Murat Batgi, gülmekte ve güldürmekte direnen sayılı kişilerden. Onu sadece sanatıyla değil, yaşadığı zorluklarla, sık sık gözaltına alınmasıyla ve Aram Yayınlarından çıkan Şûjin (Çuvaldız) isimli kitabıyla, kapatılan Pine dergisiyle ve tabii Kürtlerin ilk stand-up'çısı olmasıyla tanıyoruz...
Batgi ile sadece güldürmekten değil kuşkusuz, eleştirmekten de geri durmayan bir sanatı icra etmenin zorluklarını, Kürtleri, Şûjin'ı ve muhtelif konuları konuştuk.
Kürtler arasında ilk stand-up'çı sen misin gerçekten, ya da bu mesleğin tarihçesi var mı?
Stand-up kavramı zaten son 10-15 yıldır, Batının şov dünyasından gelen bir kavram. Daha önce hem Kürtler hem de Türkler arasında buna yakın motifler vardı. Mesela orta oyununda İsmail Dümbüllü gibi kişiler. Ama bu tam manasıyla stand-up değildi. Stand-up daha çok modern, teknolojik çağın ortaya çıkardığı bir sahne sanatı. Dolayısıyla Kürtler arasında böyle bir sanatı icra eden birilerine son yıllarda rastlanmamıştır, o yüzden bana ilk Kürt stand-up'çı deniyor.
Modern zamanlar dedin de, mesela Antik Yunan'da falan yok muydu buna yakın bir sanat türü?
Olimpiyatlarda, saraylarda falan vardı böyle bir şey vardı. Ama tek benzerliği tek kişilik olmaları. Ama benim yaptığım ile aynı şey değil tabii ki. Böyle algılanmamalı stand-up
Nasıl algılanmalı?
Stand-up biraz yerinde üreten, seyirciyle üreten bir tarz. Her şey orada üretilmiyor ama oynandığı sırada seyirciye de üretme fırsatı tanıyor ve seyircinin de en çok hoşuna giden budur. Hiç beklemediği bir anda oradaki gösterinin bir parçası oluyor, kimi zaman kırılarak kimi zaman da eğlenerek, ama sonuçta bu üretimin bir parçası oluyor seyirci.
Son yıllarda Türkiye'de stand-up bir anda yükselişe geçti. Tiyatro ise arka planda kaldı sanki. Kürtlerin içinden de sen çıktın. Bu sanat, neyin ürünüydü?
Evet Türkiye'de tiyatronun kavramları tam olarak oturmadı. Televizyon da çok olumsuz etkiledi tiyatroyu. Ayrıca Aziz Nesin gibi insanlar yok artık... Bunun yanında seyirciyi oyunun içine katan bir tarz, onlar için daha cazip bir sanat haline geliyor. Ama bunun tiyatro açısından da bir tehlike olduğunu düşünüyorum, tiyatronun kendisini yenilemesi lazım. Tek kişilik oyunlar kendini yeniledi ama tiyatronun da yenilenmesi lazım.
Sen kendini "Kürtlerin Cem Yılmaz'ı" olarak görüyor musun?
Görmüyorum şüphesiz. Arada temel farklar var. Bir kere ben sadece güldürü yapan biri değilim, oyunda dramatik metinler de var, doğum sancısı çeken bir dilin mizahını yapıyorum ben. Dolayısıyla işin acı tarafını ben istesem de aradan çıkaramıyorum. Bu dil söz konusu olduğu zaman... Başka bir farkımız da; ben eleştiriyorum, Kürtleri de sistemi de eleştiriyorum. Onlar alıştırıyorlar...
Sık sık gözaltına alındığına dair haberler okuyoruz. Muktedirlerin senden rahatsız oldukları yanın ne? Mesela Türkçe stand-up yapsaydın da aynı şeyleri yaşar mıydın?
Tabii bir Kürtçe'ye dair bir şeyler yapanlar bir parça engelleniyor. Ama en azından şimdilik bu öyle sistemli bir şey değil. Oyundan dolayı gözaltına alınmadım ama başka şeyler ortaya konuyor. Ama bu benim oyunumu da etkiliyor. Oysa ben bu oyunu sadece Kürtler için değil, Tüm Türkiye için oynamak istiyorum. Bakalım, umarım ileriki dönemlerde bu tür olaylarla karşı karşıya kalmam yine.
Neden stand-up'ı Kürtçe yapıyorsun?
Türkçe bölümler de var oyunumda. Bu konuda o kadar fanatik değilim. Belki çok ileride Türkçe de oynayabilirim ama şimdi Kürtlerin çok ciddi bir şekilde gülmeye ihtiyacı var. Bu kadar acılar, dramlar yaşamış halkın tebessüme hakkı var, çünkü ne olursa olsun hiçbir insan bünyesi bu kadar acıyı kaldıramaz. Yoksa yarım bir insan olarak kalmaya devam edeceğiz. İnsanı tamamlamak adına gülmeliyiz.
Stand-up'ın yanında Kürtler arasında müzikte de farklı denemeler başladı son yıllarda...
Evet renkler ortaya çıkmaya başladı. Bizde bir handikap vardır; KOM; KOM KOM diye. Oysa burada rock yapan, caz yapan insanların da ortaya çıkması lazım. Çünkü bu sistemin içinde büyümüşsünüzdür ve örneğin artık dengbej olamazsınız. Yaşam tarzınız çok farklı. Bir toplumun üyesi olabilirsiniz ama yaşam tarzınız farklı ise yapacağınız sanat da farklı olabilir. Şu an kim ne yapıyorsa Kürtler arasında hemen kapışılıyor. Çünkü Kürtlerin buna ihtiyacı var.
'Şüjın' (çuvaldız) kitabında (ki ilk okuyanlardan biri oldum galiba) olduğu gibi, görüldüğün her yerde aklaönce güldürücülüğün geliyor. Şu an mizahın üzerine konuşuyoruz ama sen çok ciddi görünüyorsun.
Mizah çok ciddi bir iştir. Ciddi olmazsanız, olayı algılama şansınız olmaz. Mesela biz Pine'de çalışırken, insanlar bizi sürekli gülen insanlar olarak algılıyordu. Ama karşılaştığımızda bir bakıyorlardı ki buz gibi yüzleriz hepimiz. Çünkü içinde bir şeyler kaynıyor insanın. Hele yazan biri için... Sahne için de öyle. Ben mesela sahneye çıkmadan yarım saat önce kimseyle konuşmam.
Sahneye çıkmadan önce kimlerle karşılaşacağını tahmin edebiliyor musun?
Tabii bazen sürprizlerle karşılaşıyorum, ama arkadaşlara da soruyorum. Ve kiminle karşılaşacağımı tahmin etmeye çalışıyorum.
Az önce, 'ben Kürtler için mizah yapıyorum ama onları eleştiriyorum da' dedin. Nedir eleştirdiğin noktalar?
Bir kere mizah övemez. Doğası gereği övemez. Muhalif olmak zorunda. Kürtleri eleştirmek, Kürtlerin karşısında olmak anlamına gelmez. İkisi çok farklı şeyler ve Kürtlerin eleştiriye ihtiyacı var. Milyonlarca Kürt, ekonomik ve sosyal alt yapı olmaksızın şehirlere göçtüler. Ve şehirlerde köydeki gibi yaşamaya başladılar. Burada binlerce mizah unsuru var. Öte yandan Kürtler haklı olarak eleştiriye kapalı. Çünkü şu ana kadar onlara eleştiri yerine hep hakaret yapıldı. Star gazetesini gördünüz mesela. Ayrıca Kürlerin sokakta birbirlerine yaptıkları eleştiriyi, kendi üslubumla ben, sahnede söylüyorum...
Çok sayıda engellemeyle karşılaşmana rağmen, nasıl oluyor da komiklik yapmaya devam edebiliyorsun. Bu enerjini nereden alıyorsun?
Çünkü büyük bir ihtiyaç var buna. Mesela İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) işkence mağdurları için yaptığı bir etkinlik vardı ve benden de stand-up yapmamı istediler. Bu kadar acı çekmiş insanları tekrar güldürmek çok zordu. Ve ben çok korkarak çıktım sahneye. İlk dakikalarda çok zorlandım. Ama sonra bunun bir terapi seansına döndüğünü gördüm. Çok güldüler mağdurlar. Ve sonra ben aralarına girdim, onların arasında ağlamaya başladım...
Kürtlerin şu anda en fazla neye ihtiyacı var?
Özgürlük tabii ki. Ama gülme de bunun başında geliyor. Yani insanların tekrar hayata dönmek için. Gülmek aslında bir ihtiyacın yanında bir haktır bu insanlar için.
Siyahlar, yüzyıllar boyunca ezildiler, köle yapıldılar, aşağılandılar. Onların sanatında, müziğinde bir başkaldırı vardı hep. Mesela caz... Kürtler nedense daha çok arabeske ilgi duyuyor. Senin gibi biri, istisna olarak görünüyor.
Aslında Kürtler arasında çok kaliteli işler yapanlar var. MKM (Mezopotamya Kültür Merkezi) gibi... Benimki de bir tür karşı koyuş, yani 'bize ne kadar acı çektirseniz de biz gülmeye devam edeceğiz' diyorum. Ağlamayacağız, hayata daha heyecanla bakmaya devam edeceğiz... Evet müzikte de öyle, biz siyahlar gibi yaşamıyoruz tabii. Biz çok iç içe geçmişiz. Ama siyahlar aynı okullara bile alınmıyordu, hep dışarıdaydılar, farkları belliydi... Biz ise varla yok arasındaydık. Ama hep yok sayılıyorduk. Siyahlardan söz açılmışken; 1900'lü yılların başında -siyahilerin tiyatrolarına ilişkin bir incelememiz vardı- bir siyah tiyatro oyuncusu, onu ancak beyaz bir kadın, bir majeste izlerse kendini oyuncu kabul ediyordu. Oysa önemli olan, onu siyahların alkışlamasıydı. Ve benim için de önemli olan, beni ihtiyacı olan insanların alkışlaması, izlemesidir.
Kitabında Kürt gençlerine 'Ey ciwanen Kurd ' (Ey Kürt gençliği) başlıklı bir hitabet de yazmışsın. Üstelik çok komik ve çok ironik bir anlatımla gerçekten...
Şûjin, Pine dergisinde yayınlanan yazıların da bir araya getirildiği bir kitap. Yine, uzun olduğu ve dergideki köşeme sığmadığı için yayınlanmamış yazılarım da var. Zamanın olaylarını biraz da ironik bir dille anlatmaya çalışmıştım, ama bu gün de okunabilir tabii. Çünkü benzer olaylar yaşanmaya devam ediyor. Ey cıwanen Kurd meselesi ise son derece isyankar bir haleti ruhiye ile yazdığım bir metin. Çünkü yirmiye yakın Pine dergisi çıktı, Azadiya Welat gazetesi de sürekli olarak 'dilinizi öğrenin, Kürtçe'yi öğrenin falan dedi'. Ben de bundan sıkılmaya başladım, ve o hitabeti yazdım; "Ey Kürt gençliği birinci vazifen Kürt dilini ve sanatını unutmaktır, önünde bu dili geliştirmek isteyen dahili ve harici bedbahtlar olacaktır" şeklinde bir tepki aslında.
Stand-up'a daha ne kadar devam edeceksin?
E, daha yeni başladık, hele dur biraz!
Bir stand-up'çı karşısında insan kendine hep şüpheyle bakmaya başlıyor. Bizim gazetemiz de (Diyarbakır Gün) yeni çıktı. Sen de okumuşsundur. Gazetede alay konusu olabilecek bir şeyler var mı?
Gazetenizin mizanpajı falan gerçekten, çok iyi, çok ciddi gazetelerle yarışabilecek bir düzeyde. Ama henüz alay konusu olabilecek bir şeyle karşılaşmadım. Olursa tabii ki ben de görevimi yaparım.
Murat Batgi kimdir?
Diyarbakırda doğdu. 1990da Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesini kazanıp İstanbula geldi. Üniversitede tiyatroyla ilgilenmeye başladı. 1991de Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) açıldı. 2002ye kadar MKMdeki tiyatro grubu içinde yer aldı. 40a yakın oyunda oynadı. 2000de arkadaşlarıyla birlikte Pîne (Yama) adlı bir mizah dergisi çıkardı.
İlk defa, Pera Palasta Kürt Enstitüsünün düzenlediği bir yemekte tek kişilik gösteri yaptı. Birbuçuk yıldır, tek kişilik gösterilere çıkıyor. İlk uzun gösterisini Mayıs 2003te yaptı. (İA/NM)