güvercinlerini uçurdular... Sonra Dillirga , Feslikan gibi Kıbrıslılar'ın ortak şarkılarını Türkçe ve Rumca olarak söylediler. Kıbrıs'ta barış engellenemez sloganı ve Türkçe-Rumca yazılmış "Barış! Haydi ortak ülkeye doğru pankartının eşliğinde eylemlerini bitirdiler.
"Yüreğimizden geçenleri, sokaklara döktük"
Eylemi Kadınların Barış İçin Sivil Girişimi gerçekleştirdi. Bu girişimde çalışan kadınlardan biri olan Sevgül Uludağ o gece yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Dün akşam, Rum yönetimi lideri Glafkos Klerides, Kuzey'e geçerek Denktaş'la sarayda akşam yemeğine katılacağında yine sokaklardaydık, ona bir barış mesajı vermek istiyorduk... Hatice iki tane beyaz güvercin ve beyaz balonlarla geldi, herkes mumunu, ışıldağını götürdü, Cemaliye, üzerinde Türkçe ve Rumca Barış! Haydi ortak ülkeye doğru yazılı bir pankart tutuyordu... Bu pankart o kadar şirin bir şeydi ki, üstelik Cemaliye'nin eline de çok yakışıyordu... Pankarttaki mesaja henüz boyası kurumadan itirazlar gelmiş, "Zamanı ve yeri değil," denmişti... Oysa kadınlar şimdi konuşmalı, yüreklerinden geçenleri sokaklara dökmeliydi...Arada elbette fireler olacaktı, bu da önemsizdi çünkü kararlıydık, bu sorun canımızı yaktığına, bütün toplumu yaktığına göre bir şeyler yapacak, barışın aciliyetini duyuracaktık...
Klerides'in gelişi esnasında polis engeliyle karşılaştık, itişip kakışmalar, gerginlikler oldu... Önümüzde bir set gibi duruyorlar, bizleri uzağa itmeye çalışıyorlardı, bunu çok büyük bir hevesle yapmıyorlardı, belirgindi, ama yine de yapıyorlardı. Aynı toprağın insanıydık, tek fark biz kadınların üniformasız olmasıydı, biz hiçbir makamdan emir almıyorduk, yüreğimizden geçenleri sokaklara döküyorduk...
Kadınların eylemi devam ederken, Klerides'in aracının yönü değiştirildi, durduğumuz yerden geçeceği yerde düz gitti, ama barışçıl sesimiz yine de duyulacaktı... Yüreğinde barış özlemi olan, Kıbrıs sorunu nedeniyle ağır bedeller ödeyen bir toplumun kadınlarıydık, savaşlarla büyümüştük, hayallerimizi, umutlarımızı, gençliğimizi, Kıbrıs sorunu denen baş belası içinde dövünüp durarak geçirmiştik... Barış özlemi sıkıldığımız zaman bir kenara bırakacağımız bir hobi değildi, yaşam biçimimize, kimliğimize kendini kazımıştı."