Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde önemli yasal düzenlemelerden biri olan Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı dün görüşülmeye başlandı.
TCK Tasarısı'yla ilgili kamuoyu gündemine sadece "Zina" konusu getirildiği için bırakın Türkiye kamuoyunu, tüm Avrupa, "Zina"nın peşine düştü ve öteki önemli yanlar dikkatlerden kaçırıldı.
Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşmeler başlamadan CHP Genel Başkanı Baykal, AKP'den Gül ve Çiçek'le bir araya geldi. AKP, zinanın suç sayılmasıyla ilgili görüşünden geri adım attı ve "barış" sağlandı.
İlginçtir AKP Meclis Grubu'nun basına kapalı toplantısında konuşan TC Adalet Bakanı Cemil Çiçek, zina konusunu "olmayan bir madde" olarak niteledi.
Avrupa Parlamentosu'nun Strasbourg'daki toplantısında gruplar adına yapılan açıklamalarda TCK Tasarısı'yla zina konusu dışında ilgilenen olmadı.
Üç yüz kırk altı maddelik TCK Tasarısı'na dün öğleden sonra TBMM İnternet sayfasından ulaştım. Sabırla okudum.
"Temel milli yararlara karşı hareket" başlıklı 306. maddenin özellikle gerekçe bölümüne gelince tekrar tekrar okudum.
Peşinen şunu belirteyim. İçten ya da dıştan çıkar elde ederek yazı yazmaya, konuşmaya ve her türlü çalışmaya şiddetle karşıyım.
Ancak son birkaç yılda yaşayarak gördük ki siyasi erki elinde tutanların hoşuna gitmeyen bir şey yazdınız mı, "para alıp yazıyorlar" damgası pat diye vuruluyor.
Şu ana kadar bu iddialarla ilgili bir tek kanıt yok. Kanıt yok, çünkü böyle bir şey yok.
* * *
Bizim için geçerli olamayacak olsa da TCK Tasarısı'nın 306. maddesini birlikte okuyalım:
"MADDE 306- (1) Temel milli yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu nedenle, yabancı kişi veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için yarar sağlayan vatandaşa, üç yıldan on yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası verilir. Yarar sağlayan veya vaat eden kişi hakkında da aynı cezaya hükmolunur.
(2) Fiilin savaş sırasında işlenmiş ya da yararın basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak için verilmiş veya vaat edilmiş olması halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) Suç savaş hali dışında işlendiği takdirde, bu nedenle kovuşturma yapılması adalet bakanının iznine bağlıdır.
(4) Temel milli yararlar deyiminden; bağımsızlık, toprak bütünlüğü, milli güvenlik ve cumhuriyetin anayasada belirtilen temel nitelikleri anlaşılır."
Gerekçe bölümünde, "Madde, genel olarak temel milli yararları korumakta ve bunlara karşı fiillerde bulunmak üzere yarar elde edilmesini cezalandırmaktadır.
"Temel milli yarar" kavramının gerek içerik gerek kapsamı itibarıyla çok geniş olabileceği bilinmektedir. Bu bakımdan maddenin son fıkrası kısıtlayıcı bir ölçüt olarak kaleme alınmıştır.
Bu nedenle, "kanunsuz suç olmaz" ilkesini kabul etmiş bulunan Türk Ceza Hukuku sisteminde "temel milli yarar"a karşı eylemde bulunma maksadının belirlenmesi bazen duraksamalara neden olabilir. Ancak maddenin son fıkrası duraksamaların giderilmesine olanak verecek niteliktedir" denildikten sonra bakınız neler yazıyor:
"... Maddenin ikinci fıkrasında suçun savaş sırasında işlenmiş olması, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal sayılmıştır. Esasen savaş sırasında "temel milli yarar"ın saptanmasında hiçbir zorluk da bulunmaz; zira artık ölçü vardır: Savaş çabalarını ve zaferin kazanılmasını engelleyici her fiil, temel milli yararlara karşı sayılmak gerekecektir.
Keza, bu fıkraya göre, basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak üzere para veya yarar veya vaat kabul edilmiş ise ceza artırılacaktır: Para, yarar veya vaat kabulü suretiyle bugün Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye'ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması gibi."
* * *
Yineliyorum, para ya da yarar elde ederek yayın yapılmasını kabul etmem, karşıyım.
"Yalansa yargıdan döner, diyebilirsiniz." Ancak unutmayalım yargı her zaman normal çalışmaz. 1980 sonrası Türkiye'de pek çok dosya üzerine daha mahkeme başlamadan kırmızı kalemle kararın ne olacağının, ilgili kişilerin kaç yıl hapis yatacağının yazıldığını konuya yakın herkes bilir.
1973 yılında Arif Hasan Tahsin, Askeri Mahkeme'de yargılanırken de karar önceden verilmişti.
Şener Levent ve arkadaşlarına açılan casusluk davası, yargının onurlu isimlerine toslamasaydı neler olmazdı ki?
Düşünebilir misiniz, 306. madde aynen geçer ve gerekçesi de gün gele kanun koyucunun niyeti bakımından kaynak olursa, "Kıbrıs'ta asker sayısı azaltılsın" demek ya da yazmak kişiyi, cezanın yarı oranında artması nedeniyle on beş yıla kadar hapse götürebilir. Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili gündeme gelecek bir çözüme Ankara tüm makamlarıyla karşı çıkarken bir gazeteci aksini savunursa yine hapı yuttu.
Çıkar karşılığı yazmadığını anlatana kadar anası ağlar!
* * *
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz, "açık ve demokratik toplumlarda herkesin özel yaşamına saygı gösterildiğini ve değişikliğin kabul edilmesinin tam üyelik müzakerelerinin başlaması konusunda sorun yaratacağını" söylerken, Yeşil Grup Başkanı Daniel Cohn Bendit, değişikliğin kabul edilmesinin tam üyelik müzakerelerinin başlamasını geciktireceğini işaret edip, "Ben kişisel olarak Türkiye ile müzakerelerin başlaması gerektiğine inanıyorum, ancak bu değişikliğin kabul edilmesinin komisyon raporunu olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum" dedi.
Kısacası TCK Tasarısı'nın sahipleri zina konusunu yem olarak ortaya atıp tasarının bütününün dikkatli bir şekilde ele alınmasını önlemişlerdir.
İnsan haklarına saygılı uzmanlar incelerse daha nice çarpıcı kötü örnekler bulunacağından hiç kuşkum yoktur.
TBMM'nin programına göre her gün çalışmanın ardından 20 Eylül 2004 Pazartesi TCK Tasarısı üzerinde görüşmelerini tamamlayıp oylayacaktır.
Türkiye kamuoyu ve Avrupa, gözünü dört açmalıdır... Yoksa tarihe geçecek bir "hokus pokusla" 12 Eylül'ün izlerini koruyan ceza kanunu tüm dünyanın gözleri önünde geçip yasalaşacaktır. (HH/BA)