BM İnsan Hakları Komisyonu, olağanüstü prestijli yapısı nedeniyle, hükümetler arası kurulların sahip olmadığı birtakım ayrıcalıklara sahip. Örneğin, prestij açısından, BM İnsan Hakları Komiseri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile aynı statüde görülüyor. Bu, özellikle Mary Robinson'un döneminde netleşti.
İşte bütün bu konular üzerine, Raportör Yakın Ertürk ile söyleştik:
Atandığınız Raportörlük konumu ve BM İnsan Hakları Komisyonu hakkında bilgi verir misiniz?
Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü, kadına yönelik şiddet, sebep ve sonuçları hakkında bilgi toplar, araştırma yapar ve hükümetlere bu tür şiddetin tasfiyesine ilişkin tavsiyelerde bulunur.
İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine gönderilen şikayetlerden, kadına yönelik şiddetle ilgili olanları değerlendirir; ilgili hükümetlerden bilgi ister; yaşam tehlikesi içeren durumlarda, hükümetlerden acil önlem talep eder. Son olarak da ülke ziyaretleri yaparak yerinde incelemelerde bulunur.
Raportör çalışmalarını raporlaştırır, her yıl Nisan'da toplanan İnsan Hakları Komisyonuna sunar ve delegelerden gelen sorular çerçevesinde onlarla diyaloga girer.
Raportörlüğün iki temel normatif/yasal dayanağı vardır: Birincisi 1993 BM Kadına Yönelik Şiddetin Tavsiyesi Bildirgesi; ikincisi ise 1979 Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW).
Diğer BM sözleşmeleri, insan hakları mekanizmaları ve bölgesel mekanizmalar da Raportörün çalışmalarına referans oluşturur. Ancak, Raportörün yetki alanı CEDAW ya da diğer sözleşmeleri onaylamış olan ülkelerle sınırlı değildir. Raportör, tüm ülkelerde gözlemlenen şiddet olaylarını kapsar ve olaylara iç hukukun tüketilmesi ilkesine bakmaksızın müdahale edebilir.
1979'da yürürlüğe giren CEDAW şiddet konusuna değinmez. 1980'li yıllarda uluslararası kadın hareketinin çalışmaları sonunda, şiddet konusu gündeme gelebildi ve CEDAW Komitesi, 19. tavsiye kararıyla kadına yönelik şiddeti kadına karşı bir ayrımcılık olarak tanımladı.
Kadına yönelik şiddet, 1993 Dünya İnsan Hakları Konferansında resmen bir insan hakkı ihlali olarak kabul edildi ve konferans sonrasında kabul edilen Bildirge ile KYŞ ilk resmi belge ile tanımlanmış oldu.
Dolayısıyla, CEDAW ve 1993 Bildirgesi kadının insan hakları açısından birbirlerini tamamlayan ve destekleyen iki önemli mekanizma.
Dokuz aydır görevdesiniz. İlk raporunuzu Komisyona geçtiğimiz ay sundunuz. Bundan önce de 2003 sonbaharında BM Genel Kurulu'na Afganistan hakkında sunduğunuz bir rapor vardı. Bunlardan biraz bahseder misiniz?
Afganistan ile ilgili rapor, göreve atanmamdan önce alınan bir karara istinaden BM Genel Kurulu'na Kasım 2003'te sunulmak üzere hazırlandı. Göreve geldikten sonra Afganistan'a giderek yerinde inceleme yapmaya vakit olmadığından raporu ikincil kaynaklara dayanarak yazmak zorunda kaldım.
Temmuz'da Afganistan'a bizzat giderek incelemelerde bulunacağım. İnsan Hakları Komisyonu'nun 2005'teki oturuma yeni bir rapor sunacağım.
İnsan Hakları Komisyonu'na bu yıl üç rapor sundum. Birisi, gelen şikayetlerle ilgili, hükümetlere yazdığım mektuplarla hükümetlerin yanıtlarını içeren, her yıl sunulması gereken bir rapor.
İkincisi, ziyaret ettiğim El Salvador ve Guatemala ile ilgili kısa bilgi notu, asıl rapor 2005'te sunulacak.
Üçüncü rapor ise, kadına yönelik şiddetle mücadelede nasıl bir yol izlenebileceğine yönelik yaklaşımımı ve önerilerimi içeriyor. Bu üçüncü rapor, son on yılın bir değerlendirmesiyle başlıyor ve mevcut insan hakları normlarının nasıl hayata geçirilebileceği konusuna yoğunlaşıyor.
1993 Bildirgesi'ndeki şiddet tanımlamasını biraz daha genişleterek yeni boyut kazandırmayı hedefledim. Bildirge, kadına yönelik şiddeti üç düzeyde ele alır: Aile içi şiddet, toplum içinde gözlemlenen şiddet ve devlet aygıtlarının onayladığı ya da uyguladığı şiddet.
Bu tanımlamada bazı alanlar gözden kaçıyor. Örneğin, evde yani özel alanda ev içi işçilerin (kadınların, genç kızların) karşılaştığı şiddet. Belki daha da önemlisi, giderek küreselleşen dünyada, artık olaylara sadece ulusal sınırlar içinde bakamayız. Uluslar arası düzeydeki ilişki ve süreçleri de kavramlarımızda yansıtmalıyız.
Kadına yönelik şiddet açısından, kadın ticareti ve işçi göçü ile ilgili konular aile, topluma ve devlet üçgeni ile bağlantılı. Dolayısıyla, bunları da analizimize dahil etmemiz gerekiyor.
Uygulama stratejileri konusundaki yaklaşımımı da kısaca açıklayayım: Üç evreli bir yaklaşım öneriyorum. Birincisi, devlet düzeyi: Devlet uluslar arası taahhütlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Dolayısıyla, yasal düzenlemeler de dahil olmak üzere, alması gereken bir dizi önlem var.
İkincisi, aile, topluluk düzeyi. Burada uluslar arası normların yanı sıra, kültürel dönüşümü sağlayacak bir kültür diyalogu öneriyorum. Raporda buna "kültürel müzakere" diyorum. Tabii, bu genel kavramın ülke koşullarına göre spesifik programlarla somutlaştırılması gerekiyor.
Üçüncüsü, bireye yönelik düzey. Bu düzey, kadınların güçlenmesini destekleyici ve şiddet tehdidi altında olan kadınları koruyacak önlem ve programları içeriyor.
Kadına yönelik şiddet ve devletlerin şiddeti tasfiye etme yönündeki girişimlerini ölçebilecek iki endeks geliştirilmesini önerdim. Bazı delegeler bu fikre sahip çıktı, ancak hükümetlerin çoğu gösterge ve endekslere karşı mesafeli kalmayı tercih ediyor. Dolayısıyla, kadına yönelik şiddet karar metnine endekslerle ilgili yeterince güçlü bir ifade giremedi.
Şubat'ta ilk resmi gezinizi iki Latin Amerika ülkesine düzenlediniz. El Salvador ve Guatemala'ya dair izlenimleriniz neler?
Kasım ayında da Meksika'yı ziyaret edip bu ülkelerle ilgili karşılaştırmalı bir analiz yapmak istiyorum. Bu üç ülkede, kadına yönelik şiddet açısından paralellikler var.
Son yıllarda, özellikle Meksika ve Guatemala'da çok sayıda kadın tecavüze uğradı, öldürüldü. Bu vakaların failleri meçhul, konuya gereken önem verilmiyor.
Bu ülkelerde aile içi şiddet, ensest, cinsel taciz, kadın ve çocuk ticareti de yaygın. El Salvador ve Guatemala'da uzun yıllar iç savaştan kaynaklı bazı sorunlar da kadınların durumunu etkiliyor.
Önümüzdeki döneme dair planlarınız neler?
Haziran'da Rusya Federasyonu'nu, Temmuz'da Afganistan'ı, Kasım'da Meksika'yı ziyaret edeceğim. Asya (Endonezya) ve Latin Amerika / Karayipler (Peru) sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği bölgesel danışma toplantılarına katılacağım.
Komisyona sunacağım araştırma raporu ise HIV-AIDS ve kadına yönelik şiddet konularını kapsayacak.
Aralık 2004'ten itibaren 2006 programı için çalışmalar başlayacak. Kesinleşmedi ama, 2006'da Nijerya, İran, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Cezayir'i ziyaret etmeyi istiyorum.
Raportör olarak atanmanızla ilgili olarak, Dışişleri Bakanlığı taktire şayan bir çaba gösterdi. Göreve gelmenizin ardından bir basın bildirisiyle bunu duyurdular. Ancak, Türkiye'de bu mekanizma bilinmediğinden, konumunuz ve göreviniz yeterince anlaşılamadı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Raportörlük kurumu Türkiye'de kadın grupları ve örgütleri tarafından yeterince tanınmıyor ya da kullanılmıyor. Bu göreve gelmem, bu mekanizmanın etkili kullanımını sağlamak için bir fırsat.
Geçmiş yıllarda, Türkiye ile ilgili şikayetler, güvenlik güçlerine yönelik iddialardan oluşuyordu. Oysa son aylarda, şikayet konuları da farklılaşmaya başladı.
Raportörlüğün Türkiye'de etkili kullanımı için, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği gerekiyor. Davet edildiğim her toplantıya, programım elverdiğince katılmaya çalışıyorum; ancak bu yetmez.
Asya bölgesindeki kadınlar, benden önceki Raportörü, hemen her yıl bölgesel danışma toplantılarına davet ederek Raportörlük mekanizmasının tanınmasını ve etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamışlardı.
Ben de bölge toplantıları fikrini benimsiyorum. Örneğin, bir uluslar arası kuruluş, Orta Asya'da bölge toplantısı düzenlemek için girişimlere başladı. Afrika için böyle bir girişim var. Avrupa bölgesi için de böyle bir toplantı çok yararlı olabilir.
Raportörlükle ilgili bir yazılı metin hazırlanıp kadın kuruluşlarının web sitelerine konabilir, bir broşür olarak basılabilir. (BB)
* Kazete'den kısaltılarak yayınlandı.