Türkiye'de sanatın sermayeyle flörtü giderek ateşlenirken, son on yıl içinde sanat eserleri ciddi bir yatırım aracı haline geldi. Özel müzeler açıldı, galeriler, fuarlar ve uluslararası sanat etkinlikleriyle sanat piyasası hareketlendi.
Bu durumu Türkiye'de sanatın kurumsallaşması, dünyaya açılması olarak kutlayanlar var. Fakat kültür sanat alanında devlet baskısının kırıldığı, özelleştirmeyle özgürlüğün geldiği iddiası tanıdık bir yalan.
Şirketler devletin parasıyla sanata yatırım yapıyor
1980'lerin ürünü olan aydınlanmış sanat hamisi iş adamlarının sanat aşkının sorgulanmasında fayda var. Şirketler vergi olarak devlete verecekleri parayla, yani devletin parasıyla sanata yatırım yapıyor.
Kazançları verecekleri verginin yüzde 33. Üstelik yapılan hokkabazlık, bir eldeki parayı diğer ele aktarmaktan ibaret. Çünkü şirketin kendi müzesi, üniversitesi, galerisi ve vakfı var.
Kültür ve sanata yatırım yapan şirketin diğer bir kazancı, yarattığı "kurumsal imaj". Sanat sponsorluğu reklam kampanyasından çok daha etkili sonuçlar veriyor. Etkinlik sonrası satışlarda yüzde 40'a varan artışlar görülebiliyor.
Sanat, şirketlerin uluslararası pazara açılması için de iyi bir tanıtım aracı. Müzeler, vakıflar, galeriler şirketlerin halkla ilişkiler departmanları gibi çalışıyor. Homojen ve paralı bir hedef kitle olan sanatseverler şirketlerin öncelikli müşterileri.
Tüm stratejiler bir kültür politikasının parçası
Sanata prestij, seçkinlik ve entelektüellik nitelikleri iliştiriliyor, sonra da sanatla birlikte tüm bu nitelikler satılıyor. Galerilerin vitrinleri ardında güvenlik görevlilerince korunan sembolik sermayeye ulaşmak sanatsever burjuvaları gizli güçlerle donatıyor.
Fakat sermaye doğası gereği her zaman büyümek ister. Yani artık bir Picasso tablosu görmek toplumun her kesimini heyecanlandırmalı. Sanat eseri satın alacak kadar ayrıcalıklı olmayanlara "Müze Dostu", "Kültür Sanat Sevicisi", "İstanbul ve Kültür Hayranı" gibi kimliklerle pırıltılı bir camianın kapıları aralanıyor.
Tüm bu stratejiler kısa vadeli ekonomik çıkarların ötesinde bir kültür politikasının parçası. Söz konusu olan yeni bir yaşam biçimi, açıkçası yeni tüketim biçimi yaratma çabası. Bir toplumun isteklerini, tercihlerini, zevklerinizi, değerlerini avcunun içinde tutma hırsı.
Mevcut koşullar altında sanat dilsiz
Özel üniversitelerde açılan "Sanat ve Tasarım Fakülteleri"nin amacı da bu: Sanat ve hayatı avangard'ın hayal bile edemeyeceği bir biçimde buluşturmak, gündelik hayatı estetikleştirmek. Suyun bile meyvelisini üreten bu sistem, aslında hiç ihtiyacımız olmayan bir sürü eşyayı bize yeniden ve yeniden satabilmek için sanatın görsel ve sembolik etkilerini kullanıyor.
Bu tekelleşme ortamının barındırdığı sanat ne söyler? Eserin anlamını belirleyen sanatın seyirciyle buluştuğu mekan ve sanatçının seyirciyle kurduğu ilişki biçimiyse mevcut koşullar altında sanat dilsiz. Çünkü sermaye risk almaktan hoşlanmaz. Üzerinde uzlaşılmış bir söylemin farklı biçimler içinde yeniden üretilmesine maddi destek verir.
Egemen söylemin sesine yer açıyor
Karşı çıkışlar ve muhalif söylemler "kültür endüstrisi"nin kaliteli ürünleridir fakat bunların resmi ideolojiyle dalaşması asla istenmez. Şok stratejileri, şiddet ve cinselliğin sınırlarının zorlanması ne zamandır burjuva ahlakını sarsmıyor, sıradan hayatlara şehvet ekliyor.
Sermaye gösterişten ve şatafattan hoşlanır, hayat ve sanat dev bir karnavalda tanışırlar, sarhoşturlar, birbirlerinden nefret ederler. Bugün sessizlik, seri üretim halinde piyasaya sürülen sanat ürünlerinin çoğunun hammaddesi. "Güncel Sanat" çevresi anlaşılmaz ve kapalı olanı anlayışla bağrına basıyor.
Ağız olusu "slogan" sağlık belirtisi
Zaten anlam yaratmak için zaman yok, sanat güncel, dünü ve yarını yok. Bugün tek başına sessiz ve sessizlik ideolojik, egemen söylemin sesine yer açıyor. İstisnai durumlar, net siyasi tavırlı işler linç girişimlerine karşı hazırlıklı olmalı. Bunun örneğini son İstanbul Bienali'nde gördük. Fark ettik ki burjuva sanat kurumunun çelik midesi, siyasi "sloganı", sanatçının (Acconci) dışkısından çok daha zor sindiriyor.
Ama haksız değiller, slogan meydanlara ve sokağa ait, bugün geçerli olan sanat ise "sanat mağazaları"nın vitrinlerinde sergilenmeye ve kapıdaki güvenlik görevlilerine muhtaç. Yine de korku dolu sessizlikle karşılaştırıldığında, ağız olusu "slogan" sağlık belirtisi. (EB/KÖ)
* "Bir Şirket Ancak Sanatla Büyür",Philip Morris.