Roboski'den on yedinci hayat hikayesi...
İstatistik değil "insan"ım! Benim de bir hikayem var..
Ben Savaş Encü'yüm;
On bir yetimin biriyim...
Bir Ramazan günü dünyaya geldiğim halde adımın Ramazan değil de Savaş konulmasını uzun zaman yadırgadım...
Gözlerimi savaşın coğrafyasında açtığımın idrakine henüz varmış, bahtı kara bu coğrafyanın kaderinin değişmesiyle adımın değişebileceğine dair ümitler ekmiştim yüreğime...
Ümitlerimin yeşerip boy vermesi için okumam gerektiğini biliyordum. Kardeşlerimin yapamadığını yapacak, okuyacaktım. Ümitlerimi okuyarak sulayacaktım. Ne var ki onların yolunu kesip hayallerini sükuta uğratan yoksulluk bana da izin vermedi, okulu geçen sene bırakmak zorunda kaldım...
Yoksulluk mutsuzluğun dostu değildir her zaman, her şeye rağmen mesut zamanlarımız vardı. Roboskî'nin kocaman ceviz ağaçlarına salıncaklar kurar, arkadaşlarla "en yükseğe kadar sallanma" yarışları yapardık, bir de halı saha maçları...
Evde pirinç bitmiş, şeker bitmiş; yağ da bitmek üzereydi. Bir "kaçak hikayesi" daha yakındı yani... Ağabeyim Hüsnü ile kaçağa beraber hazırlandık. Diğer ağabeyim Vahit beni göndermeyeceğini söyledi, kendi gidecekti. Annemin evde olmayışını da fırsat bilerek ısrar ettim, annem olsa bırakmazdı çünkü... Hem yalnız değildim ki! Beni her kötülükten koruyan Hüsnü ağabeyim vardı yanımda...
Vahit ağabeyim bana bir çift eldiven almıştı o gün, ellerim üşümesin diye, onları takıp düştüm ardına "otuz dört"lerin... Kış günü kaçağa gitmek zordur, hele yağmur çamur varsa daha da zordur... Sizin pahalı paltolarınız var, bizim ciğerlerimizi yakıyor soğuk...
O gece ciğerlerimizi yakan, soğuk değildi sadece... Bizi birer et yığınına çeviren ateş toplarıyla can verdik. İlk bombadan sonra Hüsnü ağabeyimle göz göze geldik. Ben onun gözlerinde, sekiz yıldır hasretiyle yandığı ve müjdesini aldığı çocuğunu göremeden gidecek olmanın kahrını bir de ölmek üzere olan birinin çaresizliğini gördüm... Onun benim gözlerimde gördüğü ise, birer birer kuruyan ümitlerimden geriye kalanların topyekün bombalanmasının öfkesinden başka bir şey olamazdı...
'Ölümün bizi nerede beklediğini bilemeyiz' derdi Hüsnü ağabeyim, itiraf etmeliyim ki hazırlıksız yakalandık! Hiçbirimizin aklına gelmezdi bu kar-boran-fırtınada paramparça olup yanarak can vereceğimiz...
"Otuz dört kaçakçı" idik biz...
Şimdi siz, "Otuz üç kurşun"un yanına "otuz dört kaçakçı"yı da yazın,
Üç'ler Yedi'ler Kırk'lara 'otuz dörd'ü ekleyin ve unutmayın...
Ben Savaş Encü'yüm; 14'ünde toprağa düşmüş bir fidanım ben...
Ben doğmadan ömrüm kadar sürmüş ölüm yarışı, ömrümce de sürdü, ma êdî ne bes e!
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim!?
* Roboskiye Adalet Platformu Uludere'nin bombalanarak öldürülen Roboski ve Gülyazılı 34 insanın hayat hikâyesini yayınlıyor. 34 gün boyunca her gün yayınlanan bu hikâyeler Cumhurbaşkanlığı Başbakanlık, Adalet bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına faks ve mail yoluyla gönderiliyor.
** Tüm mektuplar için tıklayın.
*** Hikayeler bombardımanda katledilen köylülerin gerçek bilgileri kullanılarak yazılmıştır...