Bu yıl ise kahrolmadım; işe gitmek gibi sorunum yoktu, çünkü işyerim evimdi.
Sadece güzel şeyler hissediyordum kar yağışını izlerken; ve düşünüyordum...
Kar benim için bir engel değil ama, işe gidemeyen pek çok insana engel oluyor. "Şimdi işe gidemeyenler engelli mi?"
Altı Nokta Körler Derneği'nin sitesini gezerken rastladığım bir yazıda, kar yağarken düşündüklerime benzer şeyler bulunca çok sevindim. Üstelik eskiden beri anlatmaya çalışıp beceremediğim pek çok şeyi de adam bir güzel teorize etmiş. Ben genel olarak sakatlık üzerinden düşünüyordum; Kenneth Jernigan körlük üzerinden düşünmüş:
"Körlüğün her şeyden önce bir karakteristik olduğunu söyleyecek olursam bana kimse karşı çıkmayacaktır. Ama buna körlüğün yalnızca bir karakteristik olduğunu da eklersem, birçok insan karşı çıkar. Ne eksik, ne de fazla, körlük yalnızca bir karakteristiktir. Bundan daha özel, daha tuhaf, ya da daha kötü bir durum değildir.
Tanım gereği, her türlü karakteristik bir sınırlılıktır . Körlük de böyle bir sınırlılıktır.
Peki, körlerin diğer insanlardan daha sınırlı oldukları söylenebilir mi? Basit bir karşılaştırma yapalım. Ortalama zekâ düzeyinde, gören bir insanla, üstün zekâlı ve görmeyen bir insanı ele alalım, ve (böyle bir şey kesinlikle imkansız olsa da) bu iki kişinin diğer bütün karakteristiklerinin aynı olduğunu düşünelim.
Bu insanlardan hangisi daha sınırlıdır? Bu elbette onlardan yapmalarını istediğiniz şeye bağlıdır. Eğer bir basketbol maçı için eşleştirme yapıyorsanız, kör olan daha sınırlıdır, yani engellidir. Eğer tarih ya da fen bilgisi öğretmenliği yapacak, veya gelir verginizi hesaplayacak birini işe alıyorsanız, gören kişi daha sınırlı, ya da engellidir.
Gençlik sınırlılık mıdır?
İnsanların sahip oldukları pek çok karakteristik apaçık sınırlılıklardır; bazı diğer karakteristiklerse o kadar açık sınırlılıklar teşkil etmezler. Yoksulluk bunların en bariz olanlarından biridir. Cehalet yine açık bir sınırlılıktır. Yaşlılık da öyledir. Körlük ise bir diğer sınırlılıktır.
Bütün bu durumlarda sınırlılıklar aşikardır, ya da öyle görünürler.
Ama bir de sınırlayıcıymış gibi görünmeyen bazı diğer karakteristiklere bakalım. Örneğin, yaşlılığın zıddını, gençliği ele alalım. Yirmi yaşındaki bir insan için yaş bir sınırlılık mıdır? Aslına bakılırsa öyledir çünkü yüksek sorumluluk gerektiren işlere, özellikle yöneticilik ve liderlik pozisyonlarına yirmi yaşındaki bir insanın getirilmesi düşünülmez.
Her yaş için aynı şey söylenebilir. Birçoklarına göre hayatın en güzel devresi olan elli yaşı düşünelim. Elli yaşındaki bir insan, yirmi yaşında sahip olduğu fiziksel enerjiden yoksundur, ve çoğu şirket bu yaştaki birine iş vermez. Diğer taraftan, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'nda, otuz beş yaşın altındakilerin başkan adayı olmaları engellenmiştir. Kural oldukça açık: her yaşın getirdiği kendisine özgü sınırlılıklar vardır."
Yani biz engelliysek herkes engelli!
Biz sakatız; kör, topal, kambur, sağır, ya da gerizekalı... Ama sakat olmayanlardan üstün olduğumuzu iddia etmiyoruz ve öyle davranmıyoruz da, bu karakteristiklerimizden dolayı...
Konuşamayanlar sağır olmayabilir!
Bir kaç yıl önce ses tellerimden ameliyat olmuştum. Konuşamıyordum tabii...Ziyarete gelen arkadaşlarım bağırarak konuşuyordu benimle. "Arkadaşlar, ben duyuyorum sadece konuşamıyorum. Bağırmayın lütfen!" diye yazmaktan yoruluyordum. Bir süre normal ses tonuyla konuşsalar da sonra tekrar bağırmaya başlıyorlardı.
Konuşamamak bana çok önemli bir şey fark ettirmişti.
Konuşamayan herkesin sağır olduğunu düşünmek gibi yanlış bir yargıya sahipti insanların çoğu. Ve sağırların da dilsiz olduğunu düşünmek gibi...
Kimi de görmeyenlerin duyamayacağını düşünüyor ve öyle davranıyor olmalı ki, dernek üyeleri "Körlüğün nezaket kuralları" başlıklı bir bildiri hazırlamışlar.
"Körlüğün nezaket kuralları"
"Benimle karşılaştığınızda bocalayıp, ne yapacağınızı bilemez bir duruma düşmeyin. Ben sıradan bir insanım... Sesinizi yükseltmenize ya da bana çocukmuşum gibi davranmanıza gerek yok.
Ne istediğimi yanımdaki kişiye sormayın: 'Kahvesine krema ister mi?' Bana sorun.
İzin verin ben sizin kolunuza gireyim. Yükselti ve çukurları önceden sezebilmem için sizden bir adım geride yürümem gerekir. Bir odanın veya arabanın yarım açık kapısı benim için bir tehlike oluşturur.
Koku alma, dokunma veya işitme duyularım kör olduğum için ilerlemedi. Bu duyu organlarımı sizden daha çok kullanıyorum ve dolayısıyla, bu duyularla sizin aldığınızdan daha fazla bilgi alabilirim, hepsi bu.
Eğer sizin misafirinizsem, bana banyoyu, lavaboyu, pencereyi ve hatta ışık anahtarını gösterin. Işığın açık olup olmadığını bilmek isterim."
Jernigan'ın makalesinin ve bildirinin tamamını Altı Nokta Körler Derneği sitesinde okuyabilirsiniz. Ayrıca özel olarak körler, genel olarak sakatlarla ilgili yasal düzenlemeler, istihdam, eğitim gibi konularda Türkiye ve dünyadaki durum, körlerin İnternet kullanabilmesi için gereken programlar, Breyl Alfabesi, Helen Keller gibi pek çok konuda bilgiye ulaşabileceğimiz yararlı bir site yani...
Bu yazıyı kör arkadaşlarınıza okursunuz değil mi? (NG/NM)
* Altı Nokta Körler Derneği websayfası: www.altinokta.org