-Gazetecisiniz değil mi abi?
Azrailin telefon faturası
Çaresiz "teslim" oluyorum. Bir anda beş kişilik bir deprem grubu oluveriyoruz. Süleyman Oğuz, depremden kalma "neşeli" bir tebessüm armağan ediyor:
- Depremde evim yıkıldı. Ben telefon faturamı 15 Ağustos'ta yatırmıştım. Tabii fatura matura kalmadı. Üç ay sonra Telekom'a gidip telefonu kapattırmak için başvuracağım. Bana 'senin borcun var' demezler mi? Hem de ağustos, eylül, ekim faturası kesmişler. Yahu ev yıkıldı, Azrail mi konuştu benim telefondan? Anlatamadım tabii...
Bir yıl sonra Gölcük'te
Gölcük'e girerken etrafta hala hasarlı bina görüyorsunuz. Hani dillerden düşmeyen "unutmayacağız - unutturmayacağız" sloganı var ya, onun tersinlemesi gibi... Depremin izleri bütün canlılığıyla dimdik duruyor.
Bunlar dünya deprem literatürüne katkı yapan "şey"ler..! Orta hasarlı binalar... Yıkılmayacak kadar "sağlam", içinde yaşanamayacak kadar riksli yapılar.
Bakınca bir seferde anlıyorsunuz ki, 17 Ağustos Depremini unutmanız mümkün olamayacak!
Deniz üssü çevresinde yıkılmış binaların tüm enkazı kaldırılmış. Geniş "konut arsaları" olarak bekliyorlar. Depremin sallantılarından uzaklaştıkça zemin sağlamlığı kanısı güçleniyor!
Zaten Afet İşleri Genel Müdürlüğü de 150 metre genişliğindeki fay hattını 20 metreye indirmiş. Madem yaralar sarılıyor, herkese bir ev yapabileceği alan tahsis edelim de, kimseyi kırmayalım! İnşaatçı arkadaşları unutmayalım.
Gölcük sahili depremden bir gün sonra korku veriyordu. Bir yıl sonra enkazlar dolgu maddesi olarak sahile dökülüyordu. Bu da ürperti veriyordu. İkinci yıl da artık hiçbir şey hissetmeyeceğinizi sanıyorsunuz. Ama yanılıyorsunuz.
Lunaparkın çığlığı
Deprem'in Gölcüklü simgesi lunapark dönme dolap bir film şeridi oluyor... Önce karada mutlu çığlıklarla dönüyordu. Sonra suların ortasında sessizce yalvardı. Şimdi yine karada , ayakları toprakla örtülmüş, sanki "döneyim" diye yalvarıyor.
Lunaparkın bulunduğu alan, enkaz dökme yeri . Gölcük yüzme havuzu denizin ortasında ıssız ada rolünde... Kamyonlar hala bir şeyler döküyor. Bir Roman ailesi enkaz balyozlayıp demir çıkartıyor.
Ailenin en büyüğü Mustafa Keleş, "unutturmayacağız" kulvarından bilgi veriyor:
-Şimdi depremin yıl dönümü geliyor ya, kıyı düzenlemesi yapıyorlar. Denizden moloz çıkartıyorlar. Biz de bunları kırıp içinden ekmeğimizi çıkartıyoruz.
Depremden iki hafta sonra bu görüntüleri bütün deprem bölgelerinde görmüştüm. Şimdi ikinci yıl, yine aynı manzara... İsterseniz unutun!
Tramplenci kurbağalar
Sahilin sonuna doğru gidiyorum. Geçen yıl suya batan siteyi haber yapmıştım. En öndeki evler, suların içindeydi , ama içlerinde insanlar yaşıyordu.
Burası Deniz Sitesi... 138 konutun 6'sı yıkılmıştı. Ama diğerleri sağlamdı.
Ya da içinde oturanlar öyle olsun istiyorlardı. Fakat kafalar da karışmıştı.
Önce bu siteye "ağır hasar" bileti kesilmişti. İkinci rapor yine "ağır" vaziyette geliyor. Üçüncü rapor ve onu takip eden dördüncü rapor ise "sıfır hasar" şeklinde mutluluklar saçıyor.
Son raporlarda sağlam çıktıkları için kalıcı konutlarda hak sahibi olamıyorlar. Şimdi son vaziyet şu: Zemin çürük ... Site toplam 80 santim çökmüş. Apartmanların bodrumlarında kurbağalar tramplen atlama antrenmanı yapıyorlar.
Sitenin "savaşçısı" Akın Topuz gördüğüme değil, kendisine inanmamı istiyor:
-Yola doğru olan bölgeler 2 metre çöktü. Bizim site sadece 80 santim... Bizim zemin sağlam! Zaten devlet bize artık ev vermeyecek. Eğer isterseniz diyorlar, size ev satalım , eee biz de para yok ki. Hepimiz emekliyiz!
Akın Topuz, beni uğurlamak için lunaparkın bulunduğu alana kadar eşlik ediyor. Sitenin yanından geçen derenin üzerinde geçen yıl bir köprü olduğunu hatırlıyorum:
-Buradan otomobille geçip sizin siteye gelmiştim. Köprüye ne oldu?
-Onu hiç sorma. Bu kış kanalizasyon kuşaklaması yapıldı. Kanalı tam bu köprünün altından geçirip yıktılar. Yerine bu uyduruk yaya köprüsünü koydular.
Depremin yıkamadıklarını da "hizmet" yıkıyor.
4.Bölüm: Çadırkentte son aile.(NA/NU)