Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’ndan Nils Muižnieks Olağan Üstü Hal (OHAL) kapsamında yürülüğe sokulan 667 No’lu Kanun Hükmünde Kararname konusunda derin endişeleri olduğunu belirtti.
Kararnamede öngörülen tedbirlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) uygunluğunun şüpheli bulunduğu maddeleri sıralayan Muižnieks, 30 günlük hakime erişimsiz gözaltı süresinin uzunluğuna dikkat çekti.
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) 15. Madde kapsamında askıya aldığına dair Avrupa Komisyonu’na yaptığı bildiriyi teyit eden Muižnieks, Türkiye’nin OHAL ilan etme hakkını ve bu bağlamda sözleşmeden sapma hakkını sorgulamadığını belirtirken bu tarz sapmaların sınırsız olmaması gerektiğine dikkat çekti.
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM] olağan üstü hal sırasında alınan tedbirlerin [...] sözleşmeye uygun olup olmadığına karar verme konusunda en üst yetkili olmaya devam eder. Mahkeme’nin bu hususta dikkate aldığı kriterlerden biri de sözleşmeden sapan tedbirlerin yalnızca durumun zaruretinin gerektirdiği düzeyde tutulmasıdır.
Ölçülülük ilkesi kararnamedeki tedbirler için de geçerli
“AİHM tarafından denetlenen gereklilik ve orantılık [prensipleri] bu gibi durumlarda tabii ki değişikliğe uğrar fakat toptan uygulamadan kaldırılmaz ve yukarıda bahsi geçen karaname kapsamındaki tedbirler için geçerlidirler.”
Örnek olarak Muižnieks, AİHM’in geçmişte de Türkiye’nin olağan üstü hallerde aldığı tedbirleri inceleme fırsatı bulduğunu ve sözleşmeden sapma yapılmasına rağmen, bir şüpheliyi 14 gün veya daha uzun süre bir hakime erişimi olmadan gözaltında tutmanın durumun zaruretinin bir gerekliliği olmadığını tespit ettikleri durumlara dikkat çekti. Mahkemenin 18 Aralık 1996 Aksoy davasında olduğu gibi, bu gibi gözaltı durumlarında kişlilerin hakime erişimden mahrum bırakılmasının onları özgürlük haklarına keyfi müdahelere karşı savunmasız bırakmanın yanı sıra işkence olarak da değerlendirebileceğine dikkat çekti.
"30 günlük gözaltı süresi çok uzun"
“[...] Bu yüzden mevcut kararnamenin hakim erişimi olmadan 30 günlük gözaltı süresine yetki tanıması özellikle dikkat çekici. Bu süre son derece uzun ve [...] sadece darbe teşşebbüsüne karışmasından şüphelenen kişilere değil, terörist aktiviteler ve organize suçlara karıştığından şüphelenen herkes üzerinde uygulanacak."
Türkiye’de bu tedbirlerin praktikte uygulanmasıyla ilgili endişelerini dile getiren Muižnieks, 2013’ de İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi’nin Türkiye’yle ilgili “hürriyetten mahrumiyetin başlangıcından itibaren işklence ve kötü muammeleyi önleme amacıyla bir avukata ulaşımın Türkiye’ de tüm vakalarda olamadığı” tespitine dikkat çekti.
Sözleşme maddeleriyle uyumu şüpheli tedbirler
Kararnamenin daha birçok yönden AİHS'le ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle uyumluluğunun şüpheli olduğunu belirten Muižnieks aşağıdaki noktalara dikkat çekti:
* Adil yargılanma hakkını özünde etkileyebilecek, gözaltına alınan kişiler için avukat ve müvekkil arası gizlilik de dahil, avukata erişim hakkına getirilen sınırlandırmalar ve ziyaret haklarının sınırlandırılması (Madde 6)
* Kararnamenin içeriğinin aadece darbe teşebbüsünün değil genel olarak hem tüzel ve gerçek kişiler hususunda teröre karşı mücadeleyi de kapsaması, kararnamede bu hususta öngörülen cezalandırmaların sadece terörist bir organizasyona üye ya da ait olma durumunu değil bu gibi örgütlerle irtibat kurma durumu için de geçerli olması (Madde 1,2,3 ve 4)
* Anayasa Mahkemesi ve yüksek mahkemelerin hakimleri de dahil, hakimleri azletme hususunda hiçbir delile dayanan gereklik öngörmeyen basitleştirilmiş prosedürler (Madde 3)
* 1125 dernek, 104 kurum, 19 sendika, 15 üniversite, 934 özel okul ve 34 özel sağlık kurumunun acil kapatılması ve kararnamenin diğer kuruşların tasfiye edilmesine yönelik basitleştirilmiş idari prosedürler öngörmesi (Madde 2)
* Mahkeme kararı olmaksızın, soruşturulan ve yargılanan kimselerin pasaportlarının otomatik iptali (Madde 5)
* Sadece kişileri değil ailelerini de etkilemesi muhtemel; devlet kurumları ve terörist organizasyon üyesi ya da bunlarla iletişimde olduğundan şüphelenen kimseler arasındaki kira sözleşmelerinin iptali tedbirleri (Madde 8)
* Kararnamenin kapsamında hareket eden tüm idari yetkililer için hukuksal, idari, cezai ve finansal cezasızlık öngörmesi (Madde 9) ve
* İdari mahkemelerin hukuksuz bulsalar dahi bu tedbirlerin uygulanmasını engelleme yetkilerinin bulunmaması (Madde 10)
Yukarıda bahsi geçen özellikle son iki maddenin kararnamenin keyfi uygulanmasının önüne geçilemez kıldığına değinen Muižnieks, bu sapmaların belki 15 Temmuz darbe girişimi ışığında askeri personel için yerinde olabileceğini fakat bazı gerçek ve tüzel kişiler için geri dönüşü olmayan zararlara neden olabileceğini belirtti.
Muižnieks daha önce Fransa’nın da olagaüstü hal uygulaması kapsamında aldığı tedbirleri “gereklilik, orantılılık ve uygunluk” prensipleri yönününden eleştirdiğini belirtirken, Türkiye’yi de Fransa’nın bu eleştiriler doğrultusunda durumu geliştirmek için yaptığı gibi, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü koruyacak ve bunların suistimal edilmesini engelleyecek önlemler almaya çağırdı. (DG/EKN)