Tanrıkulu, Bianet'e yaptığı açıklamada, devlet politikasına bağlı olarak gözaltında kaybedilen insanların çoğunun ölü olarak bulunduğunu ve kayıplarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki (AİHM) 10'a yakın davanın sürdüğünü hatırlattı.
Delillere karşın , kayıplar "yok"
Tanrıkulu, "Bir anne düşününki, adli nedenlerle aranan tek oğlunu götürüp emniyete teslim ediyor ve bir daha ondan haber alamıyor" diyor ve kayıp mücadelesinde dayanışmanın ve sorumluların yargılanmasına yönelik mücadelenin önemine dikkat çekiyor:
* İnsan hakları savunucularının asli mücadele alan yaşam hakkının korunması. İnsanların bilinen yöntemlerle gözaltına alınıp, bilinen yöntemlerle kaybedilmesinin demokrasinin olmadığı ülkelerde geçerli olduğunu biliyoruz. Hala 12 Eylül hukukunun varolduğu bir anayasayla yönetiliyoruz. Kısmi düzenlemelerle düzeltilmiş bu anayasada insan hayatının gerçek anlamda korunması mümkün değil.
* Şu anda kayıpların sayısının azalması nedeniyle, kayıp olgusunun bittiğini düşünebilirsiniz ama bize göre kayıplar hala sürüyor. Tabii 1994-95 dönemindeki gibi kayıp sayısı çok fazla değil. Bunda Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları mücadelesinin önemli payı var.
* En son Sıddık Kaya örneğinde, devletin resmi güçlerinin çağırdığı bir insan görüşmeden sonra kayboluyor ve 5 ay sonra cesedi bulunuyor. Elinizde bir çok delil olmasına karşın, o insanın kaybedildiği kabul edilmiyor. Savcılar gerekli araştırmayı yapmıyor.
"Kayıpların bittiğini düşünmek zor"
* Gözaltına alınma yöntemleri hala aynı, yasalarda değişiklik yaptık dense de, gözaltına alınan çoğu kişi avukatıyla ve yakınlarıyla görüşemiyor, kimseye haber veremiyor. İfadeleri polisin değil savcının alması gerekiyor. Polislerin yaka numaralarının okunabilir şekilde büyütülmesi talebimiz dikkate alınmıyor.
Memurun Korunması Kanunu nedeniyle bir çok sorumlu insana dava açamıyorsunuz. Birleşmiş Milletler'in (BM) yaşam hakkı ve kayıplara yönelik standardına uyulmuyor. Bütün bunların hala hayata geçirilmediği bir ülkede kayıpların bitmiş olduğunu düşünmek zor. İnsan hakları savunucularının yanı sıra hukukçuların ve tüm sivil toplum kuruluşlarının da gözaltına alınma yönetmeliği, avukat tutma hakkı gibi tüm insanları ilgilendiren haklar için çalışma yapması gerekiyor.
* Türkiye'de işkence sistematik ve bir devlet politikası olduğu için kayıpların bitmesi bu anlamda mümkün değil. Kayıplar işkence sonucu yaşamını yitirdiğinde cesetlerini ortadan kaldırıyorlar. Kaybetme amacıyla alınanlar da var.
İşkence sonucu gözaltına alınanlar yargılansa beraat edebilecekleri bir konuma sahip. Adli nedenlerle de insanlar kaybediliyor. Bizim gibi ülkelere, Latin Amerika ülkelerine de baktığımızda insanları sindirmek, gözdağı vermek ve toplumu da korkutma amacıyla insanlar kaybediliyor. Muhalifseniz, kimliğiniz farklıysa bunla karşılaşmanız çok mümkün.
* Yakınlarını kaybedenlerin durumunu anlamak çok zor, yakınınızdaki bir insan bir anda kayboluyor ve bir bilinmezlik başlıyor. Kayıp yakınları nereye başvuracağını bilmiyor. İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon'a başvurdukları zaman, ilk olarak kayıp kişiyi son gören insanların tanıklıklarına başvuruyoruz, gözaltına alınıp alınmadığına bakıyoruz, hastaneleri arıyoruz, Adli Tıp Kurumu'na resimlerini bırakıyoruz.
Cumartesi Anneleri mücadelesiyle birlikte insanlar hem bir yere danışabileceklerini, bir şeyler yapabileceklerini, hem de bu mücadelede yalnız olmadıklarını, farklı şekillerde mücadele edebileceklerini gördüler.
"Devlet kayıpları kabul etti"
* İHD raporlarına göre, bize 800'e yakın kayıp başvurusu yapıldı, bu insanlardan 5 ay sonra cezaevinde, hastanede bulunanlar oldu. Ama Türkiye'deki kayıp sayısının, özellikle Olağan Üstü Hal (OHAL) ile yönetilen illeri göz önüne alırsak 2000 civarında olduğunu düşünüyoruz. Örneğin oğlu kaybolan bir anne diğer çocuklarının da kaybedileceği korkusuyla onları dışarı bile çıkarmak istemiyor. Bir çok insan da başka yakınlarının kaybedileceği düşüncesiyle başvuru yapmıyor.
* Kayıpların bulunması, araştırılması ve sorumluların cezalandırılması konusunda iç hukuk yolları tıkanmış durumda. Örneğin Fehmi Tosun, kapısının önünden beyaz bir Renault arabaya binerek götürüldü, çocukları arabadan onu çekmeye çalıştılar. Savcıya verdikleri plaka numarasının sahta olduğunu öğrendiler. Tabii, "Biz almadık bizde yok" cevabıyla karşılaşıyorsunuz hep. Kayıpların belgelenmesinde tanıklıklar çok önemli. Ama ne yazık ki, insanlar devletle karşılaşmaktan korktukları için tanıklık yapmıyor.
* Bir insan kayıpsa biz biraz eksiğiz, bütün insanlık için böyle düşünülmesi gerek. Bunun için de insan hakları savunucularının kayıp olgusu ve kayıp politikası konusunda insanları bilgilendirmesinin önemi ortaya çıkıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gittiğiniz zaman davanın görüşülmesi kabul edilirse ve davayı kazansanız da ne yazık ki kayıp insanı bulamıyorsunuz. Kenan Bilgin'in davasında ilk kez bir devlet yetkilisi, savcı, bir insanı kaybedildiğini kabul etti. Bilgin'in gözaltında avukatıyla görüşmesi önemli bir delildi.
Kayıplar için umut hep var
* Mehmet Ağar da devletin güvenliği için insanların kaybedildiğini söyledi. Biz de başta Tansu Çiller olmak üzere dönemin tüm yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunduk, henüz bir sonuç alamadık. Zaten Mehmet Ağar dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamıyor ve dokunulmazlığının kaldırılması için da eylemler yaptık. Suç duyuruları yoluyla insanların dikkatini kayıplara çekmek ve kayıp politikasını hatırlatmak önemli.
* Latin Amerika ülkelerinde kayıplarla ilgili sorumluların kapılarının önlerine "burada bir katil yaşıyor" yazan ve bu insanları utandırılmasına yönelik eylemler var. Arjantin'de anneler hala her Perşembe kayıp çocukları için bir meydanda dönüyor. Biz de insan hakları savunucuları olarak yeni mücadele yollarını tartışıyoruz.
Kayıp yakınlarının duygularını anlamaya ve daha çok insana bu duyguyu anlatmaya çalışmak çok önemli. Avrupa Birliği (AB) tartışmalarını yapıldığı bir dönemde barışçı yöntemlerle eylemler yapmak, Pinochet örneğindeki gibi kaybedenlerin bir gün yargı önüne çıkacağı düşüncesiyle mücadeleyi sürdürmek çok önemli. Kayıp mücadelesinin en önemli yönü, o insanın bulunması ve sorumluların yargılanması için umudu kaybetmemek. (BB/NK)