Kaynak: AA
"Yol", "Sürü", "Umut", "Arkadaş", "Endişe" gibi Türkiye sinemasının önemli yapımlarına imza atan oyuncu, yönetmen ve senarist Yılmaz Güney, ölümünün 36. yılında anılıyor.
Senaryosunu Güney'in yazdığı, yönetmenliğini ise Şerif Gören'in üstlendiği 1981 yapımı "Yol" filmi ise 1982'de Cannes Film Festivali'nden "Altın Palmiye" ödülüne değer görülmüştü.
1982'de Türk vatandaşlığından çıkarılan sanatçı, Fransa'da 1983'te çektiği "Duvar" filmiyle de 1984'te Cannes Film Festivali "Jüri Özel Ödülü"ne aday gösterilmişti.
Türkiye sinemasının dünyaya açılmasında önemli bir yeri olan ve asıl adı Yılmaz Pütün olan sanatçı, Hamit ve Güllü Pütün çiftinin çocuğu olarak 1937'de Adana'nın Yenice köyünde dünyaya geldi.
"İlk işim dana gütmekti"
Güney bir röportajında çocukluk yıllarını şöyle anlatmıştı:
"Adım, zorluklar karşısında eğilmez, umutsuzluğa kapılmaz, yılgınlığa düşmez ve baş eğmez anlamına gelir. Soyadım Pütün ise bir dağ meyvesinin kırılmaz çekirdeği demektir. 1937 yılında, Türkiye'de, bir güney şehri olan Adana'nın Yenice köyünde doğdum. Kürt asıllı, topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biriyim. Annem dindardı ve okuma yazma bilmezdi. Babam ise okuma yazmayı askerde öğrenmişti. Annem gibi o da hiç okula gitmemişti. Dokuz yaşımdan bu yana hayatımı çalışarak kazandım. İlk işim dana gütmekti."
Yılmaz Güney annesi Güllü Pütün ile.
Bisikletiyle sinemalara film bobini taşıdı
İlk ve orta öğrenimini Adana'da tamamlayan sanatçı, 13 yaşındayken bisikletiyle sinemalara 16 milimetrelik film bobinleri taşıdı, sırtındaki panoda ise film afişlerini sergileyerek sinemaya ilk adımını attı.
Yılmaz Güney, And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde film dağıtıcılığı yaptı. Sanatçının edebiyata ilgisi sinemaya yönelmesinde en önemli sebeplerden biri oldu.
Sanatçı, Yaşar Kemal aracılığıyla Yeşilçam'ın usta yönetmenlerinden Atıf Yılmaz'la tanışarak, bir süre onun asistanlığını yaptı.
"Yeni Ufuklar", "Onüç", "Pazar Postası" ve "Bir" gibi dergilerde yazıları çıkan Güney, 18 yaşındayken kaleme aldığı "Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri" adlı öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle bir buçuk yıl hapis cezası aldı.
"Hayatın okulunda, hayatın dayattığı öğretmenler"
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden ayrılarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne kayıt yaptıran Güney, eğitimine devam edememesini şu sözlerle aktarmıştı:
"1957 yılında İstanbul'a, İktisat Fakültesi'nde öğrenim görme hayalleriyle geldim. Fakat devam edemedim. 1955'ten beri süren takibat ve mahkeme sonuçlanmıştı ve ben başlangıçta 7 buçuk yıl ağır hapis ve 2 buçuk yıl sürgün cezasına çarptırıldım. Daha sonra temyiz mahkemesi kararı bozdu. Yeniden görülen mahkeme sonucu cezam 1 buçuk yıl ağır hapis ve altı ay sürgün cezasına çevrildi. Öğrenimim yarım kalmıştı. Önümdeki tek yol, kendimi hayatın okulunda, hayatın kabul ettiği ve dayattığı öğretmenler aracılığı ile eğitmekti. Öyle yaptım."
Atıf Yılmaz filmlerinde ilk oyunculuk deneyimi
1959'da senaryosunu kendisinin kaleme aldığı, Atıf Yılmaz'ın yönettiği "Bu Vatanın Çocukları" ve "Alageyik" filmlerinde ilk kez profesyonel anlamda oyunculuk yapan sanatçı, bu filmlerin ardından "Güney" soyadını kullanmaya başladı.
1961'de Atıf Yılmaz'ın "Tatlı Bela" film setinde yönetmen yardımcılığı yaparken tutuklandı. Sanatçı, 1962'ye kadar cezaevinde kaldı, 6 ay Konya'ya sürgün edildi.
1963'te yeniden sinemaya dönerek, ağırlıklı olarak macera filmleri çekti. Filmlerinde haksızlığa uğrayan bir Anadolu çocuğunun isyanını işleyen Güney, aynı yıllarda bir filminin de adı olan "Çirkin Kral" lakabını aldı.
"Hudutların Kanunu"
Yönetmenliğini Lütfi Akad'ın yaptığı 1967 yapımı "Hudutların Kanunu" filmindeki rolüyle, 1967 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Erkek Oyuncu" ödülüne değer görüldü.
Güney, "Kahreden Kurşun", "Ben Öldükçe Yaşarım", "Kızılırmak", "Karakoyun", "İnce Cumali", "Çirkin Kral", "Seyit Han", "Toprağın Gelini", "Aç Kurtlar", "Zeyno", "Acı", "Vurguncular", "Baba" ve "Ağıt"ın da aralarında bulunduğu yüzü aşkın filmde yönetmen, senaryo yazarı ve oyuncu olarak yer aldı.
Yılmaz Güney, 1964'te "Kamalı Zeybek" filminin çekimleri sırasında tanıştığı oyuncu Nebahat Çehre ile 1967'de evlendi.
Bir dönüm noktası: Umut
1970 yılında senarist, yönetmen, yapımcı ve başrol oyuncusu olarak yer aldığı "Umut" filminde, define bulmak umuduyla bir hocanın peşinde tüm hayatını harcayan yoksul at arabacısı "Cabbar" karakteriyle sinemada büyük yankı uyandırdı. "Umut" filmi, Adana Altın Koza Film Festivali'nden 6 ödülle dönerek, Türkiye sinema tarihinde bir dönüm noktası olarak yer aldı.
"Umut"ta Tunçel Kurtiz ile birlikte.
Yapım, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden "En İyi Erkek Oyuncu" ve Grenoble Film Festivali'nden "Seçici Kurul Özel Ödülü"nü kazandı. Sansür Kurulu tarafından yasaklanan film, 2015'te "47. Sinema Yazarları Derneği Türk Sineması Ödül Töreni"nde, yüzyılın en iyi 10 Türk filmi arasında ilk sırada yer aldı.
Güney, yaklaşık bir buçuk yıl evli kaldığı Nebahat Çehre'den 1968'de boşandıktan sonra 1970'te Fatoş Güney ile evlendi.
12 Mart'ın ardından yeniden tutuklanan sanatçı, bir hafta gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılarak 3 ay Nevşehir'e sürgün edildi.
1982'deki Cannes Film Festivali'nde Yılmaz Güney ve Costa Gavras Altın Palimiye Ödülü alırken.
Yılmaz Güney, 1972'nin mart ayında "devrimcilere yardım" gerekçesiyle yeniden gözaltına alınarak, 10 yıl hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı. 1974'te genel afla serbest kalan sanatçı, aynı yıl, yönetmen, yapımcı, senarist ve başrol oyuncusu olarak yer aldığı "Arkadaş" filmini tamamladı.
Yılmaz Güney'in cezaevindeyken senaryosunu kaleme aldığı "Sürü" filmi, yönetmen Zeki Ökten tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Senaryosunu Güney'in yazdığı, yönetmenliğini ise Şerif Gören'in üstlendiği 1981 yapımı "Yol" filmi ise 1982'de Cannes Film Festivali'nden "Altın Palmiye" ödülüyle ayrıldı.
1982'de Türk vatandaşlığından çıkarılan sanatçı, Fransa'da 1983'te çektiği "Duvar" filmiyle 1984'te Cannes Film Festivali "Jüri Özel Ödülü"ne aday gösterildi. Yılmaz Güney, mide kanseri sebebiyle 9 Eylül 1984'te Fransa'da hayata veda etti ve Paris'te Pere Lachaise Mezarlığı'nda toprağa verildi.
"Yılmaz Güney sineması yeniden açılsın"Batman Belediyesi'ne atanan kayyım tarafından kapatılan Yılmaz Güney Sineması'nın yeniden açılmasını talep eden kızı Elif Güney Pütün, Yılmaz Güney'in kültürel ve tarihsel bir miras olduğunu söyledi. Görevden alınan Batman Belediyesi Eşbaşkanı Songül Korkmaz, Yılmaz Güney Sineması'nın salt bir bina olarak görülmemesi gerektiğini ifade edere "Hafızalara dokunan bir maneviyatı vardır. Burada binlerce genç sinema ve sanat ile tanıştı. Sinema salonu bu kenti 1990'lı yıllarda yaşanan faili meçhullerden kaynaklı hayalet kent görüntüsünden çıkarmıştı. Bu kent ile özdeşleşen sinemanın bir an önce inşa edilmesi gerekiyor" dedi. Batman'da 2004 yılında Belediye Başkanı seçilen Hüseyin Kalkan, aynı yıl Turgut Özal Bulvarı üzerinde bulunan Atatürk Parkı bitişiğinde Yılmaz Güney Sineması'nın inşasını başlattı. 2006 yılında faaliyete geçen sinema, yıllar içinde kentle özdeşleşti. Kapısına kilit vuruluna kadar birçok etkinlik ve festivale ev sahipliği yapan sinemada, günde üç matinede ortalama 120 kişi film izliyordu. | |
(AÖ)