Bu yıl Atina'daki Avrupa Sosyal Forumuna (ASF) Yunanistan Komünist Partisi katılmadı. Önce bunu örnek alarak sosyal forum-siyasal hareketler arasındaki ilişki konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?
ASF ile aynı tarihlerde Atina'da anarşistler ve solun bazı uç grupları kendi forumlarını düzenledi. Yunanistan Komünist Partisi'nin katılmayışı yeni bir durum değil.
Seçimlerde çok oy almalarına karşın sosyal forumlara ve Avrupa'ya yaklaşım tarzları farklı, zaten Avrupa Sol Partisi içinde değiller. Atina'daki forum geniş kapsamlı, herhangi bir gruba ait olmayan, Avrupa düzeyinde sosyal forumlarla bağlantısı olan, devamlılığı temsil eden bir sosyal forumdu.
Komünist Partinin katılmaması Yunan solu için gelenekselleşmiş bir durum. Ama bu forum da en geniş hareketleri kapsama alanına sahip, ikisini mukayese etme şansı yok.
Forumun gidişatı konusunda halen tartışmalar sürüyor. Sosyal forumlar 2001'de Porto Alegre'den bu yana beşinci yılını doldurdu ve bu beş yıl içinde önemli bir işlevi yerine getirdiler. Siyasetle aralarındaki gerilim başka bir boyuta taşındı.
ASF siyasi partileri entegre eden bir forum. Ancak bu yıl Latin Amerika'da, Caracas'ta Chavez'in siyasi partiler ve sosyal örgütlerle birlikte çağırılmasında gördüğümüz gibi siyaset bu işin içine bulaşmış.
Yeni dönemde sosyal forum, sosyal hareketler ve siyasi partiler arasındaki gerilimi değerlendirebiliriz. Mart sonu Nisan başı Fransa'da İlk İş Yasası- CPE'ye karşı yapılan gösteriler de bu tür bir harekettir. Hareket öğrencilerle emekçileri içeriyordu.
Ama hareket içinde Fransız Sosyalist Partisinden, 4. Enternasyonal Fransa seksiyonu Devrimci Komünist Birliği gençlik örgütü JCR dahil olmak üzere baz liberterler de önemli roller oynadı. Artık siyaset ve sosyal hareketler arasına daha sağlıklı ilişki kurulacağı döneme giriliyor.
Bu anlattıklarınızdan hareketle ASF'nin bundan sonraki gündeminde neler olabilir?
Forumda Boris Kagarlitski ile görüştüm. Rus delegasyonundan 200 kişi ASF'ye katıldı ve bu katılım önemliydi. Önümüzdeki dönem Doğu'da bir forum yapma ihtimali var. Bu da foruma değişik bir boyut kazandıracak. Böyle bir forumda ÖDP mutlaka aktif olarak yer alacaktır.
2003'de Haydarabad'da toplanan Asya Sosyal Forumu yapılmıştı. Doğu bloğu ülkelerini içeren bir forum bu ülkelerde kapitalizmin yarattığı tahrifatı, onun sosyal siyasal yanlarını daha çok öne çıkacaktır, onlar da kendi sorunlarını dile getirecek.
Başından itibaren forumun yapıldığı ülkeye has dil, forumda belirleyici oluyor. Latin Amerika'daki forumlarda savaş karşıtı harekete buradaki kadar önemli değil. Herkes kendi derdini esas alarak hareket edecek, bunu doğal karşılamak lazım.
Forumun konuları hazırlık toplantılarında belirleniyor, bundan sonraki ASF için konuşmak erken ancak, bu yıl sosyal-siyasal açısından önemli gelişmeler oldu. Brezilya seçimi, Berlusconi'nin devrilmesi, önümüzdeki yıl Fransa'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve tüm bunları birlikte düşünerek forumun toplantılarda bu gelişmelere gündemini belirleyebilir.
4. ASF'ye katılımı nasıl buldunuz?
Daha önce Fransa'daki 3. ASF'ye katıldım. İngiltere'de savaş karşıtı hareket gündemi belirlemişti. Fransa'da ise katılım yoğun ve çok yönlüydü. Atina'da ise Yunanistan'dan yeteri kadar katılımcı olmadığı söylenebilir. Belki de onları alevlendirecek bir konu, dert bulunamadı.
Kıbrıs'ın geleceği üzerine geniş katılımlı bir panele katıldınız. Panelde konuşulanları özetler misiniz?
Kıbrıs konulu toplantı Güney Kıbrıs Sosyal Forumu'nun da katılımıyla sonradan genişletildi. Güney Kıbrıs Sosyal Forumu büyük miktarda AKEL'in denetimi altında. Sosyal forum denebilir mi bilmiyorum. Zaten AKEL'in de güneyde üçte bir oranında oy aldığı düşünülürse olağan karşılanabilir, büyük bir parti. Seminerde ilk konuşmacı neredeyse bize hükümetin görüşünü iletti. Sosyal forumun özüne, ruhuna aykırı bir şey.
Biz bugüne kadar ÖDP olarak Kıbrıs konusunda çok hassastık, bir dizi toplantı yaptık, bunlarda sesi duyulmayanların Kıbrıs'taki ilericilerin sosyalistlerin sesinin duyulması için aracı olmaya çalıştık. Ancak bu sefer deplasmana çıktığımız için açıkçası kendi görüşümüzü rahatlıkla dile getirebildik.
Kuzey'de son 5 yılda önemli değişikliklerin olduğunu, bunlar yeterli olmasa da başlı başına Denktaş'ın gitmesinin bile önemli bir husus olduğu kanısındayım. Ancak Güneyde AKEL'in desteklediği Papadopulos yönetimimin bu yeni duruma intibak etme kapasitesinde olmadığını, yeni sorunları anlamaktan aciz olduğunu belirttik.
Bunun için partiler düzeyinde alışveriş yerine doğrudan sendikalar, kadın ve gençlik örgütleri, sivil inisiyatif aracılığı ile iki toplumu kaynaştırmak, "mülkiyet temeli üzerinden" değil kelimenin gerçek anlamıyla birlikte yaşama iradesi olup olmadığı üzerinden bir tartışma yürütmek gerektiğini söyledik ve bu iradenin de yönetimde bulunmadığı belirttik.
İlginç olan şuydu: Benden sonra söz alan Güney Kıbrıs'tan bir üniversite hocası Stavros Tombazos, açıkça alıntılarla, kaynak göstererek Papadopulos'un eli kanlı biri olduğunu ve kesinlikle çözümden yana olmadığın gösterdi.
Ondan sonra söz alan Yunanistan'dan konuşmacı da Kıbrıs'ta Kıbrıs Rum burjuvazisinin, ki esas olarak egemen olan o, onların pozisyonunu değerlendirdi. 1974'ten bugüne geçen 32 sene var, yeni dönemde meseleyi daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir rejim açısından ele aldık ve yeni bir mücadele alanının gerekliliğini tespit ettik.
Kıbrıs'ta gün geçtikçe çözüm zorlaşıyor. Çözüm için gereken zamanın bedelini genç kuşaklar ödüyor. Kıbrıs konusu Avrupa Sosyal Forumunda ilk kez yer aldı ve geniş katılım oldu. Bu, konuya duyarlılığın olduğunu gösteriyor. Sol çevrelerde işgal seviyesinden bakışın değiştiğini gördük, ve bu önemli bir gelişme.(ÖG/EZÖ)