İnsan Kardeşlerimiz... Dünyada bir yerlerde de insanlar var, hiç "bağlantı kurulmamış" -'Uncontacted' diyorlar- insanlar, "biz"le; hiçbir "bağ" kurmamış insanlar...
Şu anda Amerika Birleşik Devletleri denilen coğrafyada olan bitenler çok yeni: 30 Mart 1973 tarihli Oscar törenine, ödülü reddetmek üzere Marlon Brando adına katılan Apaçi yerlisi Sacheen Littlefeather, görevlilerce engellendiği için metni okuyamamış, sadece birkaç cümle edebilmiş.
Ve daha da yenisi: Şubat 2008 tarihinde, Avustralya'da, Başbakan Kevin Rudd, kıtanın yerli halkı Aborjinlerden resmen özür diledi.
Bu liste çok uzun aslında...
Peki bu gayri meşru hali, zihinlerimizde bu denli kabul edilebilir kılan nedir? Özürler ne işe yarayacak ya da hiç bunlar olmasaydı bile durum nasıl gelişecekti? Anlamsızlık çok ağır...
Böylece; daha anlamlı olabilme olasılığı olan yaklaşım, belki de; "yaşamak" sandığımız halin algılanma modelindeki korku dolu zavallılık bilincini öne çıkarmak olabilir...
Nedir ilerleme? Bu soru, kof bir teknoloji karşıtlığı olarak düşünülmeden yanıtı nasıl geliştirilebilir?
Varolma haklarını, "uygar" türdeşlerine karşı savunamayacak kadar donanımsız insanların, -onlara bir ad verememek de, aslında ne kadar önemli bir deneyim- bizim olmayan tanımlarla bu dünyada nasıl varolacaklar ve onların hayatta kalma olasılıkları da nasıl olur da, kereste tüccarlarının insafına kalmış olabilir?
"Daha önce dış dünyadan insanlarla temas kurulan başka bazı yerli kabile üyelerinin, şimdiye kadar bağışıklık geliştiremedikleri bazı hafif hastalıklar nedeniyle öldükleri de belirtiliyor." diyor BBC haberinde. Bu dehşet verici ve anlaşılmaz değil mi?
Kişisel trajedi olarak bakalım, empati kuralım: Korkunç ve -bizim kulaklarımız için tanıdık olsa bile- tanımlanamaz bir gürültüyle yaklaşan -aslında dost- helikopter ortaya çıkmış, insan kardeşlerimiz oklarını araca yönelterek güvenlik sağlamaya çalışmışlar, necip basınımız "ok attılar" yazıyor...
Herkesin içinde, aklında muzip bir üstünlük hissi; sanki gelecekte bizleri kurşuna dizecek askeri helikopterler hayatımızın semalarında göründüğünde, biz çıplak ellerimizle o kardeşlerimizden daha az korkacakmış ve kendimizi daha iyi savunabilecekmişiz gibi...
"Yaşamak" dediğimiz: Nesnelerle dolu, enerji hatlarıyla kaplı, gürültü ve kirlilikle yoğunlaşan, ama ortalama insan ömrünü, yine kapitalizm sayesinde, en tepelere çıkaran günümüz dünyasından gerçekleştirilen bu temas için, şimdiden özür dilemek gerekiyor olabilir mi?
Bir canlının hele de bir insanın kaderine hakim olmak -amacı bu olmasa bile- nasıl bir acı yüktür, insanlığın geri kalanı için?
Metalar dünyasının çoktandır unutturduğu; "dünyaya gelmiş olmaktan kaynaklanan, varolma hakkımızı" yeniden anımsamak için, bize bir armağan olabilir belki, ormanlarda yaşayan insan kardeşlerimizle karşılaşmak..."(HMŞ/EZÖ)