Dünyanın en çok çalışan şehirlerinden NewYork, 15 Şubat Cumartesi gününe şimdiye dek alışılmadık kalabalıkta bir Grand Central ve Penn Station görüntüsüyle başladı.
Gerek New York Eyaleti'nin uzak köşelerinden gerek Connecticut, Boston, Washington DC ve Philadelphia gibi New York'a iki uc saatlik yerlerden akıp gelen insanlar Café'lere, Diner'lara ve ayaküstü kahvaltı kapıp gidecekleri Deli'lere dolup taştılar. Saatler 10:00'u gösterdiğinde 14. Sokak, University Place ve Broadway'in kesiştiği Union Square'de kalabalıklar yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı bile.
CNN'den korku kampanyası
Bu sıralarda CNN artık en yüksek bütçeyle çekilmiş korku filmlerini bile geride bırakacak günlük korku tabletlerimizi veriyordu. Kalabalık alanlarda sarin gazına yahut biyolojik maddelere maruz kalırsak yapmamız gerekenleri nedense bugünün sabahında anlatmayı uygun görmüşlerdi. Oysa onca ciddi ve gayri ciddi tartışmaya rağmen, saldırganlıktan savunmaya fırsat bulamayan federal sorumlular, 11 Eylül'den bu yana bu konuda ciddi bir sivil eğitim bütçe ve projesini bir turlu denkleştirememişlerdi. "Korkut ve yönet" oyunu için yapılan iş bölümünde korkutma bölümünü yüklenen CNN ve benzeri kanallar evlerimizin geçirgenliğini sağlamlaştırırken artık paranoyadan iyice yari geçirgen olmuş ruhlarımızı deşmekte beis görmüyordu. Aslında CNN bir nebze de olsa hakliydi zira o günün akşamında birtakım New Yorklular suratlarına Biber Gazi sıkılmış olarak geri döneceklerdi!
Öğrenciler... Öğretmenler...
Bizler de kimimiz Brooklyn trenlerine doluşarak, kimimiz araba sigortası rekortmeni New Jersey'in derinliklerinden direksiyon sallayarak, kimimiz Philadelphia'nin Cin Mahallesiyle New York'un Cin Mahallesini birbirine bağlayan ucuz ve hızlı otobüslere binerek aktık Union Square'e. Ve arada da merak ettik Ankara'da Bentderesi'nin hemen arkasından dolmuş usulü kalkan Muş ve Elazığ otobüsleriyle bu otobüslerin bir akrabalığı, bir tanışlığı var mıdır? Mesela o otobüsler bu otobüslere devlet dairesinde bir odacılık isi bulurlar mi?
Çekirdek kadrosunun çoğunluğu sosyal bilimler doktora öğrencilerinden oluşan Barış İnisiyatifi/ Türkiye grubu olarak yaklaşık son bir ayı, epeyce geçkin yaşlarına rağmen ilk çocuklarını karşılamaya hazırlanan bir ev ahalisi gibi geçirmiştik topluca. Federal ve eyalet yasalarının nasıl işlediğini öğrenmek açısından son derece verimli olan geçtiğimiz ay boyunca hazırlıklar, önlemler, uyarılar, bir aksilik durumunda yapılacakların listesine eklenenler bitmek bilmedi... Yetmezmiş gibi New York Büyük şehri güvenliği sağlayacak kadar görevlisi olmadığını bahane ederek grupların sokaklardan yürümesini engelledi. Açılan temyiz davaları reddedildi.
Ancak sokaklar (şimdilik) onlarınsa kaldırımlar bizimdi ve sokaklara inmeden yapılan kaldırım yürüyüşleri (feeder march) serbestti. Biz de bu serbestliğe ve daha sonradan telefonlarının durduk yere! kesileceğini henüz bilemediğimiz United For Peace'in yasal danışmanlarına ve acil durum masalarına güvenerek 14. sokaktan yollara döküldük. 20'li sokaklara gelene kadar ciddi bir polis varlığıyla karsılaşmayan ve Columbia, New York, New School University ile City University of New York öğrencilerinden oluşan Youth Coalition yakınlarında yürüyen grup 20lerin ortalarında beşet altışar kişilik gruplara bölünmeye çalışıldıysa da oldukça koordine çalışan güvenlik sorumlusu arkadaşlar sayesinde hızlanıp 3:00 civarında üzerimize atlarıyla yürüyüp 2. caddeyi boydan boya bölme kararını alan polis hareketliliğine kadar birbirinden ayrılmayacak şekilde kaynaştı. Bu arada onca kalabalığın arasında üniversiteden hocalarımızı görmek ayrıca anlamlıydı...
Türkiyeliler...
Özellikle bizim grupla uzun uzun ilgilenip boy boy fotoğraflarımızı çeken alışılageldik zat-i muhteremden tutun da birazdan söyleyeceğimiz "Can Ey Can Ey"e kadar biz her halimizle Türkiyeliydik. Üstüne üstlük Turkiye'nin iç ve dış siyasetini kilitlenme noktasına getirmiş türlü çeşit tarihsel/güncel yalanlara görece bağışık ve Türkiye'nin çok dilli çok kültürlü yapısıyla barışık bir grup olduğumuz için ayrıca bir parladık sanki. Türkiye'den kulaklarımızda taşıyıp getirdiğimiz ritmlere New York'un sokaklarında tamamıyla boya kutularından oluşmuş orkestralarıyla hepimizi zıplatıp hoplatan siyahlardan öğrendiğimiz kutu çalma numaralarını eklemiştik. Gelip ama bir turlu geçemeyip yanımıza takılıp kalanlara Türkiye'nin tribünlerinden epeyce bir enstantane hediye ettik böylece.
Vietnam gazileri ve herkes...
İlk saatlerdeki haliyle sadece bir takım "dünyanın kaç bucak olduğundan bihaber, tüyü yeni bitmiş" öğrencilerin derdiymiş izlenimini veren yürüyüş zaman ilerledikçe 30luklarin, 40liklarin ve barış gösterilerinin olmazsa olmazı Vietnam gazilerinin katılımıyla gerçek rengini aldı. Çoluk çocuk soğuk demeden sokaklara dökülenlerin arasında "olağan şüpheliler"in yanı sıra epeyce bir kilise ve din görevlisi de vardı. Hatta eğer bastan öngörüldüğü biçimde alana ulaşabilseydik polisle karsı karsıya gelme durumunda papazlar koruyacaktı bizi. Ancak New York yürüyüşü öngörülenin çok üzerinde insanin gelmesi nedeniyle üç büyük caddeye yayılmak zorunda kaldı ve ilk baştaki planlara harfi harfine uyulamadı...
Grupların çok büyük bir bolumu alana ulaşıp Desmond Tutu, Susan Sarandon ve Patti Simith'i dinleme keyfinden yoksun kaldıysa da, New York'un alternatif radyolarından WBAI sayesinde gösterinin boyutu hakkında anında haber alınabiliyordu. Bu arada özellikle son beş yıldaki kötü şöhretine rağmen kitlelerden korktuğu haberleri sızan New York Polisi 1, 2 ve 3. Caddeler üzerinde 40li sokaklarının ortalarından itibaren seller gibi gelen kalabalıkla ne yapacağını bilemeyerek biraz gafil avlandı.
"Bu sokaklar kimin:" "Biziiiiim"
Beklenebileceği üzere kalabalıklar da "Bu sokaklar Kimin?" "Biziiiiim" nidaları esliğinde üç cadde boyunca uzanan yaklaşık 25 bloğu ve caddelere açılan sokakları en az üç saat bütünüyle teslim aldı. Yürüyüş esnasında polis görevlilerinden biriyle dostane bir sohbetten edindiğimiz bilgilere göre New York sokaklarında her bir blok yaklaşık 7,000 kişi demek oluyordu. Bu hesaba göre değil 7,000 ortalama 5,000 kişi bile alıyor olsa New York Polisi'nin ve CNN'in yansıttığı 100,000 rakamı helikopterlerden ve yüksek binalardan çekilen fotoğrafların da desteklediği üzere devede kulak kalıyordu haliyle.
Velhasıl 15 Şubat New York sokakları dev kuklaları, renk renk boyanmış insanları, türlü çeşit yürüyen orkestraları ve dahası dünyanın en unutulmuş köşelerinden akmış gelmiş renk renk insanlarıyla bir nevi şahsına münhasır şehir görüntüsü veriyordu ta ki saat 3:00 civarında kalabalıkları yarmak için önce atlarla sonra biber gazıyla olmadı otobüslerle caddeleri kontrol altına almaya kalkan polis işgüzarlığına kadar.
Ortalık karışmaya ve hava da iyice soğumaya başladığı için evlere dağılma kararı aldıysak da uzunca bir sure nispeten daha tenha ama yine de göstericilerle dolu sokaklarda halay çekmekten geri kalmadık... Daha sonradan öğrendiğimize göre bir grup ayrılıp Times Square'i yarim saatten fazla trafiğe kapatmış epeyce bir insan yerlere yatmış, polisin uyarıları neticesinde trafik açılmasına rağmen kalabalık meydandan çekilmeye yanaşmamıştı...
Sıcaklığın sıfırın altında seyrettiği, rüzgarın zaman zaman ağırlasan elini iyice hissettirmeye başladığı saatlerde önlerinden bir gölge gibi kayıp gittiğimiz sinemalarda "New York Çeteleri", "İmparator", "Başka Bir Gün Öl", "Tehlikeli Bir Aklin İtirafları" gibi Hollywood filmleri oynuyordu...(AE/EK)