Aşık Veysel sağır olsa, o zaman ondan söz ederken, "Duymayan kulağına rağmen..." diye başlayan bir cümle kurulabilir.
Ama türkü söylemek, bağlama çalmak için, görmeye gerek yok ki zaten.
Kulak yeter.
Ertesi gün Atatürk Kültür Merkezi'ndeki Aşık Veysel'i anma töreninde öğrendim; Aşık Veysel'in torunuymuş.
Üstelik torunlar dedelerini sever genellikle, dedeler de torunlarını.
Sevmek bile engel olmuyor yani ayrımcılığa, kimilerinin sandığı gibi...
Ayrımcılıktan kurtulmanın tek yolu, ayrımcılık yapmamak gibi bir derdimiz olması sanırım.
Sakat olmayanların, "...rağmen" diye başlayan cümlelerle, sakatların başarılarından söz etmesi beni öfkelendiriyor.
Sakat yakınlarının aynı şekilde başlayan cümleler kurması ise üzüyor beni. Her ikisi de ayrımcılık oysa.
Traji komik bir geceydi, Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın "Hoşgeldiniz" pankartının sahnede bizi karşıladığı gece.
Aşık Veysel'in tek bir fotoğrafı yoktu mesela.
Hep ağlanacak halimize güleriz ya, torununun konuşmasına duygulananlara bakılacak olursa, bu kez gülünecek halimize ağladık, diyebilirim.
Torun Çiğdem Özer'in, Aşık Veysel'in ne kadar Atatürkçü, Türklüğüyle ne kadar gurur duyduğunu değişik şekillerde sık sık tekrarlaması ve askere gidemediği, hatta hiç düşman öldüremediği için duyduğu üzüntüden uzun uzun söz etmesine karşın, kör olarak yaşadığı zorluklar, uğradığı ayrımcılıklardan hiç söz etmemesi ilginçti tabii.
Salondakilerin duydukları her Türk kelimesinde çılgınca alkışlamasına karşın , "Hakir görüp ırk ayırmak yüzkarası" dizelerinin alkışlanacağı günlerin umuduyla yaşamaktan başka çarem yok sanırım şu anda.
Doğaya ve insana aşık diye bildiğim Aşık Veysel'in milliyetçi şiirlerini hiç bilmiyor, onu eksik tanıyor oluşum yüzünden kendime de kızdım bu arada.
Torunun ardından "Araştırmacı Gazeteci Yazar" diye sunulan Ahmet Özdemir Aşık Veysel'in yaşamı ve eserleriyle ilgili bilgi verdi.
O da en çok torunun vurguladığı şeyleri tekrarlayarak...
Onun verdiği bilgiye göre, Aşık Veysel'in 7 yaşında çiçek hastalığı sonucu bir gözü kör oluyor, bir süre sonra da babası kazayla bir sopayı gözüne sokarak diğer gözünü de kör ediyor; sonra da suçluluk duygusuyla, oyalansın diye ona bir bağlama alıyor.
Benim buradan çıkardığım sonuç; Aşık Veysel kör olmasaydı biz bugün ne onun, ne de Sivas'ın Sivrialan köyünün adını bile duymamış olacaktık.
Ben olsam torunun yerinde, lafa "Kör olduğu için..." diye başlardım.
Ahmet Özdemir'in araştırmasına göre, anne babası yaşlanınca, "Biz ölünce buna kimse bakmaz!" diye bir kız bulup evlendiriyorlar Aşık Veysel'i.
Kadınların hizmetçi olarak görülmelerine sayısız örnekten biriydi bu anlatım.
Fakat bu kadının bir süre sonra ordaki yanaşmalardan biriyle kaçtığını söylemesi üzerine Özdemir'in ben adeta kara mizah bir fıkra dinler gibi gülmeye başladım; tabii kimseye çaktırmadan.
Yozgat'tan gelen küçük bir ozanın bağlama eşliğinde iki parça seslendirmesinin ardından, Muzaffer Özdemir'in bazıları Aşık Veysel'e ait olan eserlerle verdiği mini konserle gece sona erdi.
Beni o geceye sakat bir arkadaşım götürdü.
Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) alt salonunda yapıldığı için anma, saymayı unuttuğum ama bana sonsuz yükseklikte gelen merdivenleri indik beraberce; asansör bozuk olduğu için inmemiz epey uzun sürdü elbette.
Atatürk Kültür Merkezi'ne yıllardır giderim, tekerlekli sandalyeliler için yapılmış asansörün çalıştığını hiç görmedim.
Arkadaşımı tekerlekli sandalyeyle merdivenlerden indirmek için beş kişinin yardımı gerekti.
Tören bitiminde yine o merdivenleri çıkmak zorundaydık tabii.
Arkadaşımı taşımaya başladıklarında, -ki çok zorlanıyorlardı taşımak için merdivenler dik olduğundan- CNN Türk kameramanının omzuna dokunup, bir kare görüntü almasını söyledim arkadaşımı gösterip; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayının da olduğu bir törende koca AKM'de asansörün çalışmaması belki birilerinin dikkatini çeker CNN Türk'de gösterilirse, diye safça düşünerek...
Kameraman suratıma boka bakar gibi bakarak, "Biz ööle haber yapmıyoruz!" dedi.
Kalakaldım. (NG/NM)