Bugün pek çok Avrupalı şirket sosyal sorumlulukları özendirici , sosyal ve
çevresel baskılara cevap olabilecek stratejiler geliştirmektedir.
1993 yılında Başkan Delors, güçlü bir Avrupa iş ağı oluşturulması ile başlayan
ve 2000 yılında Avrupa Konseyi’nin Lizbon’da şirketlerin hayat boyu
öğrenme ve en iyi uygulamaları konusunda bir sorumluluk üstlenmeleri ve bu
sosyal sorumluluğun geliştirilmesi, fırsat eşitliği, sürdürülebilir gelişme
konuları işlenerek Avrupa Birliği’nin gündemine Sosyal Sorumluluk ile
girmiştir.
Yönetmelikler ve yasal zorunlulukların dışında şirketlerin sosyal gelişim
standartlarını, çevre koruma ve temel hakların korunması, şeffaf yönetim, tüm
hissedarların kalite ve sürdürülebilirlik konularında standartlar geliştirerek
uygulamaya koymaları sosyal sorumluluğun belkide temelini teşkil etmektedir.
Avrupa Birliği’nin kabul ettiği çerçeve dokümanda, şirketlerle yeni bir
sosyal diyalog başlatılması ve bir işbirliği içinde, fırsat eşitliği,yönetim
değişiklikleri,ulusal ve yerel seviyelerde ekonomi, sağlık ve sosyal boyutun
geliştirilmesi ve korunması ile küresel boyutta çevrenin korunması ve temel
haklara saygı yeralmaktadır.
Sosyal Sorumluluk kavramının temel ilkelerini bunlar oluşturur. Sosyal
sorumluluk sadece büyük ölçekli çok uluslu şirketler tarafından uygulansada
aynı zamanda bu sorumluluk küçük ve orta ölçekli şirketler ve kamu
kuruluşlarınında yönelmeleri gereken bir alandır.
27-29 Kasım 2001 tarihlerinde Brüksel’de Avrupa Birliği dönem
başkanlığını yürüten Belçika’nın evsahipliğinde AB Sosyal Bakanlığı’
nın düzenlediği 1. Sosyal Sorumluluk Konferansı’nda gözlenen Avrupa
Birliği’nin Sosyal Sorumluluk kavramına olumlu yaklaştığı ve bunu da
Lizbon Konferansında kabul ettiği ‘’Yeşil Doküman’’ ile
kanıtlamıştır. Rekabet edici ve dinamik bilgi esaslı bir ekonomi yeni dünya
düzeninde sürdürülebilir büyüme, yeni iş imkanları daha iyi sosyal gelişmişlik
için gereklidir. Bu çerçevede AB’nin amaçı çerçeve dokümanını kabul
ettiği Sosyal Sorumluluk içinde hem kendi bölgesinde hem dünyada daha şeffaf
yönetim ile yaşanmış deneyimlerin paylaşıldığı yenilikçi uygulamaların
özendirilmesi olduğu anlaşılmaktadır.
SOSYAL SORUMLULUK
Sosyal Sorumluluk daha temiz bir çevre ve toplum için şirketlerin gönüllü
esaslı katkılarını koydukları bir kavram olup, kalite ya da çevre yönetim
sistemleri ile gönüllülük bağlamında benzerlik gösterir. Dünya daki
yaklaşımlara bakıldığında da gelecek yıllarda Sosyal Sorumluluğun ISO( Uluslar
arası Standart Kuruluşu) bünyesinde bir standart ile küresel dünyamızda
şirketlerin kullanımına sunması kaçınılmaz olacaktır.
Sosyal Sorumluluk, Avrupa’da ortak değerlerin temel haklar kısmına da
adapte edilerek, Avrupalı şirketlerin sosyal sorumluluklarını tanımaları ve
daha net olarak bu kimliğin bir parçası olduklarını düşünmelidirler.Bu kimlik
ve sorumluluk, çalışanlardan başlayarak tüm hissedarlar ve ortaklara yansıyarak
işin başarısını etkiler.
Bu gelişmeler aslında Avrupalı vatandaşların ve hissedarların değişen dünya
düzeninde şirketlerin rolu olduğu gerçeğini ortaya çıkarır.
Göteburg’daki Avrupa Konseyi toplantısında kabul edilen Avrupa’nın
Sürdürülebilir Gelişim Stratejileri’ne bu doğrudan bir mesaj
niteliğindedir. Böylelikle uzun dönemde ekonomik büyüme, sosyal gelişmişlik ve
çevre korunması elden ele sürecek bir prosesin parçasıdır.
Sosyal sorumluluğun ivme kazanmasında pekçok etkin faktör yeralmaktadır.
Bunlar içinde yeni düşünceler ve beklentiler ile yerel idareler ve
yatırımcıların, vatandaşların küreselleşme içindeki konumları, beklentileri ve
büyük ölçekli değişimler sayılabilir.
Ayrıca, tüketici ve yatırımcıların kurumsal ya da birey olarak yatırım
kararlarında giderek sosyal kriterlerin öneminin artması, ekonomik
faaliyetlerin giderek çevreye zarar verir duruma gelmesi karşında artan
kuşkular,iş faaliyetlerindeki şeffaflığın teknolojik imkanlarla herkese yansıma
ihtiyaçı da yeralmaktadır.
Sosyal Sorumluluğun tanımında, şirketlerin sosyal ve çevre ile ilgili
kaygıların iş operasyonu içindeki doğrudan ve dolaylı tüm hissedarların gönüllü
olarak yönetime entegrasyonudır.
Sosyal olarak sorumlu olmak sadece sadece hukuki ve mevzuatlar açısından tüm
gerekliliklerin yerine getirilmesi anlamını doğurmamaktadır. Çevre sorumlu
teknolojiler kullanıldığı yatırım deneyimlerinde yasal sorumlulukları yerine
getiriliyor olmasının yanısıra rekabet gücünü artırıcı bir kuvvet
oluşmaktadır.
Sosyal alan, eğitim, çalışma koşulları, işveren-işçi ilişkileri doğrudan üretim
üzerinde etkili olmaktadır. Bu süreç verimlililiği etkiler. Rekabetin
artırılması konusunda bu yeni yönetim şekli aynı zamanda rekabeti artırıcı bir
güçtür.
Sosyal Sorumluluk , yasal mevzuat ile yerdeğiştirilebilen bir kavram değildir.
Çevre ve sosyal haklar konusunda mevzuatı olmayan ülkelerde, amaç düzenli
yönetmelik ve hukuki mevzuatın oıluşturulması ve sonrasında Sosyal Sorumluluk
uygulamalarının sağlanmasıdır.
Mesela, finans kuruluşların, sosyal ve çevre ile ilgili kontrol listeleri
kullanmaları ve bir değerlendirme yapmaları şirketlerin yatırımları üzerinde
etkili olabilmektedir. Tanınan bir sosyal sorumlu firma, aynı zamanda atık
borsasında bir endeks olarak şirketin finans konusundaki avantajını
artırabilir.
Yine Dow Jones Sustainable Endeksi 1993’den beri %180 büyüyerek , Dow
Jones Global Endeksinin %125 büyümesi ile birbirleri ile rekabet eder hale
gelmiştir.
Bunun gibi daha iyi ölçüm kriterlerinin oluşturulması sosyal sorumluluğun işin
verimliliğine etkisi incelenmelidir. Avrupa Birliği genel çerçeve programlarına
ve araştırmalara açık olup yeni teknolojileri bu anlamda kullanmayı özendirmek
istemektedir.
Türkiye’de ki şirketlerin Avrupa Birliği süreçlerini takip etmeleri
anlamında bu konuyu programına almaları ve Sosyal Sorumlu projeleri
desteklemeleri aynı zamanda kendi toplumları ve şirketlerinin uzun dönemli
rekabet güçleri için önemli bir katkı olacaktır.
Şafak ÖZSOY
TULIP
Istanbul Soroptimist Klubu Başkanı
http://www.tulipconsultants.com