* 27 Kasım 2013’te aramızdan ayrılan spor yazarı Necmi Tanyolaç’ın Ahmet Savaş Özpınar’a verdiği ve Fenerbahçeliler Derneği web sitesinde yayınlanan röportajı kısaltarak yayınlıyoruz. Röportajın tamamı için tıklayın.
Bir spor yazarı…
Ancak sıradan bir spor yazarı değil…
1950 yılında henüz 22 yaşındayken adliye muhabiri olarak başladığı gazetecilik mesleğinde, 1960’lı yılların başından itibaren bir spor yazarı ve yönetici olarak damgasını vurmaya başlayan bir isim…
Bir ömür boyunca süren ‘Fenerbahçe taraftarlığı’na karşın hiçbir zaman ‘tarafsızlıktan’ ödün verilmeden sürdürülen, zirvedeyken jübile yapılan bir meslek yaşamı…
Duayen gazeteci ve büyük bir Fenerbahçeli olan Necmi Tanyolaç’ın Çekmeköy’de bir huzurevinde kaldığını öğrendiğimde içime çöken hüznü tarif edemem. 1928 İskeçe doğumlu, 85 yaşındaki ustayı ziyaret etmek için vakit kaybetmedim.
Tamamen kendi isteği ile yerleştiği ve Çekmeköy’ün tertemiz doğasının ortasında yer alan huzur evinde gerçekten de huzur bulduğunu görmek, başlangıçta bende yer eden hüznü bir nebze de olsa yok etti. Elini öptüğüm büyük usta ile kısa bir röportaj yapma bahtiyarlığına da eriştim. Basın dünyasının efsane ismi ile dünden bugüne kısa bir yolculuk yaptık.
Türkiye’nin şimdi dizilere konu olduğunda “ah nerede o eski günler” diye andığı ve iç geçirdiği yıllarda mesleğinizde zirve isimlerdendiniz. O eski günleri bu kadar sihirli kılan neydi hocam?
İnsandı… İnsan iyi ve kaliteliyse, elini dokunduğu her şey kaliteli olur, iyi olur. Şimdi görüyorum, her şey televizyonlar, cihazlar, bilgisayarlar, telefonlar pırıl pırıl parlıyor. İnsanlar?.. İnsanların da pırıl pırıl olması lazım değil mi?.. Biz çok güzel günler yaşadık. Evimizde, sokağımızda, işimizde… Küçük gibi gözüken çok büyük mekanlarda, dar gibi gözüken çok geniş zamanlarda yaşadık.
Türkiye’nin en önemli ve tanınan derneklerinden biri olan Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin kurucuları arasındasınız. Bu derneğe iki defa başkanlık yaptınız. Gazeteciler Cemiyeti’nde yirmi yıl kesintisiz YK üyeliğiniz var. Sürekli Basın Kartı sahibisiniz. Spor Gazeteciliği alanında yazar ve yönetici olarak yaptıklarınız basında devrim nitelikli işlerdi… Tüm bunları nasıl taşıdınız?
Ben işimi çok severdim. Hala severim. Artık 85 yaşındayım, sağlığım çok şükür yerinde ama elbette artık yeşil sahalara çıkamıyorum, beni bir gün alıp götürsene (gülümsüyor) Televizyonda spor haberleri, özellikle de futbol haberleri çıktığında kulak kesiliyorum. Güzel kızlar spor haberleri sunuyor, gazetelerde gencecik çocuklar köşelerde yazıyor. Güzel ama hep aynı…
Aynı derken neyi kast ediyorsunuz hocam?
Yani sesleri, yazdıkları hep aynı… Hani futbol tabiriyle bilekleri ince değil. Tarz, stil denen bir şey vardır ya hani… İşte o eksik gibi…
Sizinle aynı yıllara tanıklık edenler ve benim gibi meraklılar sizi çok iyi tanıyor hocam. Ben futbol delisi ilkokul öğrencisi bir çocukken 70’li yılların ortalarında Tercüman Gazetesi’nin spor sayfalarını ve spor eklerini elimden düşürmezdim. Peki spor basınında siz en çok kimi beğenirdiniz?
(Bir süre eli çenesinde düşünüyor) Pek çok sanatçı vardı. Kalemini ve sesini bir ressam gibi kullanırlardı. Sanatçı yani… İslam’ı çok severdim. (Dalgınlaşıyor)
İslam Çupi usta ile çok yakın mıydınız?
Gittiler. (Gözleri doluyor) Birkaç kişi kaldık. İslam büyük adamdı. Bizler, yani elinde kalemi olan adamlar birbirimizle hem sıkça kavga eder, hem de birbirimiz olmadan edemeyiz. İslam başka yazardı. Çok anımız var. Halit de öyle, (Halit Kıvanç) Gitmediğimiz yer kalmadı.
Saydığınız isimler büyük Fenerbahçeliler… Siz de Fenerbahçe sevdası bilinen bir ustasınız.
Ben Fenerbahçeliyim. Bunu hep gururla söyledim. Ama biz Galatasaray ve Beşiktaş’ı da severiz. Ne anılarımız oldu onlarla. Metin Oktay’la gittik Meksika’ya. Gazeteciysen seveceksin hepsini, güzel yazacaksın. (1976 yılında yayımlanan ‘Arka Pencere’ adlı kitabını alıp getiriyor) Bak, neler yazmışım, kimler var burada. Bir tarih var burada…
(Kitabı bir süre inceliyorum. O yıllarda ilkokul öğrencisi ve futbol delisi olan küçük bir çocuk için sanki bir düşler kitabı gibi… Hani içinde ‘yok yok’ derler ya, işte öyle… Seçme yazıların yanı sıra kitabın sonunda bir fotoğraf albümü de var. Bir dönem şöhret olan ve şimdi hepsi birer efsaneye dönüşmüş insanlar ile Tanyolaç ustanın yan yana fotoğrafları adeta bir yıldızlar geçiti yapıyor.)
Hem Türkiye’de hem de dünyada bir dönemin en ünlü sporcuları ile tanışmış, onları yazmışsınız. Dünyanın birçok ülkesindeki spor organizasyonlarını takip etmişsiniz.
Kimler olmadı ki… Futbol sahalarında Pele, Cruyff, Beckanbauer, Gerd Müller, Puskaş… Atlet Jesse Owens… Hangisini hatırlayayım? Dünyayı dolaştım…
Türkiye’de o dönemin futbol dünyası ile bugün arasında bir karşılaştırma ve değerlendirme yapsanız neler söylersiniz?
Yapmasak daha iyi… (Gülüyor) Yokluklar vardı ama futbol vardı. Yani keyif alırdık. Onlar oynarken, seyirci izlerken, gazeteci yazarken, spiker anlatırken… Sonra 80’lerden sonra futbolun rengi değişmeye başladı. Yine de çok güzel şeyler var tabi.
60’lar ve 70’lerden kimleri unutamazsınız?
Fenerbahçe’den mi?.. Lefter, Özcan, Naci, Basri, Yılmaz, Şeref, Can, Fikret, Ziya, Ogün, Cemil… Unutulur mu bu adamlar?.. Fenerbahçe’ye çok yakışırlar.
Bugün Fenerbahçe’yi takip edebiliyor musunuz hocam?
Ediyorum ama bazen hafızam yetmiyor. Her şey takip edemeyeceğim ve hatta çok zaman anlamayacağım kadar hızlı artık. Ama Fenerbahçe işte… Ben Fenerbahçeliyim. Fenerbahçe başkadır.
Sizden feyz almış kuşaktan, basın ve spor dünyasından isimler burada sizi ziyarete geliyorlar mı?
(Bir süre susuyor) Geliyorlar elbette, yalnız bırakmıyorlar. Yalnız kalmıyorum, burada arkadaşlarım var.
Fenerbahçeliler geliyor mu hocam?
Gelsinler… Fenerbahçeliyiz. Söyleyin Fenerbahçeli futbolculara, Fenerbahçe derneklerine gelsinler. Mutlu olurum.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım Fenerbahçe için gecesini gündüzüne katıyor. Aziz Bey hakkında ne söylersiniz hocam ve eski başkanlardan çok beğendiğiniz kim var?
(Kitabında fotoğraf albümü kısmını açıyor, bir fotoğraf arıyor) Bak, işte burada var. Cankurtaran… Rahmetli Emin Bey’i severim. Didi ile Fenerbahçe, bak. (Didi ile fotoğrafını gösteriyor) Didi ile şampiyon olmuştu Fenerbahçe. Güzel takımdı. Faruk Bey’i de( Ilgaz) severim. Çok emeği vardır. Aziz Bey de iyi. Fenerbahçe için emek vermek güzeldir. Fenerbahçeliyiz. Ama bizler gideceğiz, Fenerbahçe kalacak. Unutmasın bunu. Fenerbahçe büyüktür.
Aziz Yıldırım’ın ziyaretinize gelmesini ister miydiniz?
Gelsin. (Gülümsüyor) Gelsin tabi ki… Bayram olur.
“Fenerbahçe’nin sizdeki anlamını tarif edin” desem, bana birkaç cümle ile ne söylersiniz hocam?
Birkaç cümle?.. (Kitabın sayfalarını çeviriyor, bir yazı buluyor) İşte, bak. Al oku. İyi oku bu yazımı. (Yüzüne geniş ve aydınlık bir gülümseme yayılıyor) Bak yazmışım bendeki Fenerbahçe’yi… Okut bunu herkese…
(Usta’nın gösterdiği sayfaya bakıyorum… “Bazıları Büyük Doğar” başlıklı bir yazısı yer alıyor. İlk iki paragrafını hızla okuyorum. İlk paragrafta adı sıralanan futbolcular arasındaki bir isim hariç, sıralanmış her isim ve kurulmuş her cümle boğazımda bir düğüm atıyor, gözlerim doluyor. Tanyolaç usta bunu fark edince onunda gözleri nemleniyor.)
Yazmışım değil mi?.. (Yüzüne yeniden genç ve neşeli bir gülümseme kaplıyor) Tamamını oku… Fenerbahçe adamı hem güldürür, hem ağlatır.
Okuyacağım hocam ve bu yazınızı paylaşacağım. Sizi çok yormak istemiyorum. Yine ziyaretinize geleceğim. Şimdilik bu sohbetin sonuna ekleyeceğiniz, söylemek istediğiniz son bir mesajınız var mı?
Gelsinler. Yalnız değilim. Kızlarım var, burada arkadaşlarım var. Fenerbahçeliler gelsin. Bak bahçemiz var. Bayram yeri olur buralar…
Başımızdan eksik olmayın hocam.
Sizler de eksik olmayın. (ÇT)