Barış İnce'nin yazıp yönettiği, İzmir midyesini ve midyenin kentli kimliğinin oluşum sürecini anlatan "Kabuğu Kırmak" belgeseli 7 Kasım'da izleyici ile buluşuyor.
Uzun yıllardır gazetecilik ve roman yazarlığı yapan Barış İnce 2018'den beri sadece edebiyata yöneldiğini ve "Edebiyat Atölyesi Dergisi"ni çıkardığını söylüyor. Buna ek olarak ise yazı dersleri ve öykü-roman atölyeleri düzenleyip senaryo çalışmalarına devam ediyor.
"Mardinli-Girit mübadili dostlukları midyeyi geliştiriyor"
"Kabuğu Kırmak" belgeselinin çıkış noktasını sorduğumuzda kendisinin gastronomi ile özel bir ilgisi olmadığını ama romancı olduğunu ve işinin hikâye toplamak olduğunu söylüyor. Kent, mekân imgelerinin hoşuna gittiğini aktaran İnce ilk romanı "Çelişki"nin İzmir Ürkmez'de geçtiğini, ikinci romanı olan "Sarsıntı"nın ise hayali bir ada olmakla beraber bir Bozcaada hikâyesi olduğunu söylüyor.
Yine bir kent hikâyesi için çalışırken İzmir tarihi üzerine de yemek, mimari, göç gibi farklı konularda kitaplar okumuş. Bunlardan biri de Nejat Yentürk'ün "Ayaküstü İzmir" kitabı olmuş ve midye bölümünü okurken Mardinlilerin İzmir'de midye dolma ile tanışma hikâyeleri ilgisini çekmiş.
İnce hikâyeyi şu şekilde özetliyor: "İnşaatta çalışmak için İzmir'e gelen bir Mardinliye Giritli bir arkadaşı Kadifekale'de midye dolmayı öğretiyor. Sonrasında o Mardinli neredeyse tüm köyü İzmir'e taşıyor. Kadifekale'de kurulan Mardinli-Girit mübadili dostlukları midyeyi geliştiriyor. Mardinliler çıkarıp temizliyor Giritliler bir süre içini yapıp meyhanelere veriyor. Sonra Giritliler bu işten tamamen çekiliyor. Tabii bu öğrenme sürecinde denizle arası pekiyi olmayan Mardinli gençlerden ölenler oluyor. Bu hikâyeyi anlatmak istedim. Hatta buradan etkilenip Ot dergisine "Tavşan Kanı" başlıklı kısa bir öykü de yazdım. Bu kent kardeşliği ve emek hikâyesinin tüm ülke tarafından daha net bilinmesini istedim."
"İmece usulü, gerilla tipi bir belgesel oldu"
"Kabuğu Kırmak"ın ilk yönetmenlik deneyimi olduğunu vurgulayan Barış İnce kısıtlı bütçe sebebiyle de işin başa düştüğünü söylüyor ve ekliyor: "Ercan Kesal, Zeynep Altıok Akatlı gibi dostlarım beni teşvik etti. Karşıyaka'da yaşayan görüntü yönetmenimiz Metin Kaya ile tanıştık o da ödüllü bir yönetmen olarak tüm tecrübelerini cömertçe paylaştı. Arkadaşım Can Uğur işin her anında yardımcı oldu. Tunç Soyer'in kurduğu İzmir Sinema Ofisi bize izinlerde, ekipmanların bulunmasında kolaylık sağladı. Erdal Güney müziklerini yaptı. İmece usulü, gerilla tipi bir belgesel oldu ama her çalışanın da emeğinin karşılığını verdim."
"Midye ile hem hayata hem kente tutunuyorlar"
Çekimler sırasında yaşanan zorlukları sorduğumuzda ise şunları söylüyor İnce:
"Tabii midye dolma bu ülke mutfağında önemli bir yeri olan bir yemek ancak yasadışı sayılan da bir yiyecek. Toplama kısmında kimi yasaklar var, üretimhanelere ruhsat çıkmıyor çünkü midyeler bakanlık tarafından incelendiğinde kimi zararları bulunabiliyor.
"Tüm bunlar midye üreticilerini kaçak yaşamaya itmiş. Özellikle Kadifekale çekimlerinde çok zorlandık. Atölyelere sokmak istemediler. En son kadınların çalıştığı bir yerden rica minnet bir görüntü alabildik. Seyyar satışı da AB yasaları sonrası yasaklandı. Dükkânda olmak zorunda. O yüzden seyyar satan gençler de konuşmak istemedi. Midyeci Özgür dışında... Bu insanlar korkmakta haklılar. Ama öte yandan bu yoksul emekçi gençler midye ile hem hayata hem kente tutunuyorlar. Kendilerini İzmir yaşamının bir parçası hissediyorlar. Bu bir tutunma hikâyesi."
Öncelikle festival gösterimleri olacağını belirten İnce, ilk gösterimin 7 Kasım'da İzmir Edebiyat Festivali kapsamında Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde ücretsiz olarak yapılacağını söylüyor. Fragmanın çok ilgi görmesi ile dijital platformlar ile de görüşmelerin başladığını da ekliyor.
(AİA/AÖ)