Fransa hükümeti önümüzdeki üç ayda kayıtdışı 300 Roman kampının yıkılacağını 29 Temmuz'da açıkladı. Hükümete göre kamplar "kaçakçılığın, son derece kötü hayat şartlarının, çocukların dilendirilerek sömürülmesinin, fuhşun ve suçun yuvası".
Fransa, bu yılın sonuna kadar, ülkede bulunan kayıtsız Romanları "toplumsal düzeni sağlamak" adına sürmeyi planlıyor.
Diğer ülkelerdeki durum şöyle:
Almanya, gelecek yıllar içinde, ülkedeki 12 bin Romanı, Kosova'ya geri göndermeyi planlıyor. Bu nüfusun yarısını Almanya'da büyümüş gençler oluşturuyor.
İsveç'te dilenciliğin suç olmamasına rağmen, hükümet bu yıl dilencilik yaptıkları gerekçesiyle Doğu Avrupalı 50 Romanı sınırdışı etti. Temmuz ayında Danimarka'da Doğu Avrupalı 23 Roman sınırdışı edilirken, aynı ay Belçika'nın Flanders bölgesinden alınan 700 Roman, zorla Valonya bölgesindeki geçici barınma yerlerine taşındı.
Geçen ay, Büyük Britanya hükümeti onlarca Roman aileyi ve gezgin Romanı yasadışı sayıp tahliye edilmesinin yolunu açan yasayı kabul etti.
2008 yılında İtalya, Romanlar için olağanüstü hal ilan etti.
Alınan kararlar "Romanların toplumsal-ekonomik statülerini geliştirme amaçlı Avrupa hükümetlerinin hazırladığı, 10 yıllık, 2005-2015 planının" tam ortasında gündeme geliyor.
Avrupa'da yaklaşık 10 milyon Romanın yaşadığı tahmin ediliyor. Türkiye dışında, nüfusun en yoğun olduğu ülke gayrıresmi tahminlere göre 2 milyon Romanın yaşadığı Romanya.
"Önlemler"
Batılı hükümetlerin aldığı önlemler genelde, AB'nin genişlemesinin ardından daha iyi bir hayat arayışında batıya göç etmiş Doğu Avrupalı Romanları hedef alıyor. Fakat onlar Avrupa vatandaşı olmalarına rağmen AB'nin temel yasalarından "dolaşım özgürlüğü"ne ters uygulamalar ile karşı karşıyalar.
Tahliye kararlarının hedefi altındaki bir diğer grup ise "gezginler ". Bu insanların birçoğu batı Avrupa ülkesi vatandaşı olmasına rağmen gezici bir hayat tarzını benimsiyor ve kültürlerini bu şekilde devam ettiriyorlar.
Fransa'da 300 bin ila 500 bin arası gezginin yaşadığı, Büyük Britanya'nda ise 18 bin Roman ve karavanlı gezgin olduğu tahmin ediliyor.
İnsan hakları örgütlerine göre Batılı politikacılar, Romanların topluma dahil edilmesinin zor olduğu izlenimini vermek için, kendi aralarında gayet farklı, yerleşik ve göçebelerden oluşan Romanlar ve gezginler arasındaki farklılıkları görmek istemiyorlar.
Aaktivistlere göre siyasiler, bazıları Romanlar tarafından işlenen suçları "Romanların toplumsal güvenliğe bir tehdit unsuru olduğu" mesajını vermek adına tüm halka mal ediyorlar. Böylece, Romanların kitlesel tahliyeleri için meşru zemin hazırlıyorlar.
IPS'e konuşan, 20 üzerindeki Roman sivil toplum örgütünün birleştiği komisyonun, Romanya'daki Roman Sivil İttifakı'nın başkanı David Mark, kaçakçılık şebekelerinde yer alan Romanların olduğunu; fakat bu insanların nüfusun yüzde birinden azlık bir kısmını temsil ettiğini belirtiyor. "Sadece bu yüzde birlik kısmın suç işlemesinin ve yetkililerin onları durduramamasından ötürü tüm Romanlar suçlu olarak sunuluyor."
Yasaya göre kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu anlamak için vakaların teker teker incelenmesi gerektiğini hatırlatan Mark, bu insanların yerlerinden sürülmelerinin ve yaşadıkları kampların tahrip edilmesini bütün bir etnik grubun suçlu gösterilmesine dayandığını söylüyor.
Avrupa Roman Hakları Merkezi (ERRC) yöneticisi Rob Kushen, göç alan Batı Avrupa ülkelerinin AB içindeki dolaşım özgürlüğünü daha da kısıtlamak istediğini belirtiyor. Kushen'e göre tehlikeli olan bunun yalnızca Romanların değil tüm AB vatandaşlarının haklarını olumsuz etkileyeceği.
AB yürütme organı, Avrupa Komisyonu ise AB içi dolaşım özgürlüğü hakkını ihlal etmek isteyen üye ülkeleri kınadı. Komisyon sözcüsü Matthew Newman Avrupa Komisyonunun Roman halkının bireysel davalarını tek tek yargılamak üzere olmadığını belirtti ve her hükümetin, her yetkilinin kendi hükmünü vermesi gerektiğini söyledi.
Romanların "topluma dahil edilme"sinin sağlanmasının göç veren ülkelerin sorumluluğu olduğu savunan Fransa hükümeti, göç veren ülkelerin başında gelen Romanya'ya, batıya gerçekleşen göçe karşı tedbir alması için baskı yapıyor.
Fakat Avrupalı yetkililer Romanların haklarını koruyan planlar da geliştiriyorlar. İsveç hükümetinin savunduğu eylem planı, Romanlara ev ve iş verilmesini, eğitim görmelerini garanti altına alıyor. Hükümet ayrıca Roman karşıtı eylemleri araştıracak bir komisyon kurulmasını da öneriyor.
AB hukukunun Romanların haklarına açık ve Avrupa finansmanının da yeterli olduğunu savunan Mark, ulusal hükümetlerin sorumsuzluğundan ötürü Roman halkı için kalkınmanın bir türlü somutlaşamadığını söylüyor.
Birçok sorunu, AB üyesi ülkelerin eldeki kaynakları kullanmak istememesiyle ilişkilendiren Kushen, ülkelerin sorunun ne kadar büyük olduğunu göremediklerini belirtiyor. "Avrupa Komisyonu, üye ülkeleri Romanlar hakkında bilgi toplamaya zorlamalı ki yasalar bu bilgiler ışığında hazırlansın. Komisyon fonların Romanlar için kullandığından emin olunacağı, en azından haklarının ihlal edilmeyeceği koşulların sağlanması için baskı yapabilirdi."
Batılı hükümetlerin son önlemlerini tehlikeli olarak tanımlayan Kusher, yarattıkları "zulmün", kapsamlı AB toplumsal içerme projesi ile iyi günlerle sonuçlanacağını umuyor.
Mark daha kötümser: "Biz Romanlar, her zaman eziyet çekiyoruz. İlk adım olarak Nazilerin insanlık dışı uygulamaları bir klişe yarattı. Romanları 'toplum-dışı' olarak sınıflandırdılar. Politikacılar bugün bu klişeleri siyaset malzemesi olarak kullanıyor. Bu gerçekten büyük bir tehlike." (CC/AM/TK)
IPS'te yayınlanan Claudia Ciobanu'nun haberini, Avi Mizrahi Türkçeleştirdi.