* Fotoğraflar: Ercan Altuntaş ve HDP
Kobanî davasında yargılanan HDP'li siyasetçilerin avukatlarından Nuray Özdoğan, bu davayı Türkiye'nin kaderi olarak görüyor.
HDP için "Barış politikasını yürütecek parti" diyen Avukat Özdoğan, HDP'li siyasetçilere verilecek cezalar ile savaş siyaseti yürütenlerin konumunu sağlamlaştıracağını belirtiyor.
Adil ve tarafsız bir yargılama yapılmadığının altını çizen Özdoğan, "O mütalaaların hiçbirisini adliyede savcının tek başına yazdığına inanmıyorum" diyor.
Avukat Özdoğan, davada kamu kurumlarının müşteki olarak yer almasını ise "Bu, devletin barış siyaseti yürütmek istememesinin tablosudur. 'Demokrasi siyaseti, barış siyaseti yürütemezsiniz, devletin tüm kurumlarıyla karşınızdayız' demektir" şeklinde yorumluyor.
Avukat Nuray Özdoğan'ın Kobanî davasıyla ilgili sorularıma verdiği yanıtlar şöyle:
"HDP, Türkiye'nin barış projesidir"
Bu davanın esas amacı ne?
Soruşturma numarası eski bir tarihe denk gelse de bu davanın bu dönemde görülmesinin iki işlevi var. Birinci işlevi; hükümet muhalefetin önemli kadrolarını içerde tutmuş oluyor, muhalefeti dava ile baskılıyor.
Bir diğer işlevi; HDP, Türkiye'nin barış projesidir. Çözüm sürecini yürüten partiydi ve ısrarla bunun politikasını yürütmeye çalışıyor. Barış politikasını yürütecek parti... Siz kadrolarını delilsiz ve bu kadar hukuk dışı bir yargılama ile içerde tutarsanız, beraberinde kapatma davası açarsanız, yargıyı HDP siyasetini işlevsiz hale getirmenin aracı haline getirmiş oluyorsunuz.
Bu yüzden diyoruz; Türkiye tarihi açısından çok kader bir dosya bu. Bence bu davanın sonucu Türkiye halklarının sonraki hayatına dair çok önemli bir yerde duruyor. Kararı belli bir dosya... Mahkeme sadece boşlukları doldurmaya çalışıyor. Kendince ek deliller çıkarıyor.
Savcılık makamı, "anayasal düzeni yıkmaya çalışmak"tan müebbet hapis cezası istiyor. Böyle bir karar çıkarsa, şuna yol açar: Elbette ki barış siyaseti yine yürür, barış mücadelesi yine sürer ama demokrasiye büyük bir zarar vermiş olursunuz. Savaş siyasetini yürütenler, konumunu sağlamlaştırmış olurlar. Bu aynı zamanda iktidar partisi için seçimi kazanma siyaseti.
"Kararlar adliyede yazılmıyor"
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ mükerrer tutuklandığında o dönem Demirtaş'ın cezaevinden çıkması söz konusuydu. Ancak kapatma davasının hesapları o günden de yapılıyor muydu, yoksa sadece Demirtaş'ı cezaevinde tutmak mı isteniyordu?
Selahattin Demirtaş'ın tahliye olması gereken sürece baktığımızda, bu kararların bir günde alınmadığını anlıyoruz. Siz, o karara imza atacak yargıçları yeni belirlemiş olabilirsiniz. Ama bu dosyalar adliyelerde kurulmuş dosyalar değil. Selahattin Bey ve Figen Hanım ikinci kez tutuklandığında dosyayı istemek için gittiğimizde bir anda gizlilik kararı ile karşılaştık. Bu dosya numarası çok eski, insanlar ifade verdiler. Ama belli bir döneme kadar beklenmiş. Belki de siyasetin nasıl gideceği beklendi. Ve duruma göre kullanmaya karar vermişler.
Bu kurgu savcılıklara ait değil. Yargı mensupları bunun sadece aracısı olmuştur. Ara kararların çok azı mahkemenin inisiyatifiyle alınmış kararlar. O mütalaaların hiçbirisini adliyede savcının tek başına yazdığına inanmıyorum. Bunu söyleyebiliyoruz, çünkü bir yargı mensubunun bu kadar hukuk dışı bir metin düzenlemesi çok zordur. Kim yapıyor, bunu bilmemiz elbette çok zor ama AKP genel merkezinde mi düzenleniyor bilmiyoruz, çünkü onların bir hukuk çalışma grubu var. Bu Türkiye'ye özgü de değil, baskıcı rejimlerde sistem böyle yürür.
"MHP'nin kadrosal olarak yargıda etkinliği başladı"
Savcı Ahmet Altun'un MHP'li olduğu iddia ediliyor. İddianamenin kabulünü ilk MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız duyurmuştu. Savcı Altun'un İzmir'e atamasını iptal eden ve heyet atamalarında imzası olan HSK üyesi Hamit Kocabey görevinden istifa edip Bahçeli'nin hukuk danışmanı oldu. Bahçeli'nin "HDP kapatılmalıdır" açıklamaları malum. MHP bu davanın neresinde?
MHP'nin özellikle son 1,5-2 yıldır Kobanî dahil kritik dava dosyalarına açıktan, gizli de değil, müdahalesini görüyoruz. MHP kadroları bir açıklama yapıyor, ardından yargı hemen işlem yapıyor. Tabi bu dosyalar tesadüfen seçilmiyor. Hükümet ve bileşenlerinin, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'ndan (HSK) başlayarak Anayasa Mahkemesi'nde, Sayıştay'da, yargıda kadrolaşması söz konusu. Özellikle üst yargıya ciddi bir müdahale var.
Almanya faşizm dönemi ile karşılaştırdığımızda çok benzer tablolarla karşılaşıyoruz. Yargıda hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamak, hükümetin genel tavrı. MHP'nin de kadrosal olarak yargıda bir etkinliği başlamış durumda. Beyanlar ile yargısal reflekseler aynı gün gerçekleşiyor.
Bir yargıcın elbette ki siyasi görüşü olabilir, MHP'li de olabilir. Ama mesele bir siyasetin yargısal süreçleri yürütüyor olması. O siyasetin karar verici noktada olması. Bugün AYM'de aynı şeyi yaptılar, HDP kapatma davası var. MHP'den birisi açıklama yaptı, Deniz Poyraz davasında heyet başkanı değişti ve aynı gün avukatlar adliye önünde gaz yedi. Haliyle bu heyet başkanının kim olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Deniz Poyraz'ın ailesi soruyor: 'Hâkim MHP'li mi?' Yargının görevi bu şüpheleri ortadan kaldırmak. Adil yargılama, hâkimin tarafsızlığı ile ölçülür.
"Bir çete üyesi dosyayı sürdürüyor"
Dava başladığından bu yana iki heyet değişti. Mahkeme heyetinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk mahkeme heyeti ile başladığımızda, duruşmaya girmekte, beyanlarımızı sunmakta ciddi sorunlar yaşadık. Yargısal şiddeti gördük. O dönem çete soruşturmasını bilmiyorduk (Bahtiyar Çolak hakkındaki Atadedeler suç örgütüyle ilgili soruşturma). Ama sonra anlaşıldı ki, zaten kimse, bir çete üyesinin bu dosyayı sürdürmesinde bir sorun görmemiş. Ne HSK ne de hükümet sorun görmüş.
Hükümet bu dosyanın aktif tarafı. Basına yansımasıyla beraber (Bahtiyar Çolak) görevden alındı. O süreçte diğer heyet üyeleri açıkça yalan söyledi. Şimdi diğer heyet diyor ki, bizi bağlamaz. Şu anki heyet de tutumları ve yaptıkları işlemlerle zaten 'biz bu dosyada verilen kararı açıklayacak heyetiz' diyor. Bugüne kadarki yapılan tüm işlemler için ben bunu söyleyebilirim.
Hukuksal olarak yaptığımız itirazların hiçbir karşılığı yok, tartışılmıyor. Bu, savunma hakkına yönelik yargısal şiddettir. Siz bunu yaptığınızda zaten dosyayı başka bir sürece sokmuş olursunuz. Dosyayı bizim dışımızda yürütüyorlar, tanıkları ara celse ile duruşmadan bir gün önce dinlediler, çapraz sorguya izin vermediler, müvekkiller ağır cezaevi koşullarında evrakları anlık incelemek zorunda kalıyoruz ve savunma yapamıyoruz, diyorlar, mahkeme buna duyarsız kaldı.
Evrak yığını ile savunmayı etkisiz hale getiriyor. Bu dosyada hiçbir avukatın, hatta mahkeme heyetinin kendisinin dahi tüm dosyayı okuma ihtimali yok. Mahkemenin yarattığı koşullar nedeniyle bu imkânsız. Bu, 'ceza belli, neyin savunmasını yapacaksınız' demektir. Tanıklara soru sorarken de bağımsız davranmıyorlar. Kendi kurgularına uygun cevaplar almak istiyorlar, buna göre soru soruyorlar. Heyet, tarafsız davranmak zorunda.
"Tutuklu yargılanmalarını gerektirir delil yok"
Tutukluluğun devamı kararlarına dayanak gösterilen deliller neler? Bu delilleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mahkeme, tutuklu yargılanmalarını gerektirir deliller olmadığı halde bir cezalandırma şeklinde tutuklu yargılamayı sürdürüyor. Yargılananların cezaevinde rahat savunma yapması, delillere vakıf olması, dosyaya müdahil olması çok zordur. Tutuklu olmaları, savunma hakkını da ihlal ediyor. Savcılık makamı maktu mütalaa sunuyor, mahkeme de kabul ediyor.
Tanık ifadeleri var. Mesela bir tanık, bir kişi hakkında ifade vermiş ama HTS kaydında onun orada olmadığı anlaşılıyor. Buna rağmen o tanığın ifadesi tutuklama gerekçesi yapılıyor. Diğeri, firarileri gerekçe göstererek 'kaçma ihtimali' diyor. 'İlk soruşturma açıldığında ceza gelme ihtimali düşük olduğu için kaçma ihtimalleri de düşüktü, ama şimdi ceza alma ihtimalleri yüksek olduğu için kaçma ihtimalleri de yüksek' diyor.
Mahkeme, ezber ve maktu mütalaalara uygun tutuklamayı devam ettiriyor, çünkü bu siyasetçilerin dışarıda olması demek siyasete devam etmesi demek. Yargılananların hepsi cezaevinden sözlerini söylemeyi sürdürüyor ve toplumda hâlâ karşılığı var. İlk başta söylediğim, tutuklu yargılayarak hem cezalandırmış oluyor hem de aktif siyasi özne olmalarını engelliyor.
"Karar seçim öncesine yetiştirilmek isteniyor"
Duruşma periyodlarının sıklığı sizleri ve yargılanan siyasetçileri nasıl etkiliyor?
Bu çok önemli bir gündem bizim açımızdan. Mahkeme ile çok tartıştık bunu. Yargılamayı etkin ve hızlı yapmak için yapmıyor. Çünkü diyebilirsiniz, uzun yargılama olmayacak, ne güzel! Ama seçim öncesine yetiştirmek istenen bir dosya. İki hafta boyunca sanıkları yorma suretiyle –bir yargılanan söylemişti- bir yargılama yapıyor.
"İki hafta buraya getiriliyoruz, yoruluyoruz. Artık söylediklerini anlayamıyoruz. Cezaevinde tüm zamanımız gelen giden evrakları incelemekle geçiyor" demişti. Bu bir işkencedir. Yasak sorgu yöntemidir. Siz kişiyi yorma suretiyle etkisiz hale getiriyorsunuz. Mahkeme, bize "herkes kendi müvekkili ifade vereceği zaman gelsin" dedi.
Tüm evraklar bir biriyle bağlantılı. Her bir evrakta benim müvekkilimle ilgili bir şey olma ihtimali var. Ben onu görevim gereği incelemek zorundayım. Siz bize suç işletmiş oluyorsunuz, görevi ihmal ettirmiş oluyorsunuz. Ve mahkeme heyeti sadece bu dosya ile görevli, bizim başkaca dosyalarımız var.
"Gizli tanık olayın üstüne sis perdesi koyuyor"
Gizli ve açık tanıklar hakkında neler söylersiniz?
Açık tanıkların beyanlarında yargılananların ne tutuklu yargılanmalarını ne de ceza almalarını gerektirir bir bilgi yok. Mahkeme, lehe tanıkların hiçbirini dikkate almadı. Lehteki tanıklar çok daha fazla ve güçlü tanıklıklar. Mahkeme, tanık beyan verirken aleyhe bilgi varsa delil olarak alıyor, lehimize bilgileri kapsam dışı bırakıyor. Duruşma sırasında lehe olduğunu anladığı anda, 'tamam tamam' diyerek kısa kesiyor, soru dahi sormuyor.
Tanıkların bir kısmı mükerrer yargılamalardan gelen tanıklar. Mükerrer yargılama yasaktır. Bakın hukuka aykırı demiyorum, yasaktır. Birleşme ile gelen tanıklar zaten çok önce beyanlarını vermiş. Ama mahkeme ne yapıyor? 'Gel bir de Kobanî dosyası için ifade ver' diyor. Tanıklık ettiği için cezalandırmadan kurtulmuş tanıklar, 2015'de ifade vermiş. Şimdi tekrar ifade ver dediğiniz zaman, o kişi tekrar cezalandırılma korkusuyla gerçek olmayan şeyler söylüyor. 'E dedikodu bunlar, her yerde konuşuluyor' diyor.
Siz itirafçı olduğunuz andan itibaren artık başka bir mekanizmanın içindesiniz. Güvenilir tanıklık yapma imkânı yok. Bu konuda AYM, AİHM kararları var. Gizli tanık ifadesiyle ceza veremezsiniz, diyor. Delil olmaz demiyor, ama ana delil yapamazsınız diyor.
Tanıkların beyanları, genel afaki bilgiler. Bir kısmı HTS kayıtlarıyla yalanlandı. Çok önemsedikleri tanıklar yargılama konusu yapılan toplantının nerede yapıldığını dahi bilmiyor. Bunu da biz, mahkemenin izin verdiği soruları sorabildiğimiz zaman öğreniyoruz. Savunma tarafı yasadışı olmadığı sürece her türlü soruyu sorabilir. Ama mahkeme, savunma tarafının sorularını kısıtladı. Çapraz sorguda belki de daha fazla yalan bilgiler ortaya çıkabilecekken bunun önünü kesti.
Gizli tanık olmasını gerektirir ne var bu dosyada? Gizli tanıklığın belli kuralları var. Ama Türkiye'de bir tanığa gizli tanık dediğiniz anda ona dokunulmazlık sağlanıyor. Sorgulama, denetleme imkânınız ortadan kalkıyor. Oysa gizli tanığın beyanlarına bakıyoruz, gizli tanıklık yapmasını gerektirir, tehdit altında tutan bir bilgi vermiyor.
Açık tanıklık yapanlardan hiç kimse bir şikâyette bulunmadı. Ne tehdit gördü ne ufak bir zarar gördü. Gizli tanık olarak dinlendiğiniz andan itibaren olayın üzerine sis perdesi koyuyorsunuz. Siyasetçi olarak yargılanıyorsanız yargı onu aleyhinize yorumluyor. Çünkü denetleyemezsiniz. Soru soramıyorsunuz. Mahkeme, naip hâkim atamadan gizli tanık dinledi. SEGBİS'te görüntüsünü ve sesini bozup dinleyebilirdiniz. Naip hâkim olmadan ifade alamasınız. O odada tanığa etki etme ihtimali olan kimse var mı? Yanında polis mi var, istihbarat mı va, biz nereden bileceğiz. Odayı bize göstermek zorundasınız. Aksi halde adil yargılanma hakkı ihlal edilir.
"Bu, 'Barış siyaseti yürütemezsiniz' demek"
Hem kurumsal hem de kişisel olarak davaya katılan müştekiler hakkında neler söylersiniz?
Davaya katılanlar arasında, zaten bu dosyanın delillerini toplayan İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü var. Bu dosyanın hem delillerini toplayıp hem de tarafı olarak müşteki olabilir misiniz? İçişleri Bakanlığı'nın müdahilliği, yargılamanın bağımsız gitmediğinin en önemli göstergelerinden biridir. Bu dosyanın en temel hukuk dışı yanlarından birisi bu. Bu kurumların müşteki olması abesle iştigaldir.
Türkiye Cumhuriyeti'ndeki neredeyse tüm kamu kurumları maktu, aynı kalemden çıkmış bir dilekçe ile müdahillik talep ettiler. Bu nasıl bir organizasyona işaret ediyor? Bu, devletin barış siyaseti yürütmek istememesinin tablosudur. 'Demokrasi siyaseti, barış siyaseti yürütemezsiniz, devletin tüm kurumlarıyla karşınızdayız' demektir. Kurumların kendi mekanizmalarındaki idari işleyiş ile karar verdiklerini düşünmüyorum. Hepiniz müşteki olacaksınız, denilmiş. Onlar da avukatlarına talimat vermiş.
Türkiye'de ilk defa bir dosyada, Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm kamu kurumları, blok halinde HDP'li siyasetçilerden şikâyetçiyiz, dediler. 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili bir iki dosya var, hiçbiri o dosyalarda müdahil değil. O zaman bu dosyada neden müştekisiniz? Bu siyasi yargılamanın, kumpas dediğimiz davanın nasıl büyük bir tablonun ürünü olduğunu görüyoruz.
"Kamuoyu ilgisini azaltan, yargı merciinin tutumu"
Kamuoyu ilgisini nasıl görüyorsunuz?
Mahkemenin yürütülüş şekli kamuoyu ilgisini düşürüyor. Mahkeme, cezaevi duruşma salonunda yapılıyor. Biz bunu kanıksadık ne yazık ki, ama cezaevi duruşma salonunda duruşma yapılması zaten kamuoyuna kısmen kapalı duruşma yapmak demek.
Cezaevine girmek ve iki hafta boyunca tüm gün süren bir duruşma izlemek mümkün mü? Avukatlar, yargılananlar bile bunu yapamazken, dışardan insanların yapmasını beklemek mümkün değil. Cezaevinde duruşma yapmanın amacı da bu zaten. Cezaevi, cezaların infaz edildiği mekândır, yargılama mekânı olamaz. Yargılama mekânı tarafların kendilerini rahat ifade edebileceği, yargılamanın bağımsız, tarafsız yürüdüğünü gösteren mekânlarda yapılır. Kamuoyu ilgisini azaltan şey yargı merciinin tutumu.
TIKLAYIN - Duruşmalara giden yol | 6/8 Ekim 2014 - 25 Nisan 2021
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (1-5. Blok Duruşmalar)
TIKLAYIN - Gerçeği ters yüz eden hukuk
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (6-9. Blok Duruşmalar)
TIKLAYIN - Avukat Özdoğan: Kararlar adliyede yazılmıyor
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (10-11. Blok Duruşmalar)
(DO/SD)