-Türkiye'deki feminist harekete baktığımızda bunun "ön saflarında yer alan kadınların" daha çok sol hareket kökenli olduğu ve 80 öncesi sol örgütlerin içerisinde yer aldıkları anlaşılıyor. Feminist hareketin ortaya çıkışının özellikle 80 öncesi pratiğin bir eleştirisi olduğu değerlendirmesi var. Ama bugünkü sol örgütlere baktığımızda bu süreçten sonra çok ciddi bir ilerleme varmış gibi gözükmüyor. Sanki bir yerde durdu gibi. Ne düşünüyorsunuz siz bu konuda nasıl görüyorsunuz sol örgütler içindeki kadınların durumlarını?
O dönemde sol hareketlerden gelen kadınlar geçmişlerini başka bir gözle değerlendirdiler. Ve feminist söz bu değerlendirmelerle iç içe gelişti. Ama daha sonraları, soldan gelmeyen kadınların da katılımıyla sürdü feminizmin yaygınlaşması.
Şimdi bugünkü sosyalist örgütlere bakacak ve feminizme en çok kendini açmış örgütleri -ki ÖDP, SDP, Toplumsal Özgürlük gibi yapıları sayabiliriz bunlar arasında- değerlendirecek olursak şunları söyleyebiliriz:
Programlarında feminizmin katkısı görülüyor, erkek egemenliğinden söz ediliyor, cinsiyetçi sistemden söz ediliyor. Ve erkek egemenliğinin sınıf egemenliğinin bir parçası olmadığı, daha ayrı bir şey olduğu izlenimini verecek şekilde dile getiriliyor bunlar.
Bu örgütlerin tüzüklerinde pozitif ayrımcı önlemler var. Örgüt yapısında kadın birimlerinin görece özerk konumları var.
Erkek şiddeti disiplin suçu sayılıyor ... Dolayısıyla da bir fark var. Ve çok önemli bir fark var. Ama sorunlar da hala sürüyor...
Feministlerin dayatmasıyla...
Birincisi bu örgütlerin kadın birimleri çok gelişkin, çok ayrıntılı metinler ve tahliller üretiyorlar. Buna karşılık, parti programlarında erkek egemenliği, cinsiyetçilik belli paragraflara sıkıştırılmış bir biçimde yer alıyor, yani tahliller ve politik çözümler patriarkal kapitalizm gerçeğini bu karmaşıklığı içinde kavrayıp geliştirmemiş.
Aslında belli oluyor ki feministlerin ya da feminizme yakın kadınların dayatmasıyla araya girmiş onlar. Erkek egemenliği, cinsiyetçilik ne güncel politikaların üretiminde kaale alınıyor, ne de programdaki biçimi güncelleştiriliyor.
Güncel konjonktür tahlillerinde ortada eğer tesadüfen kadınlar/feministler yoksa, sanki cinsiyetçilik söz konusu değilmiş gibi politikalar üretiliyor. Programda kabul edilmiş ve kapitalizmin de artık organik bir parçası olmuş olan patriarka göz ardı ediliyor.
Kadınları yönetime oturtmak yetmiyor
Bunun yanı sıra örgütsel olarak kadınların belli kazanımları var. Kadınların tüzük düzeyinde belli kazanımları var, kotalar vs. konuşma süreleri, konuşma öncelikleri. Ama bu pozitif ayrımcı önlemler kendilerini zaman içinde gereksiz kılacak biçimde dönüştürücü bir etkiye sahip olamıyorlar.
Yani pozitif ayrımcılık getirilmiş, kotalar var ama bunlar hep gerekli olacakmış gibi yaşanıyor.
Kotaların gerçekten dönüştürücü olması birtakım ek önlemlere bağlı. Neye bağlı?
Kadınları yönetime oturtmak yetmiyor. Toplantı saatlerinin, toplantı mekanlarının, toplantı sürelerinin kadınlar göz önüne alınarak saptanması gerekiyor.
Çocuk bakımı hiçbir şekilde ciddiye alınmıyor. Dolayısıyla da pozitif ayrımcılık sadece oraya gelebilecek kadınları getiriyor. Böyle olduğu sürece de hep pozitif ayrımcı önlemler gerekli kılınmış oluyor.
Halbuki biz bunu geçici bir süre için, bir dönüştürücü politika olarak tasarlamıştık. Bunun koşulu da ek önlemlerdi.
Cinsiyetçi,baskıcı söylemler kadınları yıldırır
Bütün bunların ötesinde cinsiyetçiliğin, patriarkanın kişisel politika düzeyindeki uzantılarını erkekler hiçbir şekilde ciddiye almıyorlar.
Cinsiyetçi, baskıcı söylemler kadınları yıldırır. Bu hiçbir şekilde göz önüne alınmıyor. Yine kişisel politika düzleminde, bakım işlerinin paylaşılmasına hiçbir şekilde yanaşmıyor erkekler.
Dolayısıyla programda ve tüzükte bir eklenti olarak feminizme, feminist ilkelere yer açılıyor. Ama sadece yer açılıyor. Bu tahliller partinin; parti politikalarının organik ve dönüştürücü bir bileşkesi olarak görülmüyor.
Buna şaşırmamak lazım: Örgütlerde genel eğitim ve bilgilendirme yapılmıyor bu konularda. Böyle olduğu için de, bir konjonktür analizi yaparken erkekler patriarkanın nasıl ortaya çıktığını falan görmüyorlar, göremiyorlar.
Erkekler şu feminist mesajı yeterince içselleştiremiyorlar. Erkek egemenliği bizim saflarımızda da var. Bizim saflarımızda da erkeklerin dönüşmesi gerekiyor.
İktidarlarını bırakmaya razı olmaları gerekiyor. Ve bunun için özel bir çaba göstermeleri gerekiyor. Bu ciddiye alınmıyor diye düşünüyorum. Kazanımlar var ama bu kritik bir noktada ve marjinal bir konuma sıkıştırılıyor kadınlar ve feminizm diye düşünüyorum.
Bağımsız, özerk feminist yapılara ihtiyaç var...
-Sanki öyle kanıksanmış öyle rutin bir şey bu kazanımlar. En çok verilen örnek şu: bir kadın, erkeğe göre 2 dakika fazla, pozitif ayrımcılık ilkesine göre, konuşurken; erkekler o zarf dilimini; telefonla konuşulacak, dışarı çıkılacak mola verilecek zaman dilimi olarak değerlendiriliyor. Bir içselleştirme problemi var pek çok insanda.
Evet erkeklerin kendi üstünlüklerinden vazgeçme iradesini göstermeleri gerekiyor. Hem evde ve partide cinsiyetçi iş bölümünü gündemlerine almaları, hem de o güne kadar onların üstünlüklerinin bir aracı olmuş olan saldırgan, rekabetçi, sindirici, bastırıcı yöntemlerinden vazgeçmeleri gerekiyor.
Bunu da kendiliklerinden yapmayacakları artık hepimiz için açık olmalı: Kadınların sözlerinin sosyalist örgütlerde ağırlık taşıması için de bağımsız, özerk feminist yapılara gerek olduğu her örnekte ortaya çıkıyor.
-İktidarı yok etme ve iktidarsızlaştırma iradesini göstermek gerekiyor. Bu zaten sosyalist tahayyül için de baştan olmazsa olmaz olan bir şey belki. Feminizm o yüzden bunu kolaylaştırıcı bir şey olarak algılanmaya çalışılsa ve karşı konulacak; kadınlara ait bir şey olarak algılanmasa hayatlarımız daha kolay olacak.
Erkeklerin kendi iktidarlarına, üstünlüklerine sahip çıkma refleksleri doğal olarak ortaya çıkıyor. Nihayetinde onların bugünkü çıkarlarını tehdit ediyor feminizm.
Gelecek /2006 Şubat sayısından ilgili bölüm.