Savaşlar bugün çok daha uzun sürüyor ve geriye binlerce kurban bırakıyor. Günümüzdeki savaş mağdurlarının yüzde 93'ü sivillerden oluşuyor ve bu sayı milyonlarca kişiyi, evleri saydıkları bir ülke ya da yerden mahrum ederek artmaya devam ediyor. İnsanlar ailelerinden ayrılıyor ve evleri acı, korku ve umutsuzluk içinde terk etmeye sürükleniyor. Her hikaye benzersiz, ancak hepsi ortak bir trajediyi paylaşıyor: Mülteci olmak.
2000 yılından beri, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, 20 Haziran tarihini mültecilere adamış durumda.
Bu gün, hayatlarını yeni bir ülkede yaşamaya başlamış ya da evleri sayabilecekleri yeni bir yer için bekleyen bu insanların yürekliliğini kutluyoruz.
İkinci Dünya Savaşı Avrupa'da başladığında, birçok insan ülkelerinde kalmaya korktu. Kendi ülkelerinde yaşamanın imkansız olduğunu anladıktan sonra, bir sığınak bulmaya zorlandılar. Birleşmiş Milletler de mülteciler için bir komisyon kurmaya karar verdi. Mültecileri ırkları, dinleri, etnik kökenleri, politik görüşleri, milliyetleri yüzünden ülkelerinden kaçmış ve onları bekleyen eziyetlerden dolayı, ülkelerine dönmeye haklı olarak korkan insanlar olarak tanımladılar.
Bugün, 56 yıl sonra, gelişmiş savaş teknolojileri ve büyüyen dünya nüfusuyla bağlantılı olarak mültecilerin sayısı gittikçe artıyor. Bu yüzden de 4 milyon Iraklının ya da İran, Sudan ya da Somali gibi diğer ülkelerden sayısız insanın mülteci olduğunu görmek şaşırtıcı değil.
Medyada genel olarak mültecilerin giderek artan sayısı ya da milliyetleri üzerinde duruluyor. Ancak her mültecinin hikayesi ayrı ve diğerine benzemeyen bir başka yolculuk. Basın, korunacaklarını sandıkları ülkelerden ret cevabı almış mültecilere dikkat çekiyor. Onlar dönecek yerleri olmadan sınırlar arasında sıkışıp kalmış, özgürlük hayalleri reddedilmiş insanlar.
Mülteciler genellikle kabul edildikleri ülkelere birer yükmüş gibi resmediliyor. Çoğunlukla ülkeler arasında yıllarca bekliyor, kabul edilmek için hangi ülkeden medet umacaklarını bilmiyor. Ancak mültecilerin gittikleri yerlere birçok katkıları var; oraya yeni bir perspektif ve katılımlar sağlıyorlar. Özgürlüğün kapısının basamaklarında oturmuş bir sürü ünlü insan da var. Sınırlar onlara açıldı, tarihin kapıları da öyle. Karl Marx, Sigmund Freud, Edward Said ve Albert Einstein gibi isimler de bir zamanlar mülteciydi; ancak zamanla çok büyük şeyler başarabildiler. Yeni toplulukların parçası olmakla kalmadılar, aynı zamanda onları geliştirip daha iyisine ulaşmak için değiştirdiler de.
Mülteci olmak kolay bir şey değil. Mülteciler büyük maddi problemlerle yüz yüze geliyor, birçok psikolojik zorlukla karşılaşıyor. Yalnızlık, yersiz hissetmek, yeni bir ülkede hayata başlamak yetisine sahip olmamak gibi duyguları yaşıyorlar. Bu yüzden, mültecileri kabul eden ülkelerin çoğunlukla onlara dil öğretmek, yerleşmelerine yardımcı olmak ve yeni milletlerine uyum sağlamalarına destek olmak amaçlı programları bulunuyor.
Dünya Mülteciler Günü'nde, evlerini kaybeden ve yenisine sahip olmak için çalışan bu insanların cesaretini hatırlayalım.
Ülkeler arasında kalmış ya da güvenli ama yabancı bir yere yerleşmiş bu insanların çabasını ve yürekliliğini unutmayalım.
Onların vaziyetlerini görüp, onlara yardım eli uzatan kuruluşlar sayesinde yeşeren umutlarını kutlayalım.
Aynı zamanda, tarih boyunca mültecilerin gittikleri ülkelerde yaptıkları değerli etkileri de hatırlayalım. İnsanlar genelde onlara yabancı olandan korkar veya onu reddeder. Ancak mülteciler de her insan gibi güvenlik ve korumayı hak ediyor.
Dahası, mülteciler yeni evlerine yepyeni bakış açıları ve sayısız bilgiler getirerek yeni bir geleceğe sonsuz katkılar vaat ediyor. (MNA/TK)
* Moayed N. Ahmed, Iraklı bir mülteci. İngilizce, Türkçe ve Arapça dahil birçok dil biliyor. Tercüman olarak çalışıyor ve talihsizlere yardım etmeyi seviyor.
* Bu yazı, Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin (HYD) Mülteci Destek Programı çerçevesinde hazırlanan "Mültecilerin Sesi" (Refugee Voices) bülteninin yeni sayısında yayınlandı. Bültene ulaşmak için tıklayın.