Şubat 1992'de imzalanan Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği (AB) adını alan kurum, ilk defa metindeki 9. bölüm 128. maddesinde kültür konusuna eğilmekte ve "üye ülkelerinin milli ve bölgesel çeşitliliğe saygı göstererek onların kültürlerinin gelişmesine katkıda bulunacak ve aynı zamanda ortak kültür mirasını ön plana çıkaracaktır," ifadesini kullanmaktadır.
Yani ancak 1992'den sonra AB üye ülkelerinde, bilinçlendirme etkinliklerine gereksinme duyulmuştur.
İlk önce, bir kavrama göz atmakta yarar görüyorum. Türkçe'deki "anadil" sözcüğü, yani "langue maternelle" veya "mother tongue" ya da "muttersprache", hiçbir resmi belgede geçmemektedir.
Ancak 108 dil ve lehçesi bulunan Peru'da yapılan bir incelemede yani resmi olmayan bir dokümanda "lenga materna" ve "idioma nativo" olarak bu ifadeyi bulabiliriz. Bu nedenle anadil sözcüğünü bu çerçevede kullanmayı doğru bulmuyorum.
Resmi belgelerde, Barselona'da 1996 yılında imzalanmış olan Universal Declaration of Linguistic Rights - Evrensel Dil Hakları Bildirgesi ya da Avrupa Konseyi'nin 1992 yılında kabul edilmiş ve ancak 1998 yılında yürürlüğe girmiş olan Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı'nda kesinlikle "anadil" sözcüğü kullanılmamaktadır.
Bu ikinci belge, Maastricht'ten sonra Avrupa Birliği sürecinde üye ülkeleri, dil hakları ile ilgili olarak bağlayan temel belge konumundadır.
Avrupa Konseyi'nin 45 üye ülkesinden-30'u bu belgeyi imzalamış, ancak 17'sinin parlamentosu (Almanya, Avusturya, Danimarka, Ermenistan, Finlandiya, Hırvatistan, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsveç, İsviçre, Kıbrıs, Liechtenstein, Macaristan, Norveç, Slovakya ve Slovenya) onaylamıştır.
Görüldüğü gibi, bunların arasında şimdiki 15 AB üye ülkesinin ancak sekizi bulunmaktadır. İtalya, Lüksemburg, Fransa gibi ülkeler belgeyi imzalamış ancak parlamentosundan geçirmemiş, Belçika, İrlanda, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkeler ise yürürlükte olan bu belgeyi henüz imzalamamıştır.
Bu da dil haklarının ne kadar hassas bir konu ve uzun bir süreç olduğunu gösterir. (1) Zaten Avrupa azınlık dilleri listesine bakıldığında bu dillerin sayısı 72'dir, bu sayı da işin zor yanını anlamak için yeterlidir (2).
İnsanın bireysel olarak dil hakları ne boyuttadır? İfade aracı olarak dil, kişinin temel insan haklarının bir parçasıdır; tıpkı düşünce, ifade ve ibadet özgürlükleri gibi. Bu nedenle Evrensel Dil Haklan Bildirgesi'nin 3.1. maddesi, her kişinin bireysel dil haklarını şöyle sıralar:
Bir dil topluluğuna ait oluşunun tanınması; özel ve kamu yaşamında kendi dilini kullanma; kendi adım kullanma; kendi kökeninden olan dil topluluğunun başka üyeleriyle ilişkide bulunma ve ortak olma (associate); kendi kültürünü koruma ve geliştirme hakkı.
Ayrıca bu madde, 16 Aralık 1966'da kabul edilen, Türkiye'nin de imzaladığı ve 1976 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyası Haklar Sözleşmesi (3) ile aynı tarihte kabul edilen Ekonomik, Kültürel, Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi'ndeki dil ile ilgili maddeleri de kapsıyor. Medeni ve siyasi haklan düzenleyen sözleşmenin 27. maddesi, dil hakları hakkında şöyle der:
"Etnik, dini veya (farklı) dil azınlıkları bulunan ülkelerdeki devletler tarafından, bu çeşit azınlıklara mensup kişilere, gruplarının diğer üyeleriyle beraber kendi kültüründe yaşama, kendi dinini ifade etme ve o dinde ibadet etme veya kendi dilini kullanma hakkı sağlanacaktır."
Görüldüğü gibi, dil hakları konusunda olduğu gibi yeni bir yasal düzenleme, daha önceki belgelerde verilmiş olan hakları aynı biçimde muhafaza eder, ancak zamana uyarak ya ona yeni bir biçim verir ya da ek protokollerle ilaveler yapar.
Bu nedenle Avrupa Birliği, gerçekten bir süreçtir ve bu sürecin içinde mevzuat, durmadan daha kapsamlı olarak vatandaş ve devletlerin karşısına çıkmaktadır. Eski terimiyle "müktesebat" gittikçe artmakta ve AB'ye girmek isteyen adaylar, kendi dillerine çevrilecek 100 bin sayfayı geçmiş bir dağ yığını ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Yani, adım atarken, birtakım sorumlulukların farkında olmak, başka bir deyişle zamanında çıkmış olan mevzuatı anında Türkçe'ye çevirtmek gerek, 40 yıl boyunca biriken mevzuat, yenisi gelince iptal olmamakta, ancak yeni incelikler eklenmektedir. Dolayısıyla, kesintisiz çalışan büyük bir ekibin bu görevi üstlenmesi gerekmektedir.
Kanımca bu konuda İngilizce veya Fransızca (ki her ikisi de kurumların resmi dilidir) ve hukuk dili bilen ekibi bir araya getirmek ya da sayılan yeterli değilse vakit geçirmeden eleman yetiştirmek şarttır.
Toplumsal olarak ise dil hakları, sosyal, ekonomik ve kültürel hakların bir parçası olarak işlev görmektedir ve belgelere bakılırsa tarihsel, geleneksel bir varlığa sahip olan topluluklarda uygulanır. Evrensel Dil Hakları Bildirgesi'nin 3.2. maddesi, toplumsal açıdan dil haklarını şöyle sıralar:
Kendi dilini ve kültürünü Öğrenme hakkı, kültür hizmetlerine katılma hakkı, iletişim araçlarında ve medyada kendi dil ve kültürünü kullanma hakkı, hükümet kurumları tarafından ve sosyo-ekonomik ilişkilerde kendi dilini göz önünde bulundurma hakkı. (4)
Sonradan çıkan tüm belgeler, Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı veya UNESCO'nun 2000 yılındaki Declaration on linguistic Rights and Linguistic Diversity (Draft) - Dil Hakları ve Dil Çeşitliliği Bildirgesi (Tasarı) (5), dil haklarının bireysel ve toplumsal boyutlan konusunda tamamen Barselona Bildirgesi'nin şemasını, yani bireyin ve topluluğun dil haklarını savunması; hiç kimsenin dili veya adı nedeniyle mağdur olmayacağı ve toplumsal boyutta eğitimde ve çeşitli kurumlarla ilişkilerde dile hak tanınacağı ilkelerini korumaktadır.
Yine de bir unsuru göz önünde tutmamız gerek; dil hakları, tek başına uygulanmaz, mutlaka başka hakların içinde veya başka haklarla beraber ele alınır. Daha önce belirtildiği gibi ekonomik, sosyal, medeni, politik ve kültürel haklarla iç içe ortaya çıkmaktadır. Bunların içinde ayrıca iletişim ve eğitimin yeri daha kapsamlıdır, zira bunlar kurumların çocuk ve gençlere sağlaması gereken hizmetlerdir.
Gençlerin bildikleri bir dilde eğitim görmeleri, onlara kültürel bir kimlik kazandırır ve dil çeşitliliğine erkenden alışmaları, onların genç yaşta başka kültürlerle tanışmalarını sağlar.
Eğitimde kullanılan dil her ne kadar ön plana çıkıyorsa da dil haklarının önemli bir toplumsal boyutu bulunmaktadır. Bu alanda eğitim yoluyla insana bildiği bir dili unutturmak tek tehlike sayılır.
Eğitim kurumlarının bir işletme olarak görmek, bilgiyi bir mal olarak satmak ve genç insanların düşünme yeteneğini özgürce kullanmasına izin vermemek gibi tehlikeler, globalleşme çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Başka bir tehlike de, tüm gençlerin tek tip ve tek dilde eğitilmeleri olarak belirtilebilir. .
Her ülke, uluslararası belgeler çerçevesinde kendi yapabileceklerini saptamalıdır. Zaten Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı'nın tüm maddelerinin bütün ülkeler tarafından uygulaması beklenemez.
Bu konuda Şartın 2. maddesi gayet açıktır: "Onay tarihinde belirtilen her dil için ve 3. maddeye uygun olarak her taraf, Şartın 3. bölümünde bulunan koşulların arasından 8. ve 12. maddelerin her birinden en az üçer ve 9, 10, 11 ve 13. maddelerden seçilmiş birer paragraf olmak üzere toplam en az otuz beş paragraf veya alt-paragraf uygulamaya koyar."
Bu tür bir belge başlangıçta gördüğümüz gibi birçok Avrupa Birliği üyesi tarafından ya hâlâ imzalanmamış ya da imzalanmış ama onaylanmamış olduğundan "Tavsiyeler" adı altında ek belgeler ortaya çıkmaktadır.
Bu belgelerin en köklüsü, Şubat 1998 tarihinde yayınlanan Ulusal Azınlıkların Dilsel Hakları Üzerine Oslo Tavsiye Kararları'dır. (6) Burada kendi adını kullanma, din, toplumsal ve ekonomik yaşam, medya, kamu kurumlan ve hukuk gibi maddeler detaylı olarak yorumlanmaktadır.
Avrupa Birliği sürecinde dil çeşitliliği bir temel sayıldığından, yukarıda ismi geçen belge, çok sayıda yorum, açıklama ve yeni kurumların doğmasına yol açmıştır. Sivil toplum kuruluşları bu konuda önemli bir işlev-üstlenmektedir.
Bir tanesini burada sadece zikredeceğim: Merkezi Brüksel'de bulunan EBLUL yani European Bureau for Lesser Used Languages (Daha Az Kullanılan Diller için Avrupa Bürosu). (7) Bu tanımlama, eskiden beri akademik çevrelerde Birleşmiş Milletler'in altı dili dışında ve Avrupa kıtasında Rusça dışındaki Slav dilleri için kullanılıyordu; ayrıca Uluslararası Çevirmenler Federasyonu'nun aynı adla bir bürosu bulunmaktadır.
Son olarak belirtmekte fayda gördüğüm bir nokta daha var: Manuel Bermüdez Tapia'nın dediği gibi "sorun olarak dil", doğru bir yasal düzenleme ile "hak olarak dile" dönüştürülebilir. (8)
Her ülkede karşılaşılan sorun, aslında ekonomik ve sosyal niteliktedir; ekonomik durum elvermedikçe hem eğitim programlan hem de kültürel etkinlikler aksamaya uğramaktadır. Nisan 2002 tarihinde Gent'te yapılan "Dil Haklan ve Yanlışları" panelinde ise Jan Blommaert (9) çok güncel bir duruma dikkat çekerek dil hakları konusunda yapılan düzenlemelerin, insanları sanki sabit bir yerde tutmak istermiş gibi, dili de kendi bölgesinde sabit bir veri olarak kabul ettiğini ve şimdiki dünyada yaygın olan dolaşım faktörünü hiçe saydığını vurgulamıştır.
Bu nedenle insanların dolaşımına paralel olarak dil dolaşımım da birkaç dil öğrenerek desteklemek gerek. (BA)
* Ege Üniversitesi Avrupa Dilleri ve Kültürleri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gertrude Durusoy'un incelemesi Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin yayımladığı "Avrupa Birliği Sürecince Dil Hakları" kitabından alındı.
1. Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı'nın imza ve onay çizelgesi için bkz: http://conventions.coe.int/treaty/en/cadrelistetraites.htm
2. Avrupa azınlık dilleri sayılan diller listesi için bkz: http://www.smo.uhi.ac.uk/saoghal/mion-chanain/en
3. Belge için bkz: http://www.unhchr.ch/html/menu3/b/a_ccpr.htm
4. Bireysel ve toplumsal dil haklarını belirleyen 1996 Evrensel Dil Hakları Bildirgesi, Madde 3 için bkz: http://www.egt.ie/udhr/udlr-en.html (İngilizce) ve www.egt.ie/udhr/udlr-fr.html (Fransızca)
5. UNESCO Genel Kurulunda henüz onaylanmamış tasarı metnin İngilizcesi için: http://cougar.ucdavis.edu/nas/terralin/dudr.html
6. İngilizce versiyonunun tam metni için bkz: http://www.osce.org/hcnm/documents/recommendations/oslo/index.ph3
7. Büronun isteyişi ve etkinlikleri hakkında bkz: http://www.eblul.org/
8. Bk. Manuel Bermûdez Tapia, El idioma como derecho en el Peru. Bu inceleme internette bulunabilir: http://www.iidh.ed.cr/com u mdades/dîversidades/docs/div_enlinea/idioma%20como%20derecho%20peru.htm
9. Jan Blommaert'in bildirisi için bkz. ht±p://africana.rug.ac.be/texts/pubh'cations/jan/Rights.rtf