Gazeteci Ayşe Arman'ın hamilelik hallerine uzunca bir süre tanıklık ettiğimiz gibi doğumunu ve dolayısıyla bebeğiyle ilgili o özel anları da öğrenebildik ziyadesiyle.
Hürriyet gazetesinin 27 Şubat 2005 tarihli Pazar ekinde Ayşe Arman minik kızına tapan bir anne olmanın ayrıntılı ve gözleri yaşlı duygusallıklarını paylaşıyor okurla. Doğrusu ben de çok duygulandım, gözlerimden iki damla yaş düştü, bir buket çiçek göndermek geldi içimden Dubai'ye.
Oğlumu doğurduğumda böylesine bir büyülenmişliği, ışıltılı ve pürü pak bir sevgiyi yaşayamadığım için de geçmişe dönük bir pişmanlıkla doldum inanın. Ben daha çok -tüm o yoğun duyguların içinde- endişeye ve telaşa düşmüştüm çünkü.
Hastanedeki bakım odasına gelen tecrübeli görevlinin erkenden doğan oğlumun kırılgan bedenine o kocaman giysileri giydirmeye çalışırken kan ter içinde kalmış yüzüme bakarak acıma ve şefkat dolu bir ifadeyle "İlk çocuğunuz mu?" diye sorup bir yandan da becerikli elleriyle işe girişmesi üzerine oradan kaçmak istemiştim.
İlk emzirmeyi bir türlü beceremeyip de öylece kaldığımda müdahale eden hemşirenin bu beceriksizliğime için için güldüğünden de emindim. İşte bu yüzden doğumdan hemen sonra nurlu yüzlerindeki mağrur gülümsemeyle bebeklerini kucaklayan o dadılı annelere pek imrenirim. Her neyse bu ayrıntılar ile kimseyi sıkmak niyetinde değilim elbette. Medyatik isimlerin annelik deneyimlerini meraklı kitleye ulaştırmalarındaki fedakar çabanın ne kadar etkileyici olduğu ile ilgileniyorum aslında.
"Özgür ruhlu" ve dadılı anneler
Farklı şekillerde pek çok kez yapılan bu gösterilerin sonuncusu doğmamış bir bebeğin ana rahmindeki görüntüleri eşliğinde çekilen bir klipti. O pürüzsüz hamilelik, huzur ve mutluluk fışkıran o cilalı imaj ne kadar da dokunaklıydı. Hamile kadınların gittikçe farklılaşan bedenlerindeki doğallığı saklamaları ve büyüyen karınlarını battal boy poşete benzeyen giysilere -rahattırlar gerçi- hapsetmeleri anlamsız gelir bana.
Ama bu klipte de olduğu üzere hamileliğin fütursuz gösterisinde doğal olmayan bir tür abartı halinin olduğunu düşünmeden edemiyorum. Aynı şekilde kendilerini ebedi güzelliği ve genç kalmayı empoze eden genel anlayışın neferi sayan bazı kadınlar kitaplar yazarak kişisel deneyimlerini bizimle paylaşıyorlar. Bu da bence hamileliğin doğal değişimlerini reddetmeyi dolayısıyla hamile kadınların kendi bedenlerine yabancılaşmasına çanak tutuyor.
İster istemez anneliğin o ayrıcalıklı değil ama verimli kılan yanlarını kendi egolarıyla parlatıp, haddinden fazla önemsediklerini düşünüyor insan.
Akıllarından geçen sıradan bir anne olmanın ne kadar korkutucu olduğu düşüncesi olabilir mi acaba? "Özgür ruhlu anneler" ve "Köle ruhlu annecikler" öyle mi? Açıkçası elime kocaman bir silgi alıp tüm bunları silmek geçiyor içimden.
Romantik bir tefrika haline getirilen bu annelik hallerinden, o pembeli mavili anne-çocuk programlarının hijyen paylaşımlarından sıkılıyorum. Biraz da özel alanlarda kalması makbul değil mi bu özgürlüklerin? Göstermeden ve paylaşmadan da kutlanamaz mı bir çocuğun gelişi?
Türkiye'de çocuğunu doğurup hemen ertesinde -dinlenmek de neymiş- çalışmaya başlayan ya da evin içinde onu bekleyen işlere, sabırsız bir kocaya ve diğer çocuklarına hızlı bir dönüş yapan kadınlar çoğunluktayken bu köpük köpük görüntüler komik ve bir o kadar da gereksiz geliyor bana. (TBÖ/EÜ)