Çok kafa yorup, ırkçı, ayrımcı, cinsiyetçi olmayan üç tane küfür buldum; benzer durumlarda o küfürleri edip rahatlıyorum. Ama bu kez etmedim. Neden etmedim?
Çok merak ettim neden kızmadığımı, az kalsın bana kaza yaptıracak bir şoföre. Buldum! Çünkü plakasındaki sakat amblemini görünce sevinmem, kızmayı unutturmuştu bana...
O kadar çoğuz ve o kadar yokuz ki bu hayatta. Hayatın içinde sakatları görünce seviniyorum işte...
"Bana ait bir şey yok!"
Bunu gece vakti minibüs ya da otobüse bindiğimde bir kadın görmeye benzettim önce. Otobüs, panel, sinema ya da sokak... Fark etmiyor aslında. Hiç kadın olmayan ortamlarda nasıl rahatsız oluyorsam, hiç sakat olmayan ortamlarda da aynı şekilde rahatsız oluyorum.
Sanırım kadınlar daha iyi anlarlar beni diye yazacaktım ama, emin değilim galiba bundan...
"Anlamak için yaşamak gerekmez ki!" der dururum. Kendimle çelişmiş olmam mı, "Kadınlar daha iyi anlar sakat birini gördüğümde sevinmemin nedenini," dersem?
Aklıma Ermeni bir arkadaşımın, Dolmabahçe'de söyledikleri geldi birden. Gece, açık ve temiz bir hava, boğaz ışıl ışıl, muhteşem görünüyor. "Ne kadar güzel bir manzara, değil mi?" dediğimde, "Bilmem, bana ait bir şey yok, baksana sadece cami ışıkları görünüyor," demişti.
Amblemi görünce
Ben çok utanmıştım. Üzülmüştüm. Kızmıştım (arkadaşıma değil).
O gün bugündür eskisi gibi mutluluk vermez bana boğazın o görüntüsü. Eksik bir güzelliktir çünkü artık...
Son yıllarda açılan büyük alışveriş merkezlerinin gazetelere verdiği ilanlarda sakat amblemini görünce sevinmem, görmediğimde kızmama benzetmiştim onun duygularını da...
Benim varlığımın farkında olan birilerinin olması nasıl sevindiriyorsa, olmayışı da o denli kızdırıyor.
Mutsuzlukların nedeni
Sakat birini görünce sevindiğimi söylediğim bir arkadaşım, "Peki sakat çocuğun olsun ister misin?" demişti. Ne söylemek istemediğimi hiç anlamadığı belliydi. Beni en çok kızdıran sorulardan biri de bu...
Sakatları görünce sevinmek, sakatlar çoğalsın demek değildir ki...
Ayrıca sakat olmak kötü bir şey değil ki!
Eskiden, çok eskiden sorsalar bu soruyu sanırım istemem derdim, ama şimdi isterim ya da istemem demiyorum.
Benim mutsuzluklarımın nedeni sakat olmam değil ki! Sakatlık hayatımı zorlaştırıyor evet, ama parasızlık kadar değil...Mutsuzluklarımın nedeni de, genellikle sakat olmam olmadı hayatım boyunca. Terk edilmek, ihanete uğramak gibi sebepler yüzünden mutsuz oldum sakat olmayan insanlar gibi...
Üstelik çoğunlukla mutlu oldum sanırım bu hayatta. Şimdi nasıl derim, "İstemem çocuğumun sakat olmamasını diye..."
Dansa devam
Birkaç yıl önce İzmir'de 1.Uluslararası Engelliler Kültür ve Sanat Festivali'nde, Hollandalı bir kadın ile tanışmıştım. Tekerlekli sandalye ile muhteşem dans ediyordu. Tek başına ya da kocasıyla. Kocası sakat değildi. Herkes bayılmıştı onların gösterilerine.
İstanbul'a dönünce onu anlatırken, "Kadın dans öğretmeniymiş, sakat kalınca da bırakmamış dansı devam etmiş," dediğimde bir arkadaşım, "Yazık!" demişti. Ben de kızmıştım; "Kadın halinden memnun, işine devam ediyor, tek fark bunu artık tekerlekli sandalye ile yapması. O mutlu sana ne oluyor?" demiştim.
Sanırım beni en çok kızdıran şeylerden biri, bizim yerimize üzülmesi sakat olmayanların...
"Bu bacacığınla"
Babama kızmıyorum ama... Tek başıma yaşamaya başladığımdan beri evime her geldiğinde gözleri sulu sulu, "Ah kızcağızım, tek başına nasıl yaşayacaksın bu bacacığınla?" diye soruyor. Bir türlü anlatamıyorum ona; artık vazgeçtim zaten. Yaşlı bir adam, hayatı boyunca üzüldü benim için ve üzülmek belki de iyi geliyordur ona.
Biri için üzülmek insanın kendisini ondan bir parça olsun üstün hissetmesini sağlıyor galiba...
Ben sakat kalan birini duyduğumda üzülemiyorum. Yaşıyor ya... Önemli olan yaşamak. Bana, "Hain!" demişti bir arkadaşım Asena vurulduğunda üzülmedim diye... Oysa benim aklıma o Hollandalı dansçı kadın gelmişti.
İnsan isterse her şekilde dans edebilir, bunu gördüm; neden üzüleyim ki? "Dans denince iki bacak üzerinde yapılan bir şey geliyorsa aklınıza üzülürsünüz tabii. Kadın denince de aklınıza hemen 90-60-90 geliyor, değil mi?" dediğimde de saldırganlıkla suçlanmıştım! (NG/NM)