Fransa'da Avrupa Anayasası ile ilgili zorunlu anayasa değişikliğinin mecliste kabul edilmesinin ardından anayasa referandumu kampanyası gerçek anlamda başladı.
"Evet" kampında Sol'dan Yeşiller, Sosyalist Parti ve Radikal Sol Parti, Merkez sağdan ise "Cumhurbaşkanlığı için Çoğunluk Birliği (UMP) ile eski De Gaulle'cüler ve Fransa Demokrasi Birliği (UDF) yer alıyor.
"Hayır"cılarsa aşırı sağcı Jean Marie Le Pen'in Milli Cephesi, Troçkistler, ve Komünist Parti'den oluşuyor.
Bütün bu partiler bugüne kadar hiç böylesi net bir şekilde Avrupa'dan yana ortak tavır almamışlardı.
Roma Anlaşması'nın imzalandığı dönemde, De Gaulle'cü hareketin önemli bir kısmı ve bazı sosyalistler karşı bir tavır içindeydiler. Altılar Avrupası'nın İngiltere'nin katılımıyla genişletilmesiyle ilgili referandumda ise sosyalistler çekimser kalmış ve oy kullanmamayı önermişti. Maastricht anlaşması referandumunda ise Yeşiller ve bir çok De Gaulle'cü açıkça "hayır" demişti.
Bu kez Sosyalist Parti ve Yeşiller parti içi referandumdan geçerek "evet"de karar kıldılar. Böylece bu partilerin resmi kanalları Avrupa anayasasından yana tavır aldılar. Tarihsel olarak Avrupa yandaşı olan Merkezcilerin (UMP) tavrı sürpriz değil elbette.
UMP de, geçtiğimiz günlerde, parti kongresinde, evet kararı alarak kampı tamamladı. Kuşkusuz "solun eveti-sağın eveti" gibi ayrımlar yapılıyor ama sonuçta herkes evet'ten yana.
Bu durumda, Avrupa Anayasası'nın çoğunlukla kabul edilmesi beklenebilirse de Parlamentonun neredeyse danışma meclisi düzeyine indirildiği ve Cumhurbaşkanına önemli yürütme yetkileri veren Fransız cumhuriyet rejiminde, partilerin ağırlığı diğer Avrupa ülkelerine göre daha az olduğunu akılda tutmak gerekiyor.
Özetle; referandum benzeri seçimlerin sonuçlarını önceden kestirebilmek hiç de kolay olmuyor.
Üstelik evet yanlıları, birbirine benzemez-kural dışı olduğu için etkili, protestocu-muhalif oluşu nedeniyle tehlikeli ve evet yanlılarının aksine hiç bir uyum ve mantık birliği göstermek zorunda olmadığı için tehdit edici bir özellik taşıyan "hayır" kampıyla boğuşmak zorunda.
Hayır yanlıları evet kampının hatalarının-eksikliklerinin yanı sıra ve özellikle birbiriyle çelişen hoşnutsuzlukların, hiç kuskusuz meşru nedenlere dayanan endişelerin, nostaljik vehimlerin ve ütopyaların toplamından güç alıyor. Hayır kampının ne ortak bir proje oluşturmaya ne de birlikte hareket etmeye ihtiyacı var.
Hayır kampı, birbiriyle hiç bir benzerlik göstermeyen, birbirinden köklü bir şekilde ayrılan en az altı bileşenden oluşuyor.
En başta, hiç kuşkusuz, Avrupa düşüncesine düşman milliyetçi, popülist ve yabancı düşmanı (xénophobe), aşırı sağcı Jean Marie Le Pen ve partisi yer alıyor. Bu hareketi, Philippe de Villiers'in temsil ettiği her türlü iktidar paylaşımını Fransa'nın yok edilmesi, her türlü entegrasyonu kapitülasyon olarak gören souverenist hareket izliyor.
Bu ikisi, 19. yüzyıl Fransa'sını özlüyor olsalar da "evet"in en doğal ve mantıklı rakipleri. Hayır kampının öteki ucunda ise Troçkistler, Attac ve çevresi, Komünist Partisi ve eski içişleri bakanlarından Jean-Pierre Chevenement taraftarları (Chevenemenistler) yer alıyor. Onlar için Avrupa Birliği liberalizmin bir aracı, Avrupa birliği anayasası da küreselleşmenin, liberalizmin anayasası.
2004 yılında yapılan bölge seçimlerine ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine ortak giren ve her iki seçimde de hezimete uğrayan, her iki meclisten silinen Troçkistler, referandumu yeniden politika sahnesine çıkışın bir aracı olarak görüyorlar. Hayır'ın zaferinin solun yeniden yapılanmasını hızlandırabileceğini düşünüyorlar.
Komünist Parti için ise "hayır" kendisini sosyalistlerden politik olarak ayırt etmenin bir aracı. Chevenemenistlere gelince, solda yer bulmakta oldukça zorlanıyorlar.
Bütün bunlara yeni bir grup daha eklendi: Türkiye karşıtları. Bunların mücadelelerinin anayasa referandumuyla hiç bir ilişkisi yok. Tersine bu anayasa üyelik koşullarını netleştiriyor ve denetim mekanizmalarını güçlendiriyor. Ama bu grup diğer tüm siyasi grupları etkiliyor ve milliyetçiliğin yükselmesine neden oluyor.
UDF ve UMP'nin tabanının hatırı sayılır bir kesimini, ve hatta sol tabanın yalpalamasına neden oluyor.
Üstelik bu Türk-Osmanlı karşıtlarının arasında evet'çilerin Valery Giscard d'Estaing (eski cumhurbaşkanı-merkezci), UMP'nin yeni başkanı Nicolas Sarkozy, UDF başkanı François Bayrou gibi isimlerinin de yer alması, sosyalist solun önemli isimlerinden Laurent Fabius'un da bunları, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili stratejik nedenlerle desteklemesi "evet kampı"nın doğal yandaşlarının da dağılmasına yol açıyor.
Buna bir de 62 milyon memnuniyetsiz Fransız'ın, referandumu hoşnutsuzluğunu gösterme aracı olarak kullanmayı yeğlemesi olasılığını eklersek sürpriz hiç de sürpriz olmayabilir. (SŞ/BA)