Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nı belirleme yolunda haftalardır harcadığı mesai, yeni bir tanım yapma gereğini de yarattı. Bu çaba, bütün devlet organlarını kucaklayıcı hedefe yöneldiğinden, "başbakana cumhuriyet" arayışı olarak nitelenebilir.
Neden? Çünkü, Cumhurbaşkanı'nı seçme yetkisini TBMM'ye veren Anayasa (m. 102), bırakın Başbakan'ı, Hükümet'i dahi bu konuda devre dışı bırakıyor. Cumhurbaşkanı'nın demokratik kurallara göre belirlenme gereği ve tarafsız konumu, parlamenter rejimin ve devleti temsil özelliğinin doğal sonucu. Bütün bunları hiçe sayan mevcut Başbakan ise, seçici organ olan Parlamento'yu dışlayarak, cumhurbaşkanı olarak zat-ı alinizi tensip etti. Böylece, AKP'li TBMM üyelerine düşen görev, bu yönde belirlenen iradeyi sadece tevsik etme (resmileştirme) rolüne indirgenmiş oldu.
Sayın Gül; bu formaliteden sonra, Anayasa'ya, hukukun üstünlüğüne, laik Cumhuriyet ilkesine ve insan haklarına bağlılık andı içeceksiniz (Any, m. 103). "Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme görev ve yetkisini üstleneceksiniz (m. 104). Bunlara hazır mısınız?
Şimdilik, birkaç bellek tazelemesi ile yetinelim:
* İHDK, kendi içinden yönetimini seçti (26 Şubat 2003).
* İHDK Başkanlık seçimini kaybeden kişiyi, Kurul'a sekreterya hizmeti vermekle görevli birimin başına getirdiniz (15 Eylül).
* Bu atama için kullanılan siyasal iradenin ve engellemenin nedeni sorulduğunda, "ben dünya barışı için çaba harcarken, doğrusu Irak savaşı konusundaki bildirinizi yadırgadım" demekle yetindiniz (6 Aralık). Oysa İHDK, hem izin tezkeresine, hem de Irak'a asker göndermeye karşı çıkmıştı.
* İHDK toplantısından ayrılırken, Hükümet'in Kuran kurslarını okullara sokma yönündeki iradesini eleştirici ifadelerden duyduğunuz rahatsızlığı hatırlatarak, "bu iş böyle yürümez" sözlerinizle, Kurul'u dağıtma imasında bulundunuz (9 Aralık).
* Bir Kabine arkadaşınız, İHDK'yi engelleyici işlemler dizisini "iç darbe" olarak niteledi (19 Aralık).
* Kurul'un 30 üyesinin sorunları görüşme talebini içeren mektuba yanıt bile vermediniz. Konu size hatırlatıldığında, haberdar olmadığınızı söylediniz. Ama, yanı başınızdaki danışmanlarınıza bu aksaklığın nedenini sormadınız bile (27 Şubat 2004).
* Bütün resmi engellemelere karşın, İHDK'nin, bakanlık temsilcileri ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katkısıyla hazırladığı İnsan Hakları Raporlarını okumadığınızı söylediniz. Ne var ki, içeriklerinin gerçekleri yansıtmadığını belirterek, Raporları "hükümetin başarılarını kıskançlığın eseri" olarak nitelendirmeyi de ihmal etmediniz (23 Ekim 2004).
* Başbakanlık Ek Binası'nda İHDK çalışmalarını fiili saldırıyla engelleyen ve ülkemizde şiddetin yaygınlaşmasına öncülük eden saldırganı hiçbir biçimde kınamadınız. Tam tersine, rapor sahipleri hakkında -bizzat atadığınız kişi aracılığıyla- savcılığa suç duyurusunda bulundunuz (1 Kasım).
* Nihayet, 4643 sayılı Yasa'nın amir hükümlerini ihlal ederek, İHDK'yi askıya aldınız (Şubat 2005)...
Yasalara saygı, herkesin ödevi; hükümetlerin ise, ayrıca onları uygulama yükümlülüğü var. Hükümet'in iki numaralı aktörü olarak, "ne demokrasi, ne de yasa" anlayışı ile, gönüllülük temelinde insan hakları savunucularının birikimini heba ettiniz.
Sayın Gül; geçmişte hiçe saydığınız temel değerler olarak "insan hakları"na dayalı, demokratik hukuk devleti tanımını yapan Anayasa üzerine yemin ederken, tüm bu olanları unutacak mısınız? Aksi halde, insan haklarına saygılı Cumhuriyet'in başkanlığını nasıl üstleneceksiniz? Yoksa, "başbakana Cumhuriyet'in başkanı olmayı mı yeğleyeceksiniz? (İK/TK)