Fotoğraf: Emre Orman
Cumartesi Anneleri/İnsanları kayıp yakınları için 772 kez İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi önünde bir araya geldi.
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun da katıldığı eylemde bu hafta 24 yıl önce Şırnak Güçlükonak’ta katledilen 11 kişi için adalet talep edildi.
Haftanın açıklamasını yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Türkiye'nin yakın tarihinin, ağır insan hakları ihlalleri ve bunların cezasızlıklarıyla dolu olduğunu söyledi ve ekledi:
“772 haftadır haykırıyoruz: Güvenlik güçlerinin dahil olduğuna dair ciddi iddiaların bulunduğu ağır suçlarda, fail ve sorumlu konumunda olan kişilerin tespit edilerek bağımsız bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmaları sağlanmazsa, bu suçların sorumlusu artık devlettir.
Yıllarca PKK'nin yaptığı iddia edilen Güçlükonak'ta yaşanan katliam dosyasında 24 yıldır adalet sağlanmadı. Güçlükonak'ta gözaltına alınan, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen 11 kişi ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 73 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceğiz.”
Ardından Güçlükonak'ta babası Ahmet Kaya'nın ve amcası Halit Kaya’yı kaybeden Emine Kaya şunları söyledi: "Artık yeter, konuşmakta da, ayakta durmakta da zorlanıyoruz. Kimse ölmesin, adalet sağlansın istiyoruz. Adalet bu devlette yok ama biz yine de mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.
TIKLAYIN-"Diyarbakır Savcısı Güçlükonak Raporunu Mutlaka İncelemeli"
Ne olmuştu?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen davaya da yansıyan tanık beyanlarına ve heyet raporuna göre; 1996 yılının 10- 12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç'u gözaltına aldı. Taşkonak Jandarma Taburu'na götürülen köylüler işkenceyle sorgulanarak öldürüldü.
15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi ve korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir'i de yanına alarak Ramazan Nas'ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu'na gitti.
Taburdakiler korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.
Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Yolu kesen özel tim, önce minibüsü silahla taradı. Atılan roketler sonucu minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan minibüs sürücüsü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.
Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 günü Ankara'dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak'a getirdi. Gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu "Katliamı PKK'nin gerçekleştirdiğini ve örgütün bir ay önce ilan ettiği ateşkesi bozduğunu" açıkladı.
TIKLAYIN-Güçlükonak Katliamı Dördüncü Kez Yargıda
Olay yerinde yalnızca 20 dakika tutulan ve köylülerle konuşmalarına izin verilmeyen gazetecilerden bazıları resmi açıklamaları kuşku verici bularak bu kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaştı.
Bu paylaşım üzerine bir heyetle olay yerine giden Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu'nun ulaştığı bilgi ve tanıklıklar resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna:
"Bu katliamı PKK değil, devlet güçleri yapmıştır." açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Ancak bir sonuç alınamadı. Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. AİHM'e taşınan davada ise Türkiye, etkin soruşturma yükümlülüğünü ve ailelerin ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma haklarını ihlal ettiği için mahkûm oldu.( Başvuru no:33420/96 ve 36206/97)
Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, "Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM'in işiydi, söyleyemedik." dedi.
TIKLAYIN-"Ergenekon'a Girecek Bir Dosya Daha Var: Güçlükonak Katliamı"
2012 yılında dönemin Şırnak İl Jandarma Merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Özcan Tozlu Ergenekon yargılamaları sırasında mahkemede tanık olarak verdiği ifadesinde ve basına yaptığı açıklamalarda "bölgede askerden habersiz kuş bile uçamazdı" dedi.
Güçlükonak Katliamının Akçay Piyade Tugay Komutanı Albay Selahattin Uğurlu'nun emriyle, Albay Levent Göktaş'ın başında olduğu Muhabere Arama Kurtarma (MAK) timlerinin gözetiminde, Ahmet Özalp ve yakını olan 6 korucu tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürdü.
3.11.2013 tarihli Türkiye Gazetesi'nde Ergenekon davasındaki bu gelişmeler sonrasında, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve Güçlükonak katliamında şüphelilerin JİTEM'le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde bir haber yapıldı. Ancak bugüne kadar suçun failleri yargı önüne çıkarılmadı." (RT)