Geçenlerde taksi şoförüne sordum, 2005'in en güzel olayı neydi diye. Mealen, "işsiz kalmadım, çocuklarıma her akşam ekmek götürdüm ve çok büyük bir kavgaya katılmadım" yanıtını aldım.
Kitabevi işletmecisi olan dostuma yönelttim aynı soruyu, taksiciden farklı bir değerlendirmede bulunmadı o da. Oysa aradığım yanıt, başka türlü bir yanıttı...
Bazı akademisyen dostlara danıştım, hafızamın derinliklerinde olup da şu an su yüzüne çıkmamış güzel olayları anımsatırlar umuduyla; YÖK'ün varlığını sürdürdüğünü, Van'da hoş olmayan şeyler yaşandığını, kimi üniversitelerde hâlâ öğrencilerin bıçaklandığını, akademisyenlerin üniversite yönetiminin baskılarına maruz kaldığını söylediler ve fakat yılın en olumlu gelişmesi olarak, akademik kariyer açısından mühim olan "uluslararası hakemli dergilerde" makale yayımlattıklarını ve işsiz kalmadıklarını eklediler.
2005'in aşkı
Sokaklarda, çöplerde kağıt toplayarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan "kağıtçılara" da kulak kesildim, 2005'e dair değerlendirmeleri için. Beni en çok kağıtçılar şaşırttı.
Zaten dağınık olan kafamı daha da dağıtan, onlar oldu. Biri çocuğunun doğduğunu ve bunun bütün sıkıntıları bir tarafa atmasına sağladığını, öbürü her gün kağıt topladığı binanın önünden geçen bir kıza aşık olduğunu ve artık işi ilerletip bakışmaya bile başladıklarını söyledi.
2005'te yaşanmış fakat bizim hafızamızın derinliklerinde yitip gitmiş olan güzellikleri anımsatmaya yardımcı olan bir başka kağıtçı ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) girmek üzere olduğunu ve bu olayın da 2005'te gerçekleştiğini hatırlattı.
Hafızamı tazeleme çabası için kapı kapı dolaşırken not tutamadım ne yazık ki. O yüzden, çöplerden kağıt toplamaya çıkarken saçına jöle sürmeyi ihmal etmeyen yakışıklı kağıtçının sözlerini mealen aktarabileceğim: "Bizler çok sıkıntı çektik, bu doğru. Fakat Türkiye bu yıl en azından Avrupa Birliği'ne girdi..."
Yakışıklıyı, öbür arkadaşı düzeltiyor hemen, "dur daha, o kadar da acele etme. Ancak gelecek seneye gireriz AB'ye..." diyor.
"Neyse artık, girdik sayılır" diye sürdürüyor değerlendirmesini yakışıklı: "O zaman da bu kağıt işi daha temiz olacak. Çünkü AB'nin de kuralları var. Diyecek ki, kağıtları ayrı, çöpleri ayrı atacaksınız. O zaman da bizler pis çöplerin içinden toplamayacağız kağıtları. Hazır önümüze konmuş olacak..."
Hawîn mi, Büşra mı?
İki haftalık baba olan kağıtçı ise çocuğuna isim bulma derdinde. Yakışıklı ona da sataşıyor: "Valla ben olsam, çocuğuma 2005 adını verirdim!"
Baba sinirleniyor, "niye 2005 koyayım! 2005 bir hafta sonra tarih olacak! Ona 'Hawîn' adını koyayım diyorum. Yengeniz ise 'Büşra' diyor..."
Yanlarından ayrılırken, çocuk için isim de düşünüyorum. Hawîn mi, Büşra mı, yoksa 2005 mi olacak? Kağıtçılardan biri bağırıyor arkamdan: "Bir yıldır memlekete gidemedik. Yılbaşında gideceğiz. Benim için bu yıl yaşayacağım en güzel olay, köye gitmek olacak. Ama o zaman yıl da bitmiş olacak!"
Arkadaşı daha yüksek bir ses ve daha manidar bir cümleyle, "kusura bakma, gevezelikten başka bir şey yapmadık sana ama, bu yıl yaşadığım en güzel olay, çok kötü bir şey yaşamamış olmamdı" diyor.
Yeni TCK, "Ermeni Konferansı"...
Eve varır varmaz, 2005'te yaptığım haberlere, söyleşilere göz atıyorum. Güzel şeyler de yazmıştık, peki ama neredeler? Arkadaşıma soruyorum: "Güzel olaylar da olmuştu ama anımsamıyorum. Neydi o güzel şeyler?"
Arkadaşım yeni Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) düzenlemelerden girip demokratikleşme çabalarından çıkıyor. "Ermeni Konferansı"nın her şeye karşın yapılmış olmasını, Şemdinli'de su yüzüne çıkan ilişkiler ağını anımsatıyor.
Sonra da "unutma, 2005'te aldığımız milli piyango bileti, 2006'da bize çıkacak. Bu da güzel bir ihtimal değil mi?" diyor. Gülüyoruz kahkahalarla.
İçkimizi yudumlarken, arkadaşım "not et bu lafımı, memlekete bu yıl da faşizm gelmedi, darbe filan da olmadı. Hem, en azından kendi evimizde içki içebildiğimiz bir ülkede yaşıyoruz hâlâ." diyor ve ekliyor, "ama şu ayrıntıyı yazma; bu yıl bir sürü insan, sahte rakıdan dolayı hayatını kaybetti!"
"2006'nın bitmesini beklesin"
İçtikçe güzelleşiyor kafalar. Arkadaşıma, kağıtçı ile karısının yeni doğan çocuklarına koymak istedikleri isimleri söylüyor ve "ama arkadaşı, 'çocuğun adı 2005 olsun' dedi" diyorum.
2005 vesilesiyle yazacağım yazıya iyi bir girizgah olacak sözler sarfediyor bunun üzerine, "eğer '2005' koyacaksa çocuğun ismini, bence 2006'nın bitmesini beklesin. Kim bilir, belki de 2006, gerçekten de çocuklara isim olacak bir yıl olur. 2005, buna pek layık sayılacak bir yıl değil!"
Gülüyoruz kahkahalarla. 2005'in bitmesi mi bizi mutlu eden, yoksa güzel bir yılın beklentisi mi? İyisi mi bu sorunun yanıtı için de kağıtçılara danışayım. Belki 2006'nın bitiminde bu soruya tatmin edici bir yanıt bulmuş olurum... (İA/BA)