İnsan hakları savunucusu Şanar Yurdatapan Başbakanlık'a bir dilekçe göndererek, bugüne kadar karşılaştıkları yasadışı uygulamaya bundan sonraki duruşmalarda son verilmesini, olayla ilgili sorumluların da cezalandırılmasını istedi.
Şanar Yurdatapan, 7 Eylül 2001 tarihindeki karar duruşmasına geniş bir katılım olacağını belirttiği dilekçesinde şu görüşlere yer verdi:
"Ortada Anayasal bir hakkın zorla engellenmesi vardır ve olayın küçümsenmesi mümkün değildir. Daha mürekkebi bile kurumamış bir Başbakanlık genelgesiyle alay edercesine bu olaya neden olan kişiler ve önceden haberi olduğu halde -en hafif olasılıkla- gereken önlemleri almayan Genelkurmay Başkanlığı hakkında idari soruşturma açılmasını ve suça azmettirenlerin cezalandırılmasını bekliyoruz.."
"Düşünceye Özgürlük - 2000" adlı kitapta yer alan 2 yazı nedeniyle, Cengiz Bektaş, Yılmaz Ensaroğlu, Siyami Erdem, Vahdettin Karabay, Ömer Madra, Etyen Mahcupyan, Lale Mansur, Atilla Maraş, Prof. Ali Nesin, Zuhal Olcay, Hüsnü Öndül, Yavuz Önen, Erdal Öz ve Salim Uslu ile birlikte 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan Şanar Yurdatapan'ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Başbakanlık makamına gönderdiği dilekçelerin tam metni şöyle:
" Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu,
Genelkurmay Başkanı,
ANKARA
Özü: 23.05.2001 tarihinde Gen.Kur.Ask.Mahkemesindeki duruşmamızda "Aleniyet ihlali" hakkında.
23.05.2001 günü saat 09:30'da 2001/309 esas sayılı davada yargılanmak üzere, avukatlarımızla birlikte topluca Ankara'ya geldik. Ankara'daki ve diğer yerlerden gelen sanıklarla da saat 09:15'te binanızın giriş kapısı önünde buluştuk. Burada bazı gazeteciler ve kameralar görüntümüzü alırken müdahale başladı. Kameralara engel olundu, yarbay rütbeli bir görevli, çekilen filmlerin alınmasını emretti. Gazeteciler hayli sert bir şekilde içeri çekilip, filmleri alındı ya da çekilen video görüntüleri zorla sildirildi.
Oysa çekimler kapınızın dışında, herkesin gelip geçtiği caddede yürürken yapılmıştı. Genelkurmay binasının cümle kapısı görüntüsünün "Devlet Sırrı" olmadığı açıktır. Bu görüntülere el konmasının "Görüntü olmazsa basına geniş olarak yansımaz" mantığından doğduğu ve bunun da toplumun haber alma özgürlüğünün kısıtlanması olduğu da aynı derecede açıktır.
Duruşmaların aleniyeti, izleyicilerin -hiçbir gerekçe gösterilmeksizin- salona alınmamasıyla bir kez daha kısıtlandı. Önce yalnızca sanıklar ve avukatlar alındı. Basın ve izleyicilerin "yer olduğu taktirde alınacağı" söylendi. Oysa salonda yaklaşık 15-20 kişilik oturacak yer olduğunu biliyoruz.
Bekleyenlerin sayısı yer sayısını geçmiyordu, bir kısmı bizimle birlikte ta İstanbul'dan gelmişlerdi. İçeri yalnız Anadolu Ajansı muhabiri ile, basında olduklarını söyledikleri halde hangi gazeteden olduklarını devlet sırrı gibi saklayan -ama kapıdaki görevlilerle senli benli konuşabilen- biri bayan 3 kişi alındı.
Kimlik tespitinden sonra bir avukatımız durumu Kurul Başkanı Hakim Albay Mehmet Sever'e anlattı. Başkan, Askeri Savcı Dnz. Hak.Yzb. Tülay Delibaş'tan, gidip durumla ilgilenmesini rica etti, o da yaptığında hiçbir sakatlık görmeden yerinden kalktı, içeri gitti. (Ne kadar kibarca rica edilirse edilsin, bir mahkemede yargıcın mübaşir dururken iddia makamını dışarı yollamasındaki çarpıklık savunma makamını ve bizleri haklı olarak tedirgin etti. "Adil Yargı" hakkımızın çiğnendiği gerekçesiyle ifade vermeyi ve savunma yapmayı reddedişimizin ne kadar haklı olduğunu bu resim çok net gösterdi.
Askeri mahkeme, kuruluş yasasında belirtildiği gibi "Askerliğin gereklerini", "Hukukun gereklerinden" üstte tutmakta, emir- komuta zinciri, hukuktan önde gelmektedir.) Bunun ifade edilmesinin doğurdu gergin hava içinde duruşmaya ara verildi. Başsavcılığa müzekkere yazıldı ve cevabı alınınca duruşma tekrar başladı. Ama öğrendik ki "Saat 11.00 itibariyle kapıda bekleyen kalmamış"!
Kapıda olup bitenler şöyle: Aralarında TMMOB Başkanı Kaya Güvenç, TYB Başkanı Nazif Öztürk, TYB Vakfı Bşk. Çetin Baydar, Dr. Haluk Gerger ve TİHV yetkilileri Metin Bakkalcı, Gül Erdost, Zeynep Melikoğlu, TBMM muhabiri gazeteci Fehmi Çalmuk'un ve İstanbul'dan bizimle gelen izleyicilerin de bulunduğu toplam 12 kişi, önce üst kata davet edilip çay ikram ediliyor. 15 dakika kadar sonra sayılarak aşağı alınıyorlar. Tam içeri girecekken yeni bir emir veriliyor. Görevli üsteğmen özür dileyerek giremeyeceklerini bildiriyor. Gerekçe? Yer mi yok? Hayır, yer var, ama alınmayacaklar. Konuklar "Mahkemenin aleni olduğunu" hatırlatarak kararın değişmesini bekliyorlar. Ama bir süre sonra başka bir görevli -muhtemelen yarbay- sert bir tavırla: "Sizi ağırladık, tamam, artık burayı boşaltıyorsunuz" diyor ve hepsi "Demir parmaklıklı bölümün dışına kadar" kendi anlatımlarıyla "resmen kovuluyor"lar.
29 Haziran 2001 saat 09:30'da gelecek duruşmamız için gene konuğunuz olacağız. Doğal olarak basın ve izleyiciler de gelecek. Yukarıda anlattığımız olayların bir görevlinin işgüzarlığından ibaret olduğuna ve tekrarlanmayacağına inanmak istiyoruz.
En iyi dileklerimizle,
Şanar Yurdatapan "
İkinci mektup Başbakanlığa
23 Mayıs 2001'de yazılan bu mektuptan sonra Başbakanlık Sivil Toplum Genelgesi yayınladı. Ancak 29 Haziran'da yapılan duruşma da aynı tutum devam etti. Bunun üzerine Şanar Yurdatapan bu kez de Başbakanlığa hitaben aşağıdaki mektubu yazıp yolladı.
--------
T.C. Başbakanlığına, 02.07.2001
Bakanlıklar - ANKARA
Özü: 23.05. ve 29.06 2001 tarihlerinde Gen.Kur.Ask.Mahkemesindeki duruşmalarda "Aleniyet ihlali"ve buna sebebiyet verenler hakkında soruşturma açılarak suça azmettirenlerin cezalandırılması istemimiz.
Olaylar: Adları aşağıda belirtilen 16 kişi, "Düşünceye Özgürlük - 2000" adlı kitabın yayıncıları olarak, bu kitapta yeralan 2 yazı nedeniyle TCY 155. Maddesini çiğnemek suçuyla ve 2 yıla kadar hapis istemiyle Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesinde yargılanmaktadırlar.
29.06.2001 günkü duruşmaya gelindiğinde Genelkurmay binası girişinden sorumlu Yarbay Aktunay, "Sanıklar, birinci derece yakınları, avukatlar ve A.A. muhabiri" hariç kimsenin duruşma salonuna alınmayacağını bildirdi. 23 Mayıs duruşmasında da aynı engelleme yapılmış, itirazımız üzerine mahkemenin karar alması da sonuç vermemişti. Çünkü izleyiciler karardan önce ve hiç de hoş olmayan bir biçimde binadan çıkmak zorunda bırakılmışlardı. Bix ise duruşma sonrasında Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu'na bir yazı yazarak durumu anlatmış, tekrarlanmaması için tedbir alınmasını istemiştik. Oysa gördük ki, 29 Haziran'da aynı yerde gene aynı kişi görevlendirilmişti.
Bu konuda geçen celse mahkemenin aldığı kararı hatırlatarak "Emir kanuna karşı olamaz" dediysek de yarbay, mahkemenin de bilgisi olduğunu söyleyerek bizi atlatmata çalıştı. Hemen aşağı inip Başkan Hakim Kıdemli Albay Mehmet Sever'e durumu ilettik. O ise tam tersini söylüyordu: "20 kişilik boş yer bulunduğunu onlara bildirmiştim" dedi ve usulsüzlüğün üstüne yıkılmasına çok kızdı.
Yeniden isteğimiz üzerine ve savcının da olumlu görüş bildirmesiyle, dinleyicilerin salona alınması için bir daha karar verildi ama gene iş işten geçmiş, gözlemciler ve basın, Yarbay Aktunay tarafından nerdeyse kovulmuş: askerlere kimseyi bina önünde ve çevresinde bekletmemeleri emredilmişti!
Gözlemcilerin kimlikleri şöyle: ABD Büyükelçiliğinden Annie Pforzheimer, Norveç Büyükelçiliğinden Haaken Svane, Uluslararası Af Örgütü Merkezinden James Logan, PEN International Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Eugene Schoulgin, Kanada PEN temsilcisi Louis Gentile, Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Dr. Nazif Öztürk, Doç. Dr. Fikret Başkaya, yazar Cezmi Ersöz, Prof. Veli Lök ve diğer Türkiye İnsan Hakları Vakfı temsilcileri, Savaş Karşıtları Derneği temsilcileri, Fehmi Çalmuk ve diğer gazeteciler.
7 Eylül 2001 saat 10:00'daki duruşmada "karar" bekliyoruz. Bu nedenle gözlemciler heyeti daha büyük ve ağırlıklı olacaktır. Mahkeme, aleniyetin sağlanması için başsavcılığa yazının önceden yazılması kararı aldı. Ayrıca mahkemenin sorumlular hakkında "Suç Duyurusu"nda bulunmasını da istedik.
Talebimiz: Ortada Anayasal bir hakkın zorla engellenmesi vardır ve olayın küçümsenmesi mümkün değildir. Daha mürekkebi bile kurumamış bir Başbakanlık genelgesiyle alay edercesine bu olaya neden olan kişiler ve önceden haberi olduğu halde -en hafif olasılıkla- gereken önlemleri almayan Genelkurmay Başkanlığı hakkında idari soruşturma açılmasını ve suça azmettirenlerin cezalandırılmasını bekliyoruz..
En iyi dileklerimizle,
Şanar Yurdatapan(NA)