Başlangıçtan bugüne
1923'de kurulan burjuva devletinin 1924'deki İzmir İktisat kongresiyle aldığı kararı bir yıl sonra ilk finans-kapital kalesi olan İş Bankasını kurarak hayata geçirilmesiyle başlayarak, devlet eliyle palazlandırılan Türk burjuvazisi, İkinci Dünya Savaşından ganimetlerle çıkan savaş vurguncularıyla kaynaşıp, 1946'da başlayan Amerikan tipi demokrasinin göbek taşına oturdu.
Savaş sonrasının gereksinmeleriyle gündeme getirilen bu yeni düzende ülkenin yoksulları, sömürülenleri, mağdurları, emekçileri aynen tek parti diktatörlüğündeki gibi siyaset dışı bırakıldılar. Demokrasi adı altında finans kapital diktatörlüğünün oy depoları oldular.
Özellikle 12 Eylül 1980'deki askeri diktatörlük döneminin ürünü olan yeni anayasa ve seçim kanunu ile, emekçi yığınlarının Meclis çatısı altına yaklaşmalarının önü kesildi. Söylemlerindeki farklılıklar ne olursa olsun, Meclis çatısı altındaki tüm partiler devletin ve kurulu düzenin sadık bekçiliğini yapma konusunda en ufak bir ikircikliğe düşmeden, tüm seçimlerde egemen sınıfların en güvenilir temsilcileri olma yarışında, uyum içinde olduklarını kanıtladılar.
Sanal ayrışma
Bugün Türkiye sanal olarak ikiye bölünmüş görünüyor. İlericilik ve gericilik ayrışması adı altında, toplumsal düzene karşı en ufak bir tehdit oluşturmayan milyonlarca insan çılgınlık psikozuna sokulmuş durumda. Bir tarafta 23 Nisan kutlamalarında başları örtülü minnacık kızların gösterileri, ona karşı 29 Nisan mitinginde subay üniformaları giydirilen ufacık erkek çocukların haykırışları.
Cumhuriyet ilan edildiğinden beri o üniformanın Türk siyasal hayatının ayrılmaz bir parçası olduğunu kim inkar edebilir? Ülkedeki yirmi milyona yakın insanın yoksulluk sınırından açlığa doğru ilerleyen gelişmesinde, o üniforma yoksulun hangi derdine deva olmuştur?
Evet burada duruyor ve bizler de şöyle diyoruz: Bugün dayatılan ayrışma sanaldır. Her iki cephe de burjuvazinin farklı özlem ve söylemlerinin geçici yükselişinin ürünleridir. Geçicidir, çünkü bunların her ikisine de karşı üçüncü cephe, yani toplumun emekçileri, ezilenleri, yoksulları, sömürülenleri yaşam ve özgürlük kavgası için tribünlerden sahaya indiğinde, bu sanal ayrışmanın taraftarları kendilerine gelerek, sınıfsal konumlarına uygun saflara ayrışacaklardır.
İşte yaklaşan genel seçimlerde parlamento çatısı altında ezilenlerin sözcülüğünü, Kürt ulusal hareketinin ve Alevi demokratik taleplerinin savunuculuğunu da yapabilecek insanları, bugünkü seçim kanunun tuzaklarını aşarak seçme ve seçtirme olanağı vardır. Devletle bağlarını koparmış, radikal ve devrimci bir dizi sosyalist örgüt, grup ve kişinin büyük bir uğraş içinde olduklarını bilmez değiliz. Ancak yüzde on barajını aşabilme şansını bir başka bahara bırakmayarak, özveri gösterip, seçimlerde belirli pilot bölgeler seçerek, ortak bağımsız adaylar ekseninde devrimci politikayı elele yığınlara taşıyalım diyoruz.
Peki biz kimiz?
Bizler Türkiye dışında yaşayan bir avuç siyasi insanız. İnsanlar nerede yaşarsa yaşasınlar her zaman bir özlemleri olmuştur. 1960'larda Amerika'daki vatandaşlık hareketinde bir ezgi sloganlaşmıştı: "I have a dream". "Benim bir rüyam var" diye başlayan bu ezgiyi 2007 yılında "bizim bir rüyamız var, o da Türkiye'deki sosyalist birikim ve potansiyeli yaklaşan seçimlerde Meclise taşımak" olarak özetlemek mümkündür.
Bu bir müdahale değil, daha doğru bir deyimle sesli düşünülen bir özlemdir. 1965 yılındaki seçim kampanyasında o zamanların Adalet Partisi yöneticilerinden Faruk Sükan TİP'in parlamentoya girmesi konusundaki endişesini şu veciz sözlerle dile getirmişti: "Mazallah bunlardan birkaçı Meclis'e girerse, Meclis çalışamaz hale gelir".
2007 yılında meclisi emekçi yığınların çıkarları uğruna çalışamaz hale getirmekten daha gurur verici bir seçim perspektifi olabilir mi? Meclis çatısını ezilenler adına çalışamaz hale getirmek için göstereceğimiz ortak bağımsız adayları, emekçi yığınlarının kucaklayacağına olan inancımızı da tazeliyoruz.
Sınıfsız ve özgür bir geleceğe olan umudun 2007 seçimlerinde hayatla buluşabilmesi için, bizler de gereken katkılarda bulunmaya adayız.(MY/EÜ)
* Mehmet Yücel, İsveç-Türkiyeliler Dayanışma Derneği