DİSK Basın-İş 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde yaptığı açıklamada Sakarya’daki havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamada eşini kaybeden Hatun Tepeçınar’ın “Basın duyuracak benim sesimi, tüm Türkiye duyacak. Parası olan kazanmayacak, 3 kuruş için fabrikada kölelik yapan kazanacak” sözlerini hatırlattı.
Tepeçınar’ın sözlerinin iktidar kontrolünde olan medyanın çoğunluğu tarafından duyurulmadığını aktaran Basın-İş “Bu çığlık sosyal medya aracılığıyla kulaklarımıza erişebildi. Çünkü basın ve ifade özgürlüğü iki taraflı ihlal ediliyor: Halkın haber alma hakkı kadar ‘haber olma’ hakkı da elinden alınıyor” dedi.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde, Türkiye’deki durumun pek iç açıcı olmadığını aktaran Basın-İş şu açıklamayı yaptı:
"4'üncü kuvvet' iktidarın borazanı haline geldi"
“Kamu adına iktidarı denetlemekle mükellef olan, ‘4’üncü kuvvet’ diye tabir edilen basın, büyük oranda iktidarın borazanı haline gelmiş durumda. Ülkenin pek çok yerinde adalet arayan madenciler, köylüler, işçiler seslerini duyurmaya çalışıyor. O sesler duyulabilse patronlar yasalar çerçevesinde hak edilmiş tazminatların üzerine konamayacak, bundan sonra konmayı da aklına getiremeyecek. O sesler herkese ulaşsa kamuoyu oluşacak, doğa harikası topraklarımız altında 3 kuruşluk maden var diye, derelerimiz 5 kuruşluk enerji üretilecek diye tarumar edilmeyecek. Ama iktidar eliyle tesis edilen talan ve yağma düzeni bu seslerin duyulmasına izin vermiyor.
“Halk ekonomik krizde hayatta kalma mücadelesi verirken talan edilen paraların akıbeti sorgulanmasın diye iktidar elini medyanın üzerinden bir an olsun çekemiyor. Öyle ki, yeni kurulan bir televizyon kanalı daha 26’ncı gününde ekranını karartmak zorunda kalıyor. Kanalda kimin yayın yönetmeni olacağı, kimin haber müdürü olacağına bile müdahale edilmeye çalışılıyor, çünkü bağımsız gazeteciler iktidar için güvenilir değil, güvenecekleri ‘suç ortakları’na ihtiyaçları var.
"Sudan sebeplerle verilen cezalar"
“Peki bağımsız gazeteciler, mesleğinin hakkını vermek için gayret gösterenlerin başına ne geliyor? Akla mantığa sığmayacak iddialarla, hatta iddianamelerle onlarca gazeteci tutuklu. Yüzlercesi mahkeme mahkeme dolaşıp devasa adalet saraylarında adalet arıyor. Savcılar hızını alamayıp kimin gazeteci olduğuna karar vermeye kalkıyor.
“Anayasada ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ dendiği halde basın kartı sansür aracı haline getiriliyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı pek çok basın kartı başvurusunu ‘incelemede’ diyerek vermiyor. Ve fakat mahkemeler, basın kartı yok diye gazetecinin gazeteci olmadığına, olayları takip ettiğine göre, gazeteci değilse o zaman örgüt üyesi olduğuna hüküm veriyor. Yani devlet hem gazeteciye basın kartı vermiyor, hem de kart vermediği gazeteciyi terörist ilan ediyor. Onlarca gazeteci sudan sebeplerle verilen cezalar nedeniyle, her an hapse atılırım endişesiyle soluğu yurt dışında alıyor.
"Halka gerçekleri ulaştırmak gazetecinin işidir"
“Yine de gazetecilik var bu ülkede. Van’da köylülerin askeri bölgede linç edilip birinin öldürüldüğünü, ısrarla yapılan haberler sonucu öğrenebildik. El değiştiren belediyelerdeki yolsuzlukları, bunları yazan gazeteciler sayesinde öğrenebildik. Damat Bakanın istifasını yüzlerce yayın organı veremedi ama türlü ekonomik, siyasi baskılara rağmen ayakta durmaya çalışan gazeteler, televizyon kanalları, ilk andan itibaren konuyu halka duyurdu.
“Uyuşturucu baronlarının devleti nasıl kullandığını, 15 Temmuz sonrası devlette köşe kapmaca oynayan diğer cemaatleri, cesaretle yazan gazeteciler sayesinde öğrendik. Sayıştay raporlarına yansıyan ama hasıraltı edilen çok sayıda usulsüzlüğü, yolsuzluğu ısrarla yazan gazeteciler sayesinde biliyoruz. İyi gazetecilik hala var ve mutlaka var olmaya devam edecek.
"Gazeteciler örgütsüz"
“İletişim Fakülteleri mezunlarının çok çok azı meslekte kendilerine yer bulabiliyor. Meslekte yer bulabilen genç gazeteciler ise güvencesiz çalışıyor. Çok düşük ücretlerle teklif edilen işleri kabul etmek zorunda kalıyorlar. Medya kuruluşlarında patronların tek taraflı tasarruflarına sesini çıkaran gazeteciler ücretsiz/ücretli izne çıkarılıyor, işten çıkarılma tehdidi altında görevlerini yapmak zorunda kalıyorlar. Bazıları ise kendini daha güvende hissedecekleri meslek dışı işleri tercih etmeye başlıyor.
“Tüm bunların temel nedeni ise gazetecilerin örgütsüz olması. Gazetecilerin yüzde 2-3 kadarı sendikalı. Bu denli örgütsüz bir meslek grubunun haklarını koruması, geliştirebilmesi mümkün değil.”
10 Ocak neden kutlanıyor?Gazetecilerin kararlı mücadelesi ile basın çalışanlarının haklarını yasal güvenceye alan 212 Sayılı Kanun, 10 Ocak 1961 yılında Resmî gazetede yayınlanarak yasalaştı. Hemen ardından Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazetesi sahipleri, bu kanuna karşı 3 gün gazete çıkartmama kararı aldı. İstanbul Gazeteciler Sendikası öncülüğünde gazeteciler, patronların bu hareketine karşı Basın Gazetesi adıyla bir gazete çıkarttı. Gazetecilerin dirençli duruşu sayesinde patronlar 212 Sayılı Kanun'a karşı itirazları geri çekmek zorunda kaldı. Gazetecilerin bu mücadelesi ve kazanımı, o günden sonra '10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı' olarak kutlanmaya başlandı. 1971'deki askeri darbe ile 212 Sayılı Kanun'da bazı haklar tırpanlanınca 'Çalışan Gazeteciler Günü' olarak anılmaya başlandı. Bugün, 212 Sayılı Kanunu'n devamı olan 5953 Sayılı Basın İş Kanunu ile gazetecilerin yasal hakları belirlenmeye devam ediyor ancak son yıllardaki mahkeme kararları ile bu haklar gün be gün tırpanlanıyor. |
TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem - "Avrupa'ya reform diyorlar, medyayı boğuyorlar!"
TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem - Gün gün üç aylık medya/ifade özgürlüğü ihlalleri-Tam metin
TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem - Düzenlemeler, tepkiler, dayanışma, işsizlik
(HA)