Ancak sakat ya da sakat yakınları benim çoğunlukla anlayamadığım nedenlerle yazdıkları mektupların aramızda kalmasını istiyorlar. Ben de onların isteklerine saygı göstererek mektuplarından söz edemiyorum.
Türkiye'de tabu konular vardır ki, suç teşkil eder o konularda konuşmak bile. Suç olmadığı halde tabu olan konuların başında ise "sakat olmak" gelir.
Başta sakat yakınları olmak üzere sakatların çoğu konuşmazlar / konuşamazlar. Ben de ailemle 40 küsur yıldır hala konuşmayı başaramadım bu konuda...
Bu nedenle, üniversitede öğretim görevlisi olan kardeşimin izniyle, yazdığı mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü bu bir ilk.
Merhaba,
Seninle doğduğum gün tanıştık, yani büyük bir olasılıkla... Ben evde doğmuşum sen hastanede.
Çok ufak yaşlarda anladım seninle olan farklılığımızı. Ben her yere giderdim, sen gidemezdin, "Sen düşersin!" derlerdi hep.
İlkokula giderken çocukların yolumuzu kestiklerini hatırladım dün gece, sen televizyonda sana taş attıklarını anlatırken. Ve bugün sana bugüne kadar söyleyemediğim bir kaç şeyi söylemek için yazıyorum bu satırları...
Sen öylesine rahat, öylesine güzel anlatıyordun ki sakatlığınla ilgili herşeyi, ben de artık bugüne kadar içimde sakladıklarımdan kurtulmam gerektiğini düşündüm...
Evet, çocuklar taş atarlardı sana, hem de attıkları taşı senin küçük bacağına isabet ettirmeye çalışırlardı...
O çocuklar taşları sana attılar ama seninle beraber beni de çok yaraladılar...
İlkokul ikinci sınıfta okurken geceleri usul usul ağlardım hep sana taş attıkları için ve yalvarırdım: "Allah'ım sabah uyandığımda ablamın bacağı düzelsin, benim bacağım sakat olsun!" diye.
Sabahları uyanır uyanmaz uzanıp bacağıma dokunurdum, ama durum hiç değişmedi.
Bir gün anneannem "Allah çocukların dileklerini yerine getirir!" dediğinde ben gayri ihtiyari "Hayır, getirmiyor!" demiştim de bana kızmıştı "Günah, öyle denmez!" diye.
Sen yanımda yokken yollarda hep topallayarak yürürdüm. Kim bilir belki beni taşlarlarsa senin acını paylaşacaktım çocuk aklımla. Ama hiç gerçekleşmedi.
Senin hakkında kim birşey söylediyse sildim onları defterden. Köyden Ayşe yengenin "O yarım zaten nasıl iş yapsın!" dediği günden beri konuşmadım onunla, halen de gitmem evine.
Hayatım boyunca seni çok sevdim. Kardeşimi incittikleri için çok kızdım; utanç duydum sana ve sakatlara karşı yapılanlardan.
Sen de farkındaydın bunun. Yıllar sonra büyüyüp meslek sahibi olduğumuzda, "Benim için üzülme artık! Bak ben mutluyum, istediğim herşeyi yapıyorum!" demiştin hatırlıyor musun?
Yine bir gün annem sana bir konu yüzünden kızmıştı da sen bana, "Senin saygın bir mesleğin var, ben onların gözünde bir şey olamadım!" demiştin.
Durum buydu, ama gerçek öyle miydi?
Ben istediğim mesleğe sahip olmak için yıllar yılı çok çalıştım, çok uğraştım ve yapmak istediğim ne çok şeyi yapamadım. Oysa sen her istediğini konuştun, istediğin yere gittin, tüm Türkiye'yi dolaştın, benden daha önce yüzmeyi ve araba kullanmayı öğrendin. Ben ilkokuldan beri yazdım; sen yazar oldun. Ve milyonlar olmasa da kim bilir ne çok insanın karşısında istediğin gibi bir görünümle (Benim sürekli "Boya!" dediğim beyaz saçlarınla öyle güzel görünüyordun ki! Gözyaşları içinde seyrettim seni!), hiç bir sözünü sakınmadan, hiç bir cümleni önceden kurmadan konuştun, konuştun.
"Başarı hedef değil, bir yolculuktur" demişti Collard, ama gerçekte kim başarılıydı acaba?
Bir hedef için yıllar yılı çalışan ben mi, yoksa sakatlığı yüzünden taşlanan, istediği işte çalışamayan, ilk aşkına karşılık bulamayan ama sesini bir dolu insana duyurabilen, özgürce dolaşabilen, konuşabilen sen mi?
Aslında kimbilir belki de ikimiz de başarılıyız! Hem başarı nedir ki? İkimiz de mutsuz değiliz, değil mi?
Gençlik yıllarımızı da hatırladım dün gece...
Ne zaman mutsuz olsam, kendimi zayıf hissetsem seni aradığımı...
Sakatlar Derneği'nden arkadaşlarınla sohbetlerini, gülüşlerinizi, onların da hayata bağlılıklarını, samimiyetlerini ve bilmeden bana kazandırdıklarını...
Kendimi bildim bileli sevdim seni ve küçük bacağını. Gerçi küçükken yatakta ısınsın diye benim bacaklarıma dokundururdun da ben kaçırırdım bacaklarımı çok soğuk diye.
"Sakat olmasaydım, yazar olamazdım!" dedin ya dün gece, sakat olmasaydın belki ben de ben olamazdım. Bana verdiğin sevgi, samimiyet, duyarlılık, hassasiyet ve yaşama bakış açısı için sana çok ama çok teşekkür ederim...
Doğduğum gün başlayan beraberliğimizin ve sevgimizin hayatımızın son gününe kadar devam etmesi dileğiyle!...
Biricik kızkardeşin (NG/BB)