İki gün boyunca "Aile İçi Şiddet"e ilişkin uluslararası deneyimlerin paylaşıldığı toplantıda gündem, bugüne kadar kadınlara yönelik olarak sürdürülen eğitim çalışmalarının erkekler üzerinde yoğunlaşması gerektiği yönünde oluştu.
"Uluslararası Deneyimler" bölümünde Macaristan NANE Kadın Hakları Derneği gönüllüsü Györgyi Tóth kendi ülkesindeki gelişmeleri aktardı. Tóth konuşmasına, 1990'da ABD'nin Minnesota eyaletindeki "Sessiz Tanıklar" projesinden esinlendiğini anlatarak başladı:
Sessiz Tanıklar, Sessiz Tanıklıklar
"NANE Kadın Hakları Derneği", "Sessiz Tanıklar" projesini, altı yıl önce Macaristan'da "Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı 16 gün eylem" adıyla başlatmıştı.
"İşe 15 heykelle başlandı ve bu sadece gönüllülerin bağışlarıyla gerçekleştirildi" diyor Tóth.
"Her hafta en az bir kadın şiddet yüzünden hayatını kaybediyordu. 2002'de Açık Toplum Enstitüsü'nün Kadın Ağı Projesi dahilinde, 16 Gün Medya Projesi fonundan yararlanarak, aile içi şiddet yüzünden hayatını kaybeden kadınların sayısını yaklaşık olarak temsil eden 40 heykellik bir Sessiz Tanık Sergisi daha oluşturduk.
Bulgaristan'dan,Animus Derneği Vakfı Müdürü Nadya Zlatkova-Rocha ise konuşmasında ,"Şiddete karşı artık sadece sivil örgütler çaba göstermiyor, vakalar medyada daha çok yer alıyor" dedi.
Sivil örgütlerin yoğun çalışmaları sonucu yapılan değişikliklere rağmen, aile içi şiddetin Bulgaristan'da hâlâ ciddi bir sorun olduğuna değinen Zlatkova-Rocha, cinsiyet eşitliği üstüne STK'ların çalışmasıyla, 16 Mayıs 2005'te Aile İçi Şiddete Karşı Kanunu'nun mecliste kabul edildiğini belirtti.
Bulgaristan'da da Ataerkil Sistemin egemenliği
Zlatkova-Rocha, 1994-2004 arasında Animus Derneği Vakfı'na yardım talebiyle 14 bin 542 kişi başvurduğunu söyledi: "Bunların yüzde 56'sı aile içi şiddete maruz kalmış kadınlardı."
Zlatkova-Rocha Bulgaristan'da da, aile içi şiddete karşı yasanın meclisten geçmesinin ataerkil tutumlara takıldığını ve iki yıl sonra çıkabildiğine işaret etti.
Hollanda Aile İçi Şiddet Uzmanlık Merkezi TransAct'in Proje Koordinatörlerinden Marianne Cense Hollanda'nın göçmen ailelerdeki şiddete fazla eğildiğini belirterek, bunun nedenini, "Göçmen aileler için belli risk unsurlarının mevcut olmasından ve etkili sonuçlar alabilmek için farklı bir yaklaşımın gerekmesinden kaynaklanıyor" olarak açıkladı.
Cense "Kadınlara sadece mağdur gözüyle değil, yaşamlarını iyileştirebilecek, kendi özel durumlarına neyin en uygun olduğu konusunda fikir sahibi olan aktörler gözüyle bakmak." diye konuştu.
Sığınak az, yasa uygulanamıyor
Mor Çatı gönüllüsü Gülsun Kanat da konuşmasında, sığınak sorununa değindi:
"Yeni çıkarılan yerel yönetimler yasası belediyelere şiddet gören kadınlar için sığınak açma yükümlülüğü getiriyor. Buna karşın İstanbul'da bile kadın sığınağı olarak kullanılabilecek yerlerin kapasitesi sadece 60 kişi. Bu durumda şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasını öngören 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa (Koruma Emri) büyük önem kazanıyor. 1998 yılında yürürlüğe giren yasa henüz yeterince uygulanmıyor."
Şiddete Karşı Kadınlar Ağı (WAVE) kurucusu Rosa Logar 43 ülkede 63 odak noktası bulunan ağı tanıttı.
Logar'a göre, kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla geniş kapsamlı değişikliklerin yapılabilmesi için toplumsal cinsiyet rollerine dair basmakalıp düşüncelerin ortadan kaldırılması ve toplumda kadına karşı ve kadının aleyhine olan her türlü ayrımcılığa son verilmesi gerekiyor.
Daphne projesi
Şiddete maruz kalmış kadın ve çocuklara yönelik hizmetlerin güvenliliğine ve kalitesine ilişkin ayrıntılı standartların "Şiddetten Uzak: Avrupa'da bir Kadın Sığınağının Kurulması ve Yönetilmesinde Ana Hatlar" adlı DAPHNE projesi dahilinde, WAVE örgütü uzmanlarınca geliştirildiğini aktardı Logar.
Women's Aid Yayınlar ve Yeni Medya Araçları Müdürü Samantha Brown, 1974'te kurulan Women's Aid'in İngiltere'nin ilk aile içi şiddete karşı örgütü olduğuna işaret etti:
"Şiddete maruz kaldığı için yardıma ihtiyacı olan kadın ve çocukların sayısı her yıl artıyor. Bu da kadın ve çocukların gereksinimlerine yanıt verecek hizmetlerin sağlanması ihtiyacın gösteriyor" dedi.
Almanya Parlamentosu Başkan Yardımcısı, Yeşiller Partisi Milletvekili, kadın konuları sözcüsü Verena Lappe, Almanya'da aile içi şiddete karşı 30 yıldır mücadele sürdürüldüğünü belirtti.
Kadın hareketi de şiddet de tapu
Lappe, kadın hareketlerinin tabu olarak görüldüğünü, kadına ve yönelik şiddetin normal karşılandığını belirterek, kadına yönelik şiddette kadın hareketinin önemine değindi. İlk kadın sığınağının 1972 yılında Hamburg'da açıldığını belirten Lappe, 76 yılında da Berlin, Köln ve Frankfurt da sığınakların açıldığını söyledi.
Sığınaklara 45 bin kadının müracaat ettiğini belirten Lappe, "Almanya'da dört milyon kadın şiddet görüyor. Yılda bin 500 kadın ve çocuk sığınaklara başvuruyor. Şiddet her yerde var. Şiddete karşı rahatsızlık duyulması gereken hiçbir şey yapmamaktır" dedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın eşi ve Yurtsever Kadınlar Birliği Başkanı Oya Talat programda adı geçmeyen bir katılımcı olarak ikinci günün sunumlarında yer aldı.
Kıbrıs kadınının engeli: Kıbrıs Sorunu
Talat , "Kıbrıs sorunu, Kıbrıslı kadınların sorununun konuşulmasında bir bariyerdir 1977'den beri Kıbrıs'ta barışın sağlanması ve şiddetin türlüsüne karşı mücadele ediyoruz. Kıbrıs küçük bir ada ve küçük toplumlarda sorunların dışarıya aktarılması çok zor" diye konuştu.
Talat, "Kıbrıs'ın kuzeyinde kadını güçlendirirken, erkeği dışarıda tutmamak adına çalışmalar yapılıyor. Yeni hükümet eğitim konusunda ders kitaplarına toplumsal cinsiyet konusunda değişiklikleri yerleştirdi" dedi.
Talat, "Kıbrıs sorunumuz var ve dünyaya açılan penceremiz Türkiye. Kıbrıs'ta kadınlar, özel alan politiktir, görüşüyle çalışıyor. Toplumun sivil kanadı aile içi şiddet ya da kadına yönelik şiddetle ilgili çalışmalar yapsa bile devletten destek yoksa çok zor çözüm üretiliyor" diye konuştu.
Hollanda göçmen ülke olduğunu kabul etmiyor
TransAct Politika Danışmanı Sezai Aydoğan uzun süre yaşlı, çocuk ve kadınlar üzerine çalıştığını belirterek , Hollanda'da aile içi şiddete ilişkin projelerde aktif olarak yer aldığını söyledi.
Aydoğan "1997'de yapılan bir araştırma, çok endişe verici bir durumu, Hollanda nüfusunun yaklaşık yarısının aile içi şiddet yaşamış olduğunu ortaya koydu. Bu araştırmanın sonuçları, Hollanda devletini acilen harekete geçmeye sevk etti" dedi.
Hollanda hükümetinin bir göçmen politikası olmadığına değinen Aydoğan, "Göçmen bir ülke olduğunu kabul eden ABD, 200 yıl önce göçmenlerle ilgili projeler geliştirdi ve sorununu çözdü. Hollanda göçmen ülkesi olduğunu kabul etmediği için bu doğrultuda projelerde geliştirmekten kaçınıyor " dedi
Kadına şiddet, erkeklerin rehabilitesiyle önlenir
Aydoğan, aile içi şiddeti önlemek için erkeklerle çalışmalar yapıldığını belirterek, "Şiddeti önlemenin yolu erkeklerin rehabilite edilmesinden geçiyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, şiddet her yerde var ama en çok da kültür farklılığından ötürü göçmenlerde daha fazla. Her 100 göçmen kadından 134'ü şiddete uğruyor" dedi.
Konferansın ikinci günü yapılan konuşmalar, kadına yönelik şiddete ilişkin eğitimlerin, artık erkeklerin rehabilite edilmesine ilişkin projelere kaydığını gösteriyor.
Aile İçi Şiddete Müdahale Projesi (DVIP) Gelişim Müdürü Neil Blacklock , konferansın ikinci günü "Aile İçi Şiddetde Babaların Rolü"nü anlattı.
Blacklock, "Erkeklerin kadınlarla ilişkilerinde çok fazla şiddet var. Kadınların neden dövüldüğü, erkeklerin neden seyrettiği sorusundan yola çıkarak, bunu değiştirmek için erkeklerle çalışmaya karar verdik" dedi.
Erkeklere yardım, kadınlara umut
Blacklock, erkeklerle kadınların ortak çalışması gerektiğine işaret ederek, "Erkeklere yardım sunarken kadınlara da umut sunuyorsunuz" diye konuştu. Mağdur değil de suçu işleyenin üzerinde durmanın önemli olduğuna dikkat çekti. Mahkemelerde artık babaların görünür hale geldiğini söyledi.
CHANGE Direktörü Monica Wilson da erkeklere dönük geliştirdikleri projeyle kadına yönelik şiddetin azaldığına dikkat çekerek "Erkeklerin durumu bellidir. Yalnız erkeklerin değil ceza sistemini ve savcıları da değiştirmek gerekli" dedi.
İkinci günün ilginç bir konuşmacısı da, Çek Cumhuriyeti Bily Kruh Bezpeci Derneği Başkanı Petra Vıtousova şunları söyledi:
"Çek Cumhuriyeti'nde avukat, psikolog, polis ve hakim gönüllülerle şiddete karşı çalışma yaptıklarını söyleyen Vıtousova, "Aile içi şiddetin tanımı yoktu. Yasal düzenlemeler yapılmamıştı ve medya az yer veriyordu. Bugün tüm suç mağdurlarına hizmet veriyoruz. Yardım hattı açtık."
Dona Ferrato'nun aite içi şiddet resimleri
Philip Morris'in finanse ettiği DONA projesinin, 10 yıl Aile İçi Şiddet ve kadına yönelik şiddeti fotoğraflayan Donna Ferrato'dan yola çıkarak geliştirildiğini belirtti.
2003'te Ferrato'nun kadına yönelik şiddet fotoğraflarından oluşan koleksiyonun halkın görebileceği yerlere asıldığını ve toplumsal duyarlılık ve farkındalık yaratıldığını söyledi.
Vıtousova, polis memurlarına, yargıçlara, sağlık çalışanlarına, sosyal yardım uzmanlarına, üniversite öğrencilerine ve kadın sığınağı çalışanlarına, mağdurların hak ve gereksinimleri konusunda bilinç yükseltmeye ve duyarlılık artırmaya yönelik eğitim programları geliştirdiklerini, ama bu konuda çok zorlandıklarını ifade etti. (AD/EK)