Binaları yıkıp yeraltı çarşısı yapmak isteyen Büyükşehir Belediye Başkanı Türel, kendi imar başdanışmanı ve Kültür Bakanlığı temsilcisi Feridun Uyar'ın da imzasını içeren bu "tavsiye" kararına sıcak bakmamış olmalı ki İnönü İlköğretim Okulu'nun taşınmasının ertelenmesi için öğrenci velileriyle görüşmesinde "Duygusal davranamam" diyerek binaları yıkma kararını tekrarladı.
Bu nedenle, Antalya Koruma Kurulu'nun Doğumevi ve okullarla ilgili kararına açıklık getirmek ve Kurul'un Valilik ve Büyükşehir'e "tavsiyesi"nin nasıl uygulanacağını analiz etmek yararlı olacak.
Kurul'dan ne istendi?
Kurul'a 12 Şubat'ta verilen ve sendika, oda, vakıf, dernek ve yurttaşlardan oluşan 32 imzalı dilekçenin içeriği bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurulmuştu. İki çocuğunu yarım asır önce Doğumevi'nde dünyaya getiren, bu çocukları İnönü İlkokulu'ndan mezun olan, Kız Enstitüsü'nün emekli beden eğitimi öğretmeni Feride Erol, Kurul kapısında okuduğu basın açıklamasında bu binaların önemini şöyle sıralamıştı:
* Kız Enstitüsü Antalya'daki en eski (1939) meslek okulu.
* İnönü İlköğretim, Antalya'nın ilk (1946) 10 derslikli okulu.
* Kız Enstitülerinin tarihini anlatan ilk doktora tezi 2005'te yayınlandı.
* Doğumevi Antalya'nın en eski hastanesi.
* Doğumevi, on binlerce Antalyalının "doğduğu ev"; anneler için de çocuk sahibi olduğu hastane.
* Bu binalar yıkıldığında Antalya şehir merkezinde erken Cumhuriyet döneminde inşa edilmiş kamu binası örneği kalmayacak.
Yıkılmak istenen yapılarla benzer özellikler taşıyan Köy Enstitüleri ve Dokuma Fabrikası'nın koruma gerekçelerinin emsal gösterildiği dilekçede "bu binaların 1970 sonrasında yapılan ek bloklar haricinde korunarak restore edilmesi ve Antalya'nın kent tarihini ve kültürünü zenginleştirecek eğitim, sağlık, kültür ve turizm fonksiyonları ile kullanılması" talep edilmişti.
Dünya çapında modern mimari yapıların korunması için çalışan DOCOMOMO'nun Türkiye Çalışma Grubu da Doğumevi ve okulların tescil edilmesi için Kurul'a dilekçe vermişti. Bu arada, AESOB Başkanı ve aynı zamanda Kuyumcular Odası Başkanı olan Orhan Tolunay'ın da desteğini alan KALEDER'se Kurul'dan binaların yıkılmasını talep etmişti.
Doğumevi ve okullar için Cemil Cahit Sönmez ve Galip Büyükyıldırım'ın Kurul'a başvuruları işleme konmadığı için, geçen yıl idari yargıda dava açılmıştı. Kurul Müdürü Bülent Baykal ise hayatında belki de ilk kez bir basın açıklaması yaparak "Kızların Sessizliği"ni bozan 79 yaşındaki Feride Erol ve arkadaşları için "şov yapıyorlar" diye tepki göstermişti.
Kurul: "Anı değerini" sürdürün
Kadınların "şov"u(!) sonrasında eski ve yeni başvurular birleştirilerek Kurul'un mart ayı toplantısında ele alındı. Doğumevi ve okulları inceleyen ve bu yapılarla ilgili raporları değerlendiren Antalya Koruma Kurulu tescil talebi için "olumsuz" karar verdi. 1990'da Kalekapısı ve Çevresi Kentsel Tasarım Yarışması öncesinde bölgede yapılan inceleme sonrasında tescil edilen binalar arasına alınmayan Doğumevi'nin ve okulların yeniden incelendiğini hatırlatan ve yapıların "anı değerinin" farklı tasarımlarla sürdürülmesini tavsiye eden Kurul kararı şöyle yazıldı:
"Söz konusu yapıların Antalya Kentinin bir dönem sosyal yaşamına konu olan yapılar olduğu ve anı değeri bulunduğuna;Karar nasıl uygulanacak?Ancak 5226-3386 sayılı yasalar ile değişik 2863 sayılı yasanın 3. maddesinde kültür varlıklarının tanımlanmasında, kültür varlığı niteliğindeki yapının sosyal yaşama konu olmasının yanı sıra bilimsel ve kültürel açıdan da özgün değer taşıması gerektiğinin belirtildiğine, bunun yanı sıra kültür varlığı tanımının eskilik değerine bakılmaksızın içerdiği mimari, belgesel, tarihsel, kültürel vb. niteliklere de bağımlı olarak her dönemin dolayısıyla yakın geçmiş ve günümüz yapılarını da içerebileceğine;
"Uluslararası alanda da kabul edilen bu tanımlar ve koruma kurumsal yaklaşımları çerçevesinde İnönü İlköğretim Okulu, İsmet İnönü Kız Meslek Lisesi ve eski Doğumevi yapıları incelendiğinde, bu yapıların yapıldıkları dönemin mimari yaklaşımları bağlamında çok özel nitelikler göstermediği ve geçirdikleri köklü değişimlerle günümüze gelmiş olduklarından, içerdikleri işlevlerin günümüz tanımlarına uygun mekansal kaliteyi de taşımadıkları, dolayısıyla 2863 sayılı yasada getirilen kültür varlığı tanımı kapsamında aranan nitelikleri bünyesinde barındırmadıkları görüldüğünden "korunması gerekli kültür varlığı" olarak tescillerinin uygun bulunmadığına (Olumsuz);
Yapıların kentsel belleğin bir öğesi olarak taşıdıkları anı değerlerinin ise farklı tasarımlarla sürdürülebileceğinin tavsiyesine karar verildi."
Binaların mimari ve tarihi değerine dikkat çeken on kadar uzman raporuna karşın Mimarlar Odası Başkanı'nın "Mimari değeri yok, anı değeri var" -birbirinden bağımsız kavramlarmış gibi- söylemini benimseyen Kurul kararının son cümlesindeki "anı değerlerinin farklı tasarımlarla sürdürülmesi tavsiyesi" nasıl uygulanacak? Kurul kararları biraz da alanda uygulama yapacak kurumun niyetiyle (!) anlam kazanmakta. "Tasarım verisi" kavramının uygulamasında Antalya'da iki örnek var. Birincisi Atatürk Spor Salonu. İkincisi ise Dokuma Fabrikası üretim binası. Spor Salonu'nun tasarım projesinde dış kabuk korunmakta ve içine kültürel fonksiyonlar öngörülmekte. Dokuma Fabrikası binasının da "dış cephesi" korunarak içerisi "Modern Sanat Müzesi" ve "Dokuma Müzesi" olarak kullanılacak şekilde tasarlandı ve projesi Antalya Koruma Kurulu'nca onaylandı.
Koruma Kurulu'na teslim edilen Doğumevi ve okullarla ilgili Doğan Kuban, Cengiz Bektaş ve Özcan Altaban gibi 10 kadar uzmanın raporlarında bu yapıların restore edilerek kullanılması tavsiye edilmişti. Kent Müzesi Girişimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, Başkan Türel'in imar başdanışmanı Feridun Uyar'a -bu raporlara da atıfta bulunarak- Doğumevi ve okulların restore edilerek kültürel amaçlarla kullanılması halinde Antalya'nın "marka değeri"(!)ne yapacağı katkıları sıraladığında "Neden olmasın, sizi Başkan ile görüştüreyim" demişti. Aradan bir aydan fazla zaman geçti, bu görüşme gerçekleşmedi.
Bu arada Başkan Türel binaları yıkma kararını tekrarlamakta. Bu durumda Koruma Kurulu'nun "anı değerini sürdürün" tavsiyesi nasıl hayata geçirilecek?
"Tamamen duygusal" mı?
Eğer yanlış anlamadıysam Başkan Türel'in "yıkacağım" açıklaması "tasarım verisi" yaklaşımına Spor Salonu ve Dokuma'dan farklı bir boyut getirecek. İlk iki örneği, vefat eden ünlü birini anıt mezara defnetmeye benzetirsek Büyükşehir'in Doğumevi ve okulların "anı değerini sürdürme" yaklaşımıysa cenazeyi yakıp külünü kavanozda saklama sayılır.
"Duygusal davranamam" dense de okulun taşınmasını ve yıkımını durdurmaya çalışan öğrenci velilerine okul çevresindeki bazı esnafın yaptığı "Boşuna uğraşmayın" tavsiyesinin ardından aktardıkları okulların yerine yapılacak yeraltı çarşısındaki dükkanların şimdiden yüksek rakamlardan satıldığı ve kaporasının da toplandığı söylentileri kuyumcu esnafı temsilcilerinin Kurul'a dilekçeleriyle birlikte değerlendirildiğinde "yıkılsın" diyenlerin de "tamamen duygusal" davrandığı izlenimini doğuruyor!
Antalyalılar ne yapmalı?
Doğumevi'nde dünyaya gelen ve bu okullardan mezun on binlerce Antalyalı, kent tarihinin önemli bir parçası olan anılarının "anıt mezar" yerine "kavanozda kül" olarak saklanmasını nasıl karşılayacak? Bunu ben de bilmiyorum. Ama iki yol var. Birincisi Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu'nun Vali Yüksel ve Başkan Türel'e bizzat izah ettiği "tavsiye" kararının uygulanması için daha kapsamlı ve etkili kamuoyu oluşturarak Büyükşehir'i yıkma kararından vazgeçirip binaları kent müzesine dahil ettirmek.
Kent Müzesi kapsamında buraların"Kıyafet ve Moda Müzesi", "Sağlık Müzesi" ve "Eğitim Müzesi" olarak projelendirmesini sağlamak. İkinci yolsa Koruma Kurulu'nun "anı değerini sürdürün" tavsiyesi yerine Büyükşehir'e yaptırım gücü olan daha etkili bir yargı kararı aldırmak Bu amaçla öncelikle Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) okul binalarını Büyükşehir'e devrine itiraz edilebilir. Örneğin MEB'in okulların şehir dışına taşıma kararına dönemin Bakanlık bürokratları olumsuz görüş bildirmiş. Buna karşın Milli Eğitim Bakanı resen bu devir işlemini imzalamış.
Yargı "bilirkişi" isteyebilir
Ayrıca, Kurul kararında "içerdikleri işlevlerin günümüz tanımlarına uygun mekansal kaliteyi de taşımadıkları" ifadesi de tartışmalıdır. Tavan yüksekliği 4 metreyi aşkın, duvar kalınlığı 80 cm bir okul binası için MEB'in devir ve Kurul'un "olumsuz" kararına gerekçe gösterilen bu iddia yargıya taşınabilir. Örneğin Mimar Odası Başkanı'nın "Her tarafı dökülüyor" dediği İnönü İlköğretim'de bağımsız bir bilirkişi heyetine inceleme yaptırılabilir. Koruma Kurulu kararlarına itirazlar öncelikle Koruma Yüksek Kurulu'na yapılıyor. Buradan da "olumsuz" karar çıkarsa, koruma taleplerine itiraz yargıya taşınabiliyor. Burada mahkemenin atayacağı bilirkişilerin Doğumevi ve okulları yıkımdan kurtaracak bir karar vermesi mümkündür.
Çetin Altan'ın deyimiyle "enseyi karartmadan" yola devam ederek "tamamen duygusal" verilen "devir" ve "yıkım" kararlarını hukuk süzgecinden ve "kamu yararı" testinden geçirterek iptal ettirmek çok uzak bir olasılık değil. Kurul'un Doğumevi ve okulların "anı değerlerinin farklı tasarımlarla sürdürülmesi tavsiyesinin "kavanozdaki kül"e dönüşmemesi için Antalyalıların son iki yılda yazdırdığı "Dokuma", "Lara" ve "100. Yıl" kararlarının deneyimleri yeterince "emsal" oluşturuyor...
Uzman raporları ne diyordu?
Aşağıdaki uzman raporlarından alıntıları, doğumevi ve okullarla ilgili Koruma Kurulu kararındaki "...bu yapıların yapıldıkları dönemin mimari yaklaşımları bağlamında çok özel nitelikler göstermediği..." ifadesiyle birlikte okuyun. Türkiye'de "koruma mevzuatı"nın ne kadar yoruma açık uygulanmakta olduğunu çok net göreceksiniz!
Doğan Kuban (İTÜ Emekli Restorasyon ve Mimarlık Tarihi Profesörü): "Yapılar restore edilerek özgün durumlarına getirilebilir. Sayısız Antalyalının yetiştiği bir ocak ve Türkiye'nin çağdaşlaşma döneminin basamakları olarak kentin tarihindeki simgesel statüleri vurgulanabilir. Buradaki üstyapı kent merkezindeki bir kültür sitesinin temel öğeleri olarak değerlendirilebilir."
Pelin Gürol (Yüksek Mimar): "Enstitü binaları, dönemin uluslararası yaklaşımları ön planda tutan modernist mimarlık anlayışıyla tasarlanan, biçim-işlev uyumu göz önünde bulundurulmuş, yalın ve gösterişsiz kübik kütlelere sahip, süslemeden arınmış, serpme sıva yüzeyli ve betonarme iskelet sisteminin kullanıldığı binalardı... Bu yeni tarzda inşa edilen Kız Enstitüsü binalarından birisi de Antalya'daki İsmet İnönü Kız Enstitüsü'dür."
Kıvanç Kılınç ( Yüksek Mimar; New York Eyalet Üniversitesi): "Antalya Çocuk ve Doğum Bakımevi binasında, 1940'lı yıllarda etkin olan İkinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın etkilerini gözleyebiliriz. Türkiye'ye özgü modern bir mimarlık üslubunun arayışı bu akımın özelliklerini belirler. Bu binalar hem modern mimarlık ürünleridir, hem de uluslararası örnekleri taklit etmekten kaçınıp, ulusal bir kimliğin inşa edilmesini amaç edinmişlerdir."
Cengiz Bektaş (Kalekapısı Kentsel Tasarım Projesi Yarışması Jüri Başkanı): "...Mimarlık olarak da Cumhuriyet döneminin eğitime verdiği önemin simgelerindendir. Özgün durumlarına getirilerek, gene eğitim işlevlerini sürdürmeleri anlamlı olacaktır. Daha doğrusu bu anlamlarına son verilmesi yeri doldurulamaz bir yitime neden olacaktır."
Prof. Dr. Orhan Kuntay (Gazi Üniversitesi öğretim üyesi): "'Bu yapılar tarihi değildir' savı doğru değildir. Prof. Egli'nin Ankara'da inşa ettiği Ankara Kız Enstitüsü örnek olarak alınan okullarımız dönemin önemli mimarlık eserleridir."
Doç. Dr. Özcan Altaban (Kalekapısı Kentsel Tasarım Projesi ve Doğu Garajı alanındaki Halk Pazarı Mimari Projelerinde jüri üyeliği ve başkanlık yaptı): "Antalya kentinin 1978 tarihli Nazım Planı'ndan itibaren, özellikle 1980'ler, 1990'lar ve 2000'lerde hazırlanan ve onaylanan ve arkasında bilimsel ve mesleki nitelikler taşıyan tüm planlarda; tarihi merkez ve yakın çevresine, merkezden dışa açılan ana yollar boyunca yayılan merkezi iş alanının daha fazla yüklenmemesi, korunarak yaşatılması önerilmektedir." (HÜ/TK)