketinin kurabileceğini düşünüyorum. Çocukluktan itibaren travmayla ilişkilenen, normativiteye karşı ürettiği sözlerle evlerin duvarlarını yıkan bu alan ortak alan olarak tanımlanabilir. Egemen siyasetlerin söylediği ortak şey: sen busun ve başka bir şey olamazsın. Queer yoldaşlık fikrinin temelinde geleceğin meçhul olmasına dair bir özlem var. Başka bir şey olmak istiyorum vurgusu var. Tüm bedenleri ve öznellikleri kesen nokta bu olabilir, benden istenildiği gibi değil başka bir şey olmak istiyorum vurgusu bağlayıcı unsur olabilir. Kalplerde örgütlenmesi anlamında bu ontolojik dilin kurulmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu isyanların, toplumsal kopuşların hepsinin queer yoldaşlığında buluşabileceğini düşünüyorum”. (ABK/ÇT)