Sinema ve televizyon sektöründeki tekelleşme iddiaları uzun süredir gündemdeyken, Rekabet Kurulu, 8 Ocak 2025'te cast ajansı ve menajerlik alanlarında faaliyet gösteren 21 teşebbüse soruşturma açılmasını kararlaştırdı.
ID Danışmanlık Limited Şirketi'nin kurucusu ve ortağı Ayşe Barım etrafında dönen tartışmalar, sektördeki serbest rekabetin engellenmesi ile ilgili önemli soruları gündeme getirdi.
İddialara göre, Ayşe Barım, sektördeki güçlü etkisi sayesinde bazı oyuncuların sürekli aynı projelerde yer almasını sağlıyor ve rekabeti engelleyen bir ortam yaratıyor.
ID İletişim, bu iddiaları reddetse de, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, konuyla ilgili 10 Ocak'ta soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında, Barım’a 13 Ocak'ta yurt dışına çıkış yasağı getirildi ve hesap hareketleri incelemeye alındı.
Sektördeki tekelleşme iddialarının yanı sıra, Türkiye'de büyüyen dizi sektörüne rağmen oyuncular düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşullarıyla karşı karşıya.
Oyuncular Sendikası'nın beş yıl boyunca avukatlığını üstlenen Avukat Baran Kaya, oyunculara dayatılan sözleşmelerin büyük hak gasplarına yol açtığını ve oyuncuların hayli düşük ücretlere çalışmak zorunda kaldıklarını belirtti.
Kaya'ya göre, sektördeki yapısal sorunların çözülmesi için kapsamlı yasal düzenlemelere ihtiyaç var.
Sinema ve televizyon sektöründeki ‘tekelleşme’ tartışmalarına giriş
Yapısal sorunlar
Sinema ve televizyonda sektöründeki temel sorunlar neler?
Temel sorun, elbette sektörün yapısal problemlerinden kaynaklanıyor. Bu nedenle şu an olduğu gibi kişilere odaklanmak yerine, sektördeki genel sorunlara bakmamız gerekiyor. Eğer sorunu yalnızca birkaç “kötü niyetli” kişinin eylemleri gibi görürsek, asıl sorunu gözden kaçırmış oluruz.
Oyuncular Sendikası’nda beş yıl avukatlık yaptığım süreçtee, hukuki sorunlar yaşayan çok sayıda oyuncuyla çalıştım. Oyunculara dayatılan sözleşmelerin genel yapısı, yapımcıların ekonomik çıkarlarını koruma amacı güdüyor. Haliyle oyuncuların hakları çoğu zaman göz ardı ediyor. Çoğu sözleşme, oyuncuların fikri ve mali haklarını neredeyse tamamen yapımcıya devrediyor ve oyunculara gelecekteki yayınlar veya projeler için ek ödeme yapılması gibi temel haklar tanımıyor. Bu durum, oyuncuları yalnızca bugünün gelirine bağlı bırakırken, uzun vadeli finansal güvenliklerini de tehlikeye atıyor. Yani sözleşmelerin çoğu sektördeki sömürüye katkı sunuyor.
Seslendirme: 450 TL
Bahsettiğiniz sorunları biraz açabilir misiniz?
Sahne, perde, mikrofon ve ekran oyuncuları dahil olmak üzere tüm oyuncuların, kendilerini menajerlere ve yapımcılara bağlayan olumsuz sözleşmeler imzalamaya zorlandığını görüyoruz. Örneğin, sözleşme gereği bir yapımın çeşitli mecralarda veya gelecekte ortaya çıkabilecek platformlarda yayınlanması halinde oyuncuya ek bir ödeme yapılması gerekmiyor. Bu durum, oyuncuları ekonomik anlamda son derece güvencesiz bir pozisyonda bırakıyor.
Oyuncular çalışma koşullarının yanı sıra sağlık sigortası, iş güvenliği gibi temel haklardan da mahrum bırakılıyor. Çoğu oyuncu, sözleşmede belirtilen KDV borçlarının ödenmesi durumunda bile ciddi şekilde maddi sıkıntılar yaşıyor. Burada yüzde 1’lik bir orana sahip olan “top” oyuncuları dışarıda tutuyorum elbette. Onlar çoğu zaman kendi koşullarını yapımcıya dayatıyor hatta. Bu da ayrı bir eşitsizlik yaratıyor tabii sektörde. Ancak bir örnek verecek olursam, çok izlenen dizilerden birinde her bölümde yer alan “yan” oyunculardan birinin bölüm başına KDV dahil 4 bin 500 TL aldığını söyleyebilirim. Ya da örneğin, bir seslendirme sanatçısı, çok büyük bir yapımda, başrollerden birini canlandırıyordu ve bölüm başına 450 TL alıyordu. Ayrıca bir yapımın yeniden satılmasında ya da uluslararası yayınlarda yer almasından da oyuncular herhangi bir telif ücretinden faydalanamıyor.
Sendika olarak buna müdahale edebildiniz mi?
Evet; ama elbette bir araya gelerek ve tüm oyuncularla birlikte hareket ederek. Örneğin seslendirme alanında büyük stüdyolar bir araya gelerek asgari ücret tarifesi ve şablon sözleşme tipleri oluşturdu. Bu çalışma, oyuncuların haklarını daha iyi savunabilmesi için bir adım oldu. Dijital platformların (OTT) sektöre girişiyle birlikte eski sözleşmeler de yeniden gözden geçirilmeye başlandı ve oyuncuların şu ana kadar almadıkları telif haklarıyla ilgili talepler artıyor. Bu, bizim tüm seslendirme sanatçılarıyla bir araya gelerek kazandığımız bir haktı.
Halbuki dizi sektörü, özellikle Türkiye’de dünyanın üçüncü büyük pazarı konumunda.
Rekabet Kurulu’nun soruşturması
Rekabet Kurulu’nun sektörde başlattığı soruşturma, özellikle menajerlik ve casting ajanslarının yapımcılarla olan ilişkilerindeki tekelleşmeyi hedef alıyor, gibi görünüyor. Menajerlerin ve casting ajanslarının oyuncu seçim süreçlerinde hâkim bir konumda olmaları, rekabetin engellenmesine ve oyuncuların daha düşük ücretlerle çalıştırılmasına yol açıyor. Sözleşmelerdeki dayatmaların oyuncular üzerinde yarattığı ekonomik baskılar da rekabeti engelleyici bir etki yaratıyor. Bu bağlamda sektördeki gücün birkaç yapımcıya ve ajansa odaklanması, oyuncuların sesini duyurmasını ve daha iyi koşullar talep etmesini zorlaştırıyor. Ancak bu, dün ortaya çıkan bir durum değil. Oyuncular ve sinema-TV emekçileri yıllardır bunu söylüyor. İş bulamıyoruz, sektör değiştirmek zorunda kalıyoruz, bunalımdayız, diyerek sesini duyurmaya çalışan pek çok oyuncu oldu. Rekabet Kurulu ise henüz devreye girdi.
“Kanuni düzenlemelere ihtiyaç var”
Nasıl çözülebilir bu sorunlar?
Öncelikli olarak oyuncuların özlük haklarını güçlendirmek için sektörel düzeyde kapsamlı düzenlemelere ihtiyaç var. Sektördeki tekel yapıların kırılması ve yapımcılarla oyuncular arasında daha adil bir dengenin kurulması gerekiyor. Bu adımlar atılmadıkça, bireysel çabalarla sorunları çözmek mümkün değil.
Oyuncuların haklarını savunabilmesi için birlikte hareket etmeleri, klişe gelebilir; ama sendikalı olmaları ve sektöre özgü kanuni düzenlemeler gerekiyor. Mevcut yasal düzenlemeler, sektördeki adaletsiz yapıyı ve iş gücü sömürüsünü ortadan kaldırmakta yetersiz. Ancak mevcut yasalardaki çok küçük düzenlemelerle oyuncuların hakları verilebilir.
Sendika diyorum, çünkü dünyanın farklı bölgelerinde oyuncuların haklarını savunmak için uygulanan modeller de incelendiğinde, sendikal hareketlerin büyük rol oynadığını görüyoruz. Özellikle Avrupa’da, oyuncuların telif hakları ve çalışma koşullarını iyileştirmeye yönelik düzenlemelerle pek çok kazanım elde edildiğini görüyoruz. (TY)