"R, buraya gel hemen, bunu görmen lazım!" 11 eylül 2001 günüydü mutfakta öğleden kalan bulaşıkları yıkıyordum. Irak'ın devlet kontrolündeki televizyon kanalında önemsiz bir haber olduğunu düşünerek kardeşimin sesindeki ısrara rağmen yıkamaya devam ettim.
"Birazdan geliyorum" diye bağırdım. Tam mutfaktan çıkarken çalan telefona cevap vermek üzere durdum.
R: "Alo."
L: "Televizyonu izliyor musun?"
R: "Hayır ama...."
L: " Hemen git televizyonu seyret."
Telefon kapandı, onu yerine koydum, kalbim deli gibi çarpıyordu. Panikle salona geçtim, ne olabilirdi? Biri mi ölmüştü? Yoksa bizi tekrar mı bombalıyorlardı? Her zaman öyle bir olasılık vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin hava harekatına karar vermesi hiç kimseyi şaşırtmadı.
Ekrana bakarak "Ne olmuş?" diye sordum. Görüntüler kaotikti. Ekranda kocaman, toza dumana bulanmış bir şehir, bağırarak koşuşturan, ağlayan, şaşkına dönmüş insanlar vardı. Bazılarının ifadesi ekrana ağzı açık bakıp kalmış kardeşiminkine benziyordu. Konuşan biri vardı, İngilizce'yle Arapça birbirine giriyordu, ne denildiğini dinlemedim, tek aklımda kalan şey o görüntüler. Karışıklık ve hasar.
Sonra tekrar gösterdiler, New York'taki İkiz Kuleler, ekranın kenarından gelen uçan küçük bir şey, onlardan birine çarptı. Derin bir nefes aldım, E sadece kafasını salladı ve "Bu daha hiçbir şey, bekle" dedi, gözlerimi ekrandan ayırmadan koltuğa yöneldim. Daha fazla kaos, şoke olmuş suratlar vardı, sonra ikinci bir uçak, sonra da çökmeye başlayan kuleler. Sis ve toz içinde yok oldular sonra.
Nefesimi içime çektim ve bir an için nefes alamadım. İçimdeki bir parça "Bu bir şaka, bu Hollywood" diyordu. Ama sadece gerçekti. Korku çok gerçekti. Arka plandaki sesler, terör, şaşkınlık ve dehşet dolu seslerdi.
"Ama nasıl, nasıl, bu uçak, nasıl, nasıl?"
Kafamızdaki düzinelerce soruya cevap bulabilmek için seyretmeye devam ettik, o saatin içinde bunun bir yanlış hesaplama ya da korkunç bir hata olmadığını öğrendik. Bu büyük bir terör eylemiydi.
Batı medyası bu olayın zanlılarının İslami bir grup olduğu konusunda varsayımlar yapmaya başladı. Bahsedilen grubun Müslümanlar ve Araplar olmamasını umut ettim. Binlerce kurbanın ölmüş olmasının yanı sıra, bunu ummamın nedeni bizim Irak'ta zarar göreceğimizi bilmekti. Bizim yapmadığımız bir şeyin cezasını biz çekecektik.
E. kocaman gözlerini bana dikip, saatlerdir içimizde tutmaya çalıştığımız ama kaçınılmaz olan soruyu sordu: "Sence bizi bombalamalarına ne kadar zaman var?"
"Ama biz değiliz, biz olamayız" diye mantığa vurmaya çalıştım.
"Fark etmez, onların ihtiyacı olan tek şey bu" dedi televizyonu göstererek.
Doğruydu, önce Afganistan, sonra Irak. Hemen hazırlıklara başladık. Doların fiyatı insanların un, pirinç, şeker ve diğer mamulleri stoklamaya başlamasıyla arttı.
Birkaç hafta için insanların konuştuğu tek konu buydu, okullarda ve üniversitelerde sadece bunu tartıştık. İş yerlerinde ve lokantalarda bunu konuştuk. Yaklaşımlar farklıydı. Neşe veya mutluluk yoktu ama bazı zamanlar ölümcül bir tatmin olma duygusu vardı. Bazı Iraklılar Amerika'nın başına bu olayın gelmesinin sebebinin Amerika'nın ta kendisi olduğunu söylüyordu. Dünyadaki dengelere karıştığın zaman karşılığında bunu alırsın ya da kitleleri açlığa terk ettiğin zaman. İşgal eden İsrail gibi ülkelere, yozlaşmış Suudi zorba asillerine destek verirsen, bu olur.
Ama çoğu Iraklı derin bir acıma duygusu hissetti. Arkadaşlar ve akrabalarla, etrafta canhıraş koşuşturan Amerikalıları gördüğümüz zaman kafalarımızı empatiyle sallıyorduk. Yıkım hissi o kadar tanıdıktı ki.
Bugün tam dört yıl oldu, dört yıl sonra nasıl hissettiriyor?
Amerika'daki 3 bin kurbana karşılık, Irak'ta 100 binden fazla kişi öldü. Başka on binlerce insan da sorgu altında işkence görüyor. Evlerimiz yağmalandı, şehirlerimiz sürekli bombalanıyor ve Irak yüzlerce yıl geri gitti, gelecek yıllarımızı ise savaştan önce hissetmediğimiz bir aşırılığın etkisiyle yaşayacağız.
Bu yazıyı yazarken Musul'un kuzeyindeki Tel Afer bombalanıyor. Düzinelerce insanın ölü bedenleri gecenin karanlığında yıkılan evlerinin altına gömülecek. Elektrikleri ve suları günlerdir kesik. Pek de fark etmiyor aslında, çünkü onlar muhteşem şehirdeki muhteşem gökdelende yaşamıyorlar. Üstüne düşünmeye değmeyen çiftçiler veya esnaf.
4 yıl sonra teröre karşı savaş ( ya da terör savaşı mı demeliyim?) kazanıldı.
Skor:
El-Kaide: 3000
Amerika: 100.000
Tebrikler. (NY/TK)
* Lettre Ulysses "Haber Yapma Sanatı" ödüllerinin 7 finalistinden biri olan, yazarının kimliği bilinmeyen, "R'nin İnternet günlüğü"nün 11 Eylül 2005 tarihli bölümünü Nilsu Yürür Türkçeleştirdi.