1989 yılında Suriye’nin Halep kentinde doğan Hovig Keşişyan, kendini Antepli olarak tanımlıyor: “Halep’te doğdum ama kendimi Antepli bilirim. Halep’te de nerelisiniz diye sorduklarında ‘Antepliyiz’ derdik. Başka Antepli arkadaşlarım da vardı. Bana, ‘Sen 18 ayar Anteplisin, biz 24 ayarız!’ derlerdi. Çünkü onlar hem anne hem baba tarafından Antepli. Benim annem ise Sivaslı.”
Aynı ismi taşıdığı dedesi, 1913’te Antep’te doğmuş. Dedesinden kalan günlükte şöyle yazıyor: “Antep Eblahan’da doğdum. Eyuboğlu Camii’nin yakınlarında bir yerde.”
Ailesinin “Antep’e gitme, başına bir iş gelir” uyarılarına rağmen her yıl atalarının doğduğu topraklara gelen Hovig Keşişyan ile eski bir Antep evinde buluştuk, Antepli ve Ermeni olmak üzerine konuştuk.
“Dedem Surp Asdvadzadzin’de vaftiz olmuş”
Hovig Keşişyan ve ailesinin evinde hâlâ Türkçe konuşuluyor: “Bu bize Antep’ten kalma bir miras. Kültürel zenginlik olarak görüyoruz. 2015 yılında ilk kez Antep’e geldim. Buralıyım. Köklerimin ve bağımın burada olduğunu düşünüyorum.”
“Dedem ve babam Anteplilerin çok zengin tarihe sahip, köklü bir halk olduklarını söylerlerdi” diyen Keşişyan, anılarını şöyle anlatıyor:
“Halep’te Antepli Ermenilerle ilgili kitap ve materyaller bulunabiliyor. Orada da Antepli olmayı yaşatmışız. Halep’te bir insan uyanık, meslek sahibi ve zekisiyse ‘Bu Antepli mi?’ diye sorarlar. Bu, Antep’e altıncı gelişim. Tarihçi-yazar Murad Uçaner ile tanıştım ve onun sayesinde şehrin tarihini öğrendim. İlk gelişimde Kurtuluş Camii’ni yani Surp Asdvadzadzin Kilisesi’ni gördüğümde oraya çekildiğimi, psikolojik olarak oraya ait olduğumu hissetmiştim. Sonradan öğrendim ki, dedem 1914’te Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nde vaftiz olmuş.”
100 yıl, dört nesil, üç ülke
Antep’e her gelişinde nostaljik bir hüzün yaşadığını aktaran Keşişyan, 1915’i ise şöyle anlatıyor:
“Diyorum ki 1915 olaylarını yaşamasaydık, Halep’e göçmeyecektik. Halep’te de 1915 gibi bir durumu yaşamayacaktık. 1915 olmasaydı bugün Suriye’de yaşananlardan dolayı mağdur olmazdık. Ve her geldiğimde bizimkilere de kızarım. Keşke bizimkiler de Müslüman olsaydı da burada kalsaydık!
"Çünkü bir travma yaşadık. Şu anda dördüncü nesiliz. Dedemin babasını biliyoruz, ondan öncekileri bilmiyoruz. Dedem Antep doğumlu, babam ve ben Suriye doğumluyuz. Oğlum Ermenistan doğumlu. Dört nesil, üç farklı ülke... 100 yılda üç ülke değiştirmek ne demektir? Buraya her geldiğimde bir acı hissediyorum.”
Ailesinden Antep’e gidip gelen bir tek Keşişyan var. Hatta annesi, her gelişinde başına bir iş gelecek diye huzursuz oluyormuş. “‘Gitme oğlum, ne işin var? Tehlikeli olabilir. Başını ağrıtırlar. Avrupa’ya git, neden Antep’e gidiyorsun? Olmuş, bitmiş. Kapanmış defterleri açma gibi’ şeyler söylüyorlar. Bey Mahallesi beni çekiyor. Eski Ermeni Mahallesi. Tarih kokan yerleri seviyorum. Hele bu tarih ailemin, atalarımın ve dedemin tarihi ise ondan koparılmak istemiyorum. Antep’te kalmayı, burada yaşamayı isterdim. Oğlumda da Antepli ruhu olsun isterim. O da ataları gibi burada yaşasın.” (CÖ/TY)