* Fotoğraf: Pixabay
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İç Su Kaynakları Yönetimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, yeni tip koronavirüs (covid-19) salgınından korunmak için daha fazla kimyasal kullanıldığını belirterek, "Oysa ki kullandığımız dezenfektan ve deterjanlar sularımıza karışıyor ve kirlenmesine neden oluyor" dedi.
Koronavirüs tedbirleri kapsamında, şehirlerdeki cadde ve sokakların deterjan ve dezenfektan gibi kimyasallarla yıkanması, açık ve kapalı alanların ilaçlanması gibi uygulamalarla kimyasallar, topraktan yeraltı sularına, kanalizasyon sistemlerinden arıtma tesislerine, yağmur suyu toplama kanalları aracılığıyla da akarsu ve denizlere doğrudan karışıyor.
Suyun gereksiz kullanımı ve kirletici faaliyetler, su kaynakları üzerinde yoğun bir baskı oluştururken, toplumu da gelecekte temiz su bulamama tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor.
Covid-19 salgını sürecinin denizler ve çevre üzerindeki etkilerini, Türkiye'de su kaynaklarının güncel durumunu AA’ya değerlendiren Prof. Dr. Meriç Albay ise pandeminin suyun ve gıdanın önemini bir kez daha hatırlattığını vurguluyor.
“Sürdürülebilir önlemler hayati önem taşıyor”
Prof. Dr. Albay’ın açıklamaları şöyle:
“Uzun zamandır su hiç bu kadar çok iyi anlaşılmamış, konuşulmamış ve önemi kavranmamıştı. Pandemi bize suyun ve gıdanın önemini bir kez daha hatırlattı.
“Başta Marmara Denizi olmak üzere Karadeniz ve Ege Denizi'nin bazı bölümlerindeki su kalitesinde ve ekosistemde tahribat var. Özellikle Marmara Denizi'ne geçmişte kötü davrandık. Evsel ve endüstriyel atıkları hiçbir işleme tabi tutmadan denize verdik. Haliç'i ve İzmit Körfezi'nin su kalitesini 4. sınıf su kalitesi değerlerine düşürdük.
“Biyoçeşitliliğe büyük zarar verdik. Son yıllarda alınan önlemler sayesinde su kalitesinde iyileşme gözle görülür hale gelse de sürdürülebilir ve izlenebilir önlemler alınması ve bu önlemlerin süreklilik göstermesi hayati önem taşıyor.
“2030’a gelmeden su fakiri olma riskimiz var”
“Türkiye'deki iç su kaynakları ise daha önemli sorunlarla yüz yüze. 82 milyon nüfusa sahip Türkiye'de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1400 metreküpün altına düşmüş durumda.
“2030 yılına gelmeden su fakiri olma riskimiz var. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi'nde belirtildiği gibi suyu bütüncül yaklaşımla yönetmemiz gerekiyor.
“Suyun döngüsü ve kullanımını her basamakta izleyip tehditleri ortadan kaldırmak lazım. Gereksiz su tüketiminin geleceğimizden çalmak olduğunu anlamak gerekiyor.”
“Dezenfektanlar ve deterjanlar sularımıza karışıyor”
Salgın sürecinde virüslerden korunmak için birçok kimyasalın daha fazla kullanıldığına da dikkat çeken Albay, şöyle devam etti:
"Gereğinden fazla deterjan harcamaları yapılıyor. Oysa ki kullandığımız dezenfektan ve deterjanlar sularımıza karışıyor ve kirlenmesine neden oluyor. Suyun miktar ve kalite olarak yetersiz hale gelmesi toplumda en temel ihtiyaçların bile karşılanmamasına neden olur.
“Toplumun ve bireylerin yaşam kalitesi düşer. Başta içme suyu ihtiyacı olmak üzere temizlik ve hijyen temelli sağlık sorunları ortaya çıkar. Bölgesel bazda salgın hastalıklarda artış görülür. Su kirlenmesine bağlı insan ölümlerinde kayda değer miktarlarda patlamalar yaşanır. Su yetersizliği nedeniyle tarımsal üretim ve sanayi üretimi zarar görür. Su paylaşımı ile ilgili yerleşim birimleri arasında çatışmalar başlar, toplumsal huzur bozulur.
"Hem su kalitesinde hem canlıların hayatında tahribata yol açıyor"
“Kimyasalların suda yaşayan canlılarda birikim yapma ihtimali söz konusu. Yüksek konsantrasyonlarda suya karışan deterjanlar balık, midye, alg gibi deniz canlılarında toksik etki yapacaktır.
“Balıkların solungaçları ve organları kimyasalların etkisiyle zarar görebilir, balıklarda hematolojik, hormonal ve enzim bozuklukları oluşabilir. Ayrıca bu süreçte planktonlar da büyük zarar görecek.
“Yani yüksek miktarlarda deterjanın deniz ve göllere karışması durumunda hem su kalitesinde hem de canlı hayatı üzerinde büyük tahribata yol açar. Temizlik ve hijyen amacıyla kullanılan çamaşır suyu kimyasal özelliklerinden dolayı aşırı miktarlarda kullanıldığı zaman öldürücü, zehirleyici, yaralayıcı ve tahriş edici özellikleri olan bir maddedir.”
Prof. Dr. Albay’dan öneriler
Prof. Dr. Meriç Albay, suyun bilinçli kullanımının da önemine dikkati çekti. Ülkenin su kaynaklarının bilinçsiz şekilde kullanımı ve tüketiminin gelecek için en büyük tehditlerden birisi olabileceğine işaret eden Albay, "Gelecekte yaşanacak sorunları minimize etmek için şimdiden radikal tedbirler alınmalı, içme suyu, kullanma suyu ve ekosistem için gerekli suyun kullanımı sürdürülebilir şekilde planlanmalıdır" dedi.
Başta tarımsal üretim olmak üzere suyun en fazla kullanıldığı, sanayi ve endüstriyel üretim gibi sektörlerde su bütçelerinin gözden geçirilmesi, suyun verimli kullanımını esas alan yöntemlerin ivedilikle uygulanması önerisinde bulundu.
Su tüketiminde bireylere de sorumluluk düştüğünü ifade eden Albay, diş fırçalarken suyu açık bırakmamayı, her türlü aşırı tüketimden kaçınmayı, evlerdeki tesisatı kontrol etmeyi ve gereksiz harcama yapmamayı önerdi. (TP)