Barış Annesi Havva Kıran: “Bir canımız var, barışa feda olsun”

66 yaşındaki Havva Kıran, yaklaşık 25 yıldır barış mücadelesi veriyor. Mardin, Derik doğumlu olan Kıran, HEP, DEP ve HADEP gibi siyasi partilerde çeşitli görevler üstlendikten sonra, 1999 yılında kurulan Barış Anneleri Derneği’nin kuruluşunda önemli bir rol oynadı.
Barış mücadelesini sürdüren Kıran, bir yandan şeker, yüksek tansiyon ve kalp rahatsızlıklarıyla mücadele ediyor. Bugüne kadar beş kez gözaltına alındı ve hakkında 106 soruşturma açıldı.
Şu an derneğin sözcüsü olan Havva Ana, barış mücadelesini ve Barış Anneleri’nin öyküsünü anlattı.
"Analar elini taşın altına koydu"
Barış Anneleri nasıl örgütlendi?
Barış Anneleri Derneği, 1999’da resmî olarak kurulsa da, birçok kadın o dönemde birbirinden habersiz bir şekilde aynı mücadeleyi yürütüyordu. O yıllarda köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler ve şiddet olayları her yerde yaşanıyordu. Kürtçe konuşanlar tutuklanıyor, kadın-çocuk demeden saldırıya uğruyorlardı. İşte böyle bir ortamda, analar kimse ölmesin diye elini taşın altına koydu.
Bu mücadelede beyaz tülbentleriyle simgeleştiler. 25 yıldır Barış Anneleri olarak mücadele ediyoruz. Anaların başvurmadığı yer kalmadı. Ne Ankara, ne İstanbul, ne İzmir, ne de Diyarbakır... Her kapıyı çaldılar.

Beyaz tülbentin anlamı
Beyaz tülbentin anlamı nedir?
Eskiden aşiretler arasında kan davaları olurdu. Kavgalar, ölümler yaşanırdı. İşte o zaman analar başlarındaki beyaz tülbenti kavgaların arasına bırakırdı ve bu, çatışmanın durmasını sağlardı. O kadar kıymetliydi bu tülbent.
Biz de bu beyaz tülbenti alıp Ankara’ya gittik. Yaşlı-başlı analar barış için Meclis’in önüne tülbentleri attı. Barış olmadı. Diyarbakır’da bu tülbenti yaktık. Yine barış olmadı. İstanbul’da, Amerika Konsolosluğu’nun önüne çelenkle birlikte beyaz tülbent bıraktık. Ama yine olmadı.
Kimse bu çabanın kıymetini bilmedi. Kaç yaşındaki insanlar kapı kapı dolaştı. Ne için? Sadece barış için!
"Biz hep barış isteyeceğiz"
Barış Anneleri ne istiyor?
Barış isteyen analar, kimse ölmesin, bu kan dursun dedi. Sadece kendileri için değil; Türk, Kürt, Çerkes, Arap tüm analar için. İnanır mısınız, dünyanın neresinde bir annenin ciğeri yansa, biz onun acısını duyduk. Çıktık, açıklama yaptık. Çünkü biz bu acıyı gördük. Başka anneler görmesin, başka çocuklar ölmesin, başka gözyaşları dökülmesin istedik.
Bu vatan hepimize yeter. Bu toprak hepimizin. Bizim çocuklarımız aynı okulda, aynı sırada oturmadı mı? Oturdu. Kültürleri, dilleri farklıydı ama neden bir çocuğun dili diğerinden üstün sayıldı? Ben şimdi zorla Türkçe konuşuyorum ama birbirimizi anlıyoruz. Birbirimizi biliyoruz; ama birbirimize kıymet vermiyoruz.
Kürtler herkese kıymet veriyor; ama konu Kürt dili ve kültürü olunca her şey yasak oluyor. Neden? Anadilimiz, kültürümüz, giyimimiz neden yasak? Çocuklarımız okulda Kürtçe konuştukları için cezalandırıldı, hapislere atıldı, öldürüldü. Biz bunu hak etmek için ne yaptık? Bunu kabul etmiyoruz artık. Biz hep barış isteyeceğiz.
Her şeyden önce barış önemlidir. Susuz kalabiliriz, yemeksiz kalabiliriz ama barış olmadan yaşamak çok zor. Biz bölmek istemiyoruz. Biz bu ülkenin bir parçasıyız. Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyoruz. Peki, biz bu kimliğe saygı gösterirken neden bizim dilimize, kültürümüze saygı gösterilmiyor?

"Sakine Ana, Kürtlerin sembolüydü"
Barış Annesi Sakine Arat için kurulan yas çadırından benim sorularımı yanıtladınız. Sakine Ana için ne söylemek istersiniz?
Sakine Ana, Kürtlerin sembolüydü. Beş çocuğunu bu savaşta kaybetti ama yine de barış istedi. Kaç kez Meclis’e mektup gönderdi. “Sizinle görüşmek istiyorum” dedi ama kabul etmediler. Yıllar sonra “İsterseniz gelsin” dediler. Ama zamanında kabul etmediğiniz bir insan, yıllar sonra sizi kabul eder mi?
Bir annenin hassasiyetine, yaşına değer verilmedikten sonra, zaman geçtikçe yapılanların bir anlamı kalmıyor.
"Çünkü barış istedim! "
Defalarca gözaltına alındınız ve size soruşturma açıldı. Neden?
Niye? Çünkü barış istedim! Şimdi hakkımda 7,5 yıl ceza verilmiş, istinafta. Bu ceza kesinleşirse bu yaşta cezaevine gideceğim. Peki, Türkiye bundan ne kazanacak? İnsanlar, “Bu yaşta kadını cezaevine koydular, niye? Barış istediği için mi?” demezler mi? Bizim bir canımız var, barışa feda olsun. Her şeyden önce barış istiyoruz. Çünkü barışa susadık!
"Bu son fırsat"
Barış süreci için ne diyorsunuz?
Biz bu sürecin arkasındayız. Kim ne yapabiliyorsa elini taşın altına koysun. Bu süreç bir daha gelmez. Eğer Türkler ve Kürtler bu sürece sahip çıkmazsa, bu son fırsattır. Bizim çağrımız nettir: Yeter ki barış olsun. Gençler ölmesin! Asker, polis, gerilla… Kimse ölmesin! Tutuklamalar olmasın, cezaevlerinin kapıları açılsın, herkes özgür olsun.
Bu sürecin kıymeti bilinmezse, artık hiçbir şeyin önüne geçemeyiz. Ama yine de biz barış diyeceğiz. Sadece Kürtler için değil, sadece Türkler için değil, tüm dünya için barış istiyoruz. Filistin’de de çocuklar ölüyor, bombalanıyor. Onların da özgürlüğünü istiyoruz.
Bu ülkede ve tüm dünyada herkes kendi diliyle, kültürüyle yaşasın. Bizim istediğimiz tek şey özgürlük ve barış.

"El ele verelim bu savaşı bitirelim!"
Asker anneleriyle diyaloğunuz oldu mu?
Evet, yıllar önce asker anneleriyle diyalog kurduk. 15 yıl önce, Diyarbakır’a asker anneleri geldi. Biz beyaz tülbentlerimizi boyunlarına koyduk. Sonra “Biz de sizi ağırlayacağız” dediler. Biz de bir ay sonra Bursa’ya gittik. Ama telefonlarını bile kapatmışlardı. Ulaşamadık, görüşemedik. Bırakmadılar. Eminim onlar bizimle görüşmek istedi ama birileri bırakmadı. Anneler bir araya gelsin istemediler.
Bizim çağrımız hâlâ geçerli. Onlar da gelsinler, el ele verelim. Bu savaşı bitirelim!
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bu halkın çocukları kurban değil. Kimse bu kirli savaşta ölmesin. Biz asker analarına her zaman çağrı yapıyoruz: Gelin, el ele verelim.
Bizim tek talebimiz budur: Barış!
Kürt anaları kafası, kolu olmayan; parça parça olmuş çocuklarını o halde kefenleyip gömdü. Ama o mezarın üstünde bile barış istediler. Yine orada asker annelerine çağrı yapıp dediler ki: ‘Gel el ele verelim bu kirli savaşı durduralım’.
Biz barış demeye devam edeceğiz. Çünkü barışı analar getirmezse, kimse getiremez. Biz hiçbir zaman “Vatan sağ olsun” demedik. Çünkü vatan yerinde kalıyor ama çocuklarımız toprağa düşüyor. Onurlu, şerefli bir barış istiyoruz. Başka hiçbir şey istemiyoruz, annem!
(ED)
Salih Müslim: Anlaşma gerçekten uygulanırsa yeni bir Suriye şekillenecek

Fotoğraflarla Diyarbakır'da 8 Mart
Diyarbakır'da 8 Mart: "TJA yasaklanamaz"

Sevda Karaca: İşçi kadınlar için hâlâ en güvenli yer mücadele!

Serra Bucak: "Bu 8 Mart, toplumsal barış ile taçlansın"
