Baudrillard'ın "Şeyler eğer oluyor gibi görünmüyorsa olmuyordur" açıklaması "hipergerçeklik" kavramını bize açıyor.
Görüntüler zihni baştan çıkarıyor, baştan çıkarma düşünsel sürecin başlamasını sağlıyor Baudrillar için. Kuşkusuz, Baudrillard'ın bu kaynak açıklaması akademik çevrelerce yadırgandı, kendisi de üniversitede görmezden gelindi
Birçok gazete Baudrillard'ın ölümünü "Yaşayan en büyük filozof öldü" diye verdi. "Yaşayan en büyük filozof" ne kadar baştan çıkarıcı bir imge. Yaşayan filozofların dokunulmaz ve yüce kılınmaları zor bir süreç. Yaşayanın efsaneleşmesi zor.
Baudrillard hakikaten hem klasik bir biçimde büyük filozoftu hem de özellikle 90'lardan sonra terör, savaş ve şiddet üzerine derinlikli olduğu kadar hınzır ve bazen ürkütücü düşünceler geliştirmişti.
"İlkel toplumun maskları vardı, burjuva toplumunun aynaları, bizim ise görüntülerimiz var" dedi.
Baudrillard'ın eserlerinde gerçekten teolojik bir amaca doğru gidiyor gibi görünür ve tamamlanmamış bir süreç gözlenebilir, buna rağmen, kötümserliği katı ve sorgulanmazdır. "Henüz tamamlanmamış olsa da, bu gidişin nereye varacağını biliyoruz, çare yok" diyen bir yaklaşımı vardır.
Bu "Hegelyen" bir dialektik gibi görünse ve dolayısıyla bir tekrar olarak hor görülse de, düşünsel bir tutarsızlıktan sözetmek aslında zor.
Zira, postmodern tavır, Hegel'in diyalektiğini bir başka biçime soktuğu noktada oluşmaya başlıyor..
Mutlak bir hakikat olmadığı Baudrillard'ın keşfi değil, elbette. bu boşluk hissini dünya meselelerine uyarlamak onun icadı.
Kötümser Baudrillard, yapılabilecek tek şeyin düşünsel bir serseri olarak yaşamak olduğunu, ahlakı, sorumluluğu bir yana atmayı söyler.
"Bütün bombalar temizdir onları kirleten şey patladıkları zaman yayılan denetim sistemi ve güvenliktir" cümlesi ilk bakışta emperyalizme boğulmuş bir burjuva filozof görünümü veriyor, biliyorum.
Bu sözü gevşek bir burjuva şımarıklığı olarak eleştirsek bile, gösterenle gösterilen arasındaki ilişkinin keyfiliğine dair bir yüze çarpma olduğunu inkar etmeyelim.
Baudrillard, Saussure'ü izleyerek, gösterenle gösterilen arasındaki ilişkinin aslında keyfi olduğuna ikna olduğunda Marx'ı terketti.
1991'de yayımlanan "Körfez Savaşı Olmadı" kitabıyla ABD'de bir popstar kadar ünlendi. İlk Körfez Savaşı'nda, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını söyledi.
"Hiçbir şey göründüğü gibi değildir" Baudrillar'da derinlik buldu.
Oradaki çatışmanın daha ziyade televizyondaki görünümler üzerinden gerçekleştiğini, Saddam'ın aslında yenilmediğini söyledi.
11 Eylül olaylarını da bir hipergerçeklikten öte, karanlık fantezi, tarih ve sembolizm karışımı, "olayların anası" olarak tanımladı.
"Teröristler kötülük yaptığında, bunu isteyen biziz, terörizm ahlaksızdır ve kendisi de ahlaksız olan küreselleşmeye cevap verir" dedi.
7 Mart'ta 77 yaşında ölen Baudrillard, ABD'yi "geride kalan tek ilkel toplum" olarak niteledi.
Birçok kitabı Türkçe'ye çevrilen Baudrillard'ın başlıca yapıtları: Amérique (Amerika, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1991); La société de la consommation: ses mythes, ses structures (Tüketim Toplumu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1997); Le crime parfait (Kusursuz Cinayet, Ayrıntı, İstanbul, 1998); Le Miroir de la production: ou l'illusion critique du matérialisme historique (Üretimin Aynası ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir, 1998); Cool Memories (Siyah 'An'lar 1-2 1980-1990, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999); De la séduction (Baştan Çıkarma Üzerine, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001).(NZ/EÜ)