* Fotoğraf: DİSK
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un başkanlık ettiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2021 yılı asgari ücretini belirlemek üzere 22 Aralık tarihinde üçüncü kez toplandı.
Çalışan kesimi temsilen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) da asgari ücret önerisini sunarak bekar bir işçinin asgari geçim tutarının ağır işlerde çalışanlar için 2 bin 792 lira olduğunu ifade etti.
Komisyonun dördüncü ve son toplantısı ise gelecek hafta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın ev sahipliğinde yapılacak.
Asgari ücretin belirleneceği bu son toplantının öncesinde asgari ücretin ve asgari ücretlilerin alım gücünün yıllar içinde nasıl değiştiğini ve şimdiye kadarki asgari ücret görüşmelerini Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk.
Çoğu ülkede sembolik ücret olan asgari ücretin Türkiye'de ortalama ücret haline geldiğine dikkat çeken Çerkezoğlu, "Türkiye'de yıllar içinde alım gücü anlamında ciddi bir biçimde gerileyen, milli gelirden payını alamayan, aynı zamanda da dolar, altın fiyatları ve enflasyon karşısında sürekli gerileyen bir asgari ücret var" diyor ve ekliyor:
"Milyonlarca insanın hayatı hakkında 15 kişinin bir masanın etrafında oturup karar vermesi asla kabul edilemez. Bizim bu konudaki önerimiz asgari ücretin bütün konfederasyonların, işçi örgütlerinin dahil olduğu gerçek bir toplu pazarlıkla belirlenmesidir."
"Açlık sınırının bile altında bir asgari ücret"
Türkiye'de asgari ücret ve asgari ücretli emekçilerin alım gücü yıllar içinde, özellikle pandemi döneminde nasıl değişti? Sizce devlet politikalarının ve işverenin tavrının bunda nasıl bir etkisi oldu?
Asgari ücretin ve asgari ücretle yaşayan emekçilerin alım gücü, Türkiye'de yıllar içinde çok ciddi bir biçimde geriledi. Bu gerileme artık açlık sınırının altına kadar düşürdü asgari ücreti. Bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının bile altında bir asgari ücret var Türkiye'de.
Aslında bunu temel birtakım verilerden anlamak mümkün. Bir ortalama ücret haline gelmiş olan asgari ücretin seyri bu açıdan bakıldığında, kişi başı milli gelirle kıyaslandığında ve diğer dolar, altın fiyatları ve enflasyonla kıyaslandığında ciddi bir gerileme gösteriyor. Toplam değerden, ürettiğimiz değerden, yani milli gelirden emeğin, ücretlilerin aldığı pay 2000'li yılların başında yüzde 50'ler civarındayken, yüzde 52'ye kadar çıkmışken bu oran kriz öncesi dönemde, pandemi öncesinde yüzde 30'lara kadar geriledi.
Pandemi ile birlikte bu daha da arttı. Dolayısıyla, aslında milli gelirden emeğin, ücretiyle geçinenlerin aldığı payın yüzde 50'lerden yüzde 30'lara kadar gerilemiş olması, bir ortalama ücret haline gelmiş olan asgari ücretin de nasıl gerilediğini gösteren temel makro bir gösterge.
Örneğin, bir asgari ücretli Merkez Bankası'nın altın fiyatları baz alındığında bundan 10 yıl önce yıllık geriliyle 25 cumhuriyet altını alabiliyorken bu rakam şimdi 10 cumhuriyet altınına kadar düştü. Yine dolar bazında 2006-2007'de asgari ücret 460 dolara kadar yükselmişti Türkiye'de, ama şimdi ilk kez 300 doların altına indi. Dünya ülkeleriyle kıyasladığımızda da zaten OECD ülkeleri içerisinde en düşük asgari ücretli ülkelerden biriyiz.
"Politikalar ücretleri baskılamak üzerine kurulu"
Bütün bu süreçte hiç kuşkusuz devlet politikalarının, ülkeyi yöneten hükümetin politikalarının ve tabii ki işverenin tavrının belirleyici olduğu kesin. Çünkü Türkiye'de asgari ücret hükümet ve işverenler tarafından belirleniyor, bir müzakere süreci olsa da... Sonuç olarak, belirleyen konumunda devlet ve işveren örgütleri var ve devletin bütün politikaları, AKP'nin bütün politikaları ücretleri baskılamak üzerine kurulu.
Örneğin, ücret artışlarının gerçekleşen enflasyonun değil, hedeflenen enflasyonun üzerinden belirlenmesi politikası başlı başına bir ücretleri baskılama politikasıdır zaten. Bu politikaların sonucu olarak Türkiye'de yıllar içinde alım gücü anlamında ciddi bir biçimde gerileyen, milli gelirden payını alamayan ve aynı zamanda da dolar, altın fiyatları ve enflasyon karşısında sürekli gerileyen bir asgari ücret var.
Özellikle milli gelir açısından da şunu söylemek isterim. Bu bizim raporumuzdan bir veri: 1978 yılında asgari ücret kişi başına milli gelirin yüzde 3,5 daha fazlasıydı, ama aradan geçen 42 yılda asgari ücret 2020 yılında kişi başına milli gelirin yüzde 40 daha altına düştü. Bu da yine ürettiğimiz toplam değerden, milli gelirden payını alamayan bir asgari ücret olduğunu gösteren verilerden biri. Bunun altında yatan temel neden de hükümetin ve işverenlerin ücretleri baskılama politikası.
"Dört kadından biri asgari ücretten az kazanıyor"
Asgari ücretli emekçilerin sayısı/oranı, asgari ücretin miktarı ve asgari ücretlinin alım gücü ile bu verilerin yıllar içindeki değişimi açısından Türkiye ile dünyayı karşılaştırmalı olarak nasıl değerlendirirsiniz?
Burada en önemli şeylerden biri gerçekten asgari ücretli emekçilerin sayısı ve oranındaki artış. Türkiye'de özellikle 12 Eylül'le birlikte sendikalaşmanın önündeki engellerin bu kadar artması, sendikalaşmanın, sendikalı işçi sayısının düşmesi ve toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçilerin oranının düşmesi asgari ücretle çalışanların oranını ve sayısını gittikçe daha fazla arttırdı Türkiye'de.
Türkiye'de asgari ücret bir ortalama ücret haline gelmiş durumda. Bugün Türkiye'de çalışanların yarısı, yaklaşık 10 milyon işçi asgari ücret ve civarında ücretle çalışıyor. Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinin birçoğunda sembolik ücret olan, çalışanların en fazla yüzde 2-3'ünün veya 5'inin çalıştığı asgari ücret, Türkiye'de bir ortalama ücret durumunda. Hatta asgari ücrete bile ulaşamayan milyonlar var Türkiye'de. Şu an 3 milyon 300 bin işçi bu açlık sınırının bile altındaki asgari ücrete dahi ulaşamıyor. Hatta asgari ücretin yarısı kadar ücretle çalışanların sayısı da 1 milyona ulaşmış durumda.
Bu oranlar özel sektörde, özellikle kadın işçilerde daha da dramatik biçimde düşüyor. Özellikle kadınlarda asgari ücrete ulaşamayan işçilerin oranı yüzde 25'e kadar çıkıyor. Yani, her dört kadından biri asgari ücretten daha düşük ücretle çalışıyor, her iki kadından biri de asgari ücret ve asgari ücretin altı ücretlerle çalışmak zorunda kalıyor.
Dolayısıyla, Türkiye'nin bir asgari ücretliler toplumu haline geldiğini, Türkiye'de asgari ücretin bir ortalama ücret haline geldiğini söylemek gerekir. Bütün bu gerileme, Türkiye'yi dünyada en düşük asgari ücretin olduğu ülkelerden birisi haline getirdi.
2020 yılı ortalamalarını dolar bazında değerlendirdiğimizde OECD ülkeleri arasında sadece üç ülkede, Sırbistan, Bulgaristan ve Arnavutluk'ta asgari ücret, Türkiye'dekinden daha düşük.
Ama şu anki güncel dolar kuru açısından bakarsak sadece Arnavutluk'ta bizden biraz daha düşük, onun dışında bütün OECD ülkelerinde asgari ücret Türkiye'den daha yüksek. Yani, bir taraftan bir ortalama ücret haline gelen, diğer taraftan da en düşük asgari ücretli ülkelerden biriyiz.
"Devletin toplumla en büyük toplu sözleşmesi"
Türk-İş, asgari ücret görüşmeleri başlamadan önce yaptığı açıklamada komisyonda yer almayan DİSK ve Hak-İş'le ortak çalışma içinde olduğunu duyurmuştu. Peki, DİSK bu sürece nasıl dahil oluyor? Diğer konfederasyonlarla nasıl bir koordinasyon halinde?
Asgari ücret tespit komisyonu 15 kişiden oluşuyor, bu demokratik değil. Asgari ücretin belirlenmesi süreci aslında Türkiye'deki en büyük ücret pazarlığıdır, en büyük paylaşım mücadelesidir asgari ücretin belirlenmesi ve daha önce de söylediğim gibi, bu ortalama ücret ve milyonların meselesi... Dolayısıyla, bu açıdan bakıldığında en büyük ücret pazarlığıdır, fakat ne yazık ki demokratik bir biçimde belirlenmiyor. 15 kişiden oluşuyor asgari ücret tespit komisyonu: Beş işçi, beş işveren ve beş hükümet temsilcisi.
En çok üyeye sahip konfederasyon Türk-İş olduğu için Türk-İş katılıyor, biz bizzat asgari ücret tespit komisyonu masasında değiliz. Fakat, geçen yıl da yapmıştık bunu, bu yıl da özellikle pandemi sürecinde asgari ücretin belirlenmesine ilişkin temel ilkeler ve prensipler noktasında Türk-İş, DİSK ve Hak-İş olarak ortak bir açıklama yaptık. Yani, asgari ücretin uluslararası standartlara uygun bir biçimde işçinin ailesiyle birlikte saptanması, geçim ücreti olması, yıllar içerisindeki bu kaybın giderilmesi ve özellikle de vergi dışı bırakılması, kesinti yükünün azaltılması konusundaki temel ilkeleri üç konfederasyon ortak imzayla kamuoyuna duyurduk. Aslında hükümete de duyurduk tabii. Ortak bir rakam telaffuz etmesek de -çünkü her konfederasyonun ayrı bir hesaplaması olabilir- bu ilkeler çerçevesinde asgari ücretin rakam olarak da standartları kendiliğinden ortaya çıkar.
"Bu sürecin tarafı olduğumuzu düşünüyoruz"
Bu çerçevede de Türk-İş toplantılara katıldı, üç toplantı yapıldı ve bu süreç içinde iletişim halinde olduk. Toplantıdaki sunumlar, bilgilendirmeler bizlerle de paylaşıldı. Yani, koordinasyon içerisinde götürüyoruz.
Bu üç konfederasyonun ortak beyanı da önemlidir, biz bu açıklamanın arkasında duruyoruz. Her ne kadar masada olmasak da Türkiye'nin en büyük toplu pazarlık süreci olan, en büyük paylaşım mücadelesi olan asgari ücretin belirlenmesi süreci devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşme sürecidir diyoruz ve bu açıdan bakıldığında da DİSK olarak bu sürecin bir tarafıyız.
Asgari ücretin belirlenmesi sürecini de tek başına bir masa başı pazarlık olarak da görmüyoruz, o sebeple açıkladığımız raporlarla, yaptığımız eylemlerle, etkinliklerle işyerlerinde, meydanlarda, sokaklarda bu sürece müdahil oluyoruz ve DİSK olarak taleplerimizi, insan onuruna yaraşır bir asgari ücret talebini bir toplumsal taraf olarak örgütlemeye ve sendikalı-sendikasız bütün işçi arkadaşlarımızla birlikte büyütmeye kararlıyız.
"TÜİK rakamı Türkiye gerçeklerine uygun değil"
4 Aralık'ta başlayan asgari ücret görüşmeleri çalışanları temsilen Türk-İş'in ev sahipliğinde yapılan üçüncü toplantıyla devam etti. Şimdiye kadarki süreci ve görüşmeleri nasıl değerlendirirsiniz?
Asıl olarak kararın netleşeceği toplantı da önümüzdeki hafta yapılacak son toplantı. Her yıl zaten üçüncü toplantıda TÜİK bir rakam sunar komisyona. Dün TÜİK rakamını sundu. 2021 yılı için bir işçisinin geçinebilmesi için en az alması gereken ücretin 2,792 lira olduğunu söylediği. TÜİK geçen yıl bu rakamı 2,331 lira olarak açıklamıştı yaklaşık yüzde 20'lik bir artışla. Tabii bu rakam kuşkusuz işçilerin beklentilerini karşılayacak, Türkiye'nin gerçeklerine uygun bir rakam değil. Ama TÜİK bu rakamı tek bir işçi üzerinden hesaplıyor, yani tek bir işçinin yaşayabileceği ücret olarak söylüyor. Ama asgari ücret bu değil. Asgari ücret işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir ücrettir.
Bu açıdan bakıldığında da TÜİK'in aslında tek bir işçi için açıkladığı 2,792 rakamı aileyle birlikte düşünüldüğünde DİSK olarak önerdiğimiz 3,800 rakamını da teyit ediyor. Çünkü asgari ücret tek bir işçinin yaşaması değil, ailesiyle birlikte evinin kirasını, mutfak masrafını, elektriğini, suyunu, doğalgazını, çocuklarının okul masraflarını, elbisesini, ayakkabısını karşılayabilecek bir ücret olmalıdır. Biz asgari ücretin bu hesaplamalarla birlikte önümüzdeki yıl 3,800 lira olması gerektiğini söylüyoruz, ki bu bilimsel bir veri. Hesaplama yöntemlerimizi de paylaştık kamuoyuyla. Dolayısıyla, biz bunun mücadelesini büyütmeye devam ediyoruz.
"İnsan onuruyla bağdaşacak bir ücret mücadelesi"
DİSK-AR'ın hazırladığı "Salgın Günlerinde Asgari Ücret Gerçeği" raporuyla birlikte DİSK'in asgari ücret talebi de kamuoyuyla paylaşıldı. Asgari ücret görüşmelerinden nasıl bir sonuç çıkarsa bunu asgari ücretli emekçiler adına bir kazanım olarak görmeliyiz?
Raporumuzun adı "Salgın Günlerinde Asgari Ücret Gerçeği" raporuydu çünkü gerçekten 2021 yılı asgari ücreti her zamankinden büyük bir önem taşıyor. Çünkü bir taraftan ekonomik kriz, diğer taraftan pandeminin yarattığı çok ciddi bir yoksullaşma var. Hanelerin artan giderleri var. Gelir dağılımı adaletsizliği daha da derinleşti Türkiye'de.
Bütün bunları ortadan kaldıracak en temel sosyal politika aracı asgari ücrettir. O nedenle biz ülkeyi yöneten siyasi iktidarı sosyal devlete, sosyal politikaya çağırıyoruz. Asgari ücret bunun için en temel araçtır, o nedenle de bilimsel temelleriyle birlikte açıkladığımız 3,800 rakamı işçilerin 2021 yılı geçinmesi açısından en düşük rakam olarak belirlenmelidir.
Bu anlamda bizim önerdiğimiz rakama yakın bir asgari ücret olması işçiler açısından bir kazanımdır. Daha doğrusu, kazanımın da ötesinde, yaşayabilmek için, insanca yaşayabilmek için bir zorunluluktur, olması gereken düzeydir. O nedenle de insan onuruna yakışır, insan onuruyla bağdaşacak bir ücret mücadelesi veriyoruz. Çünkü çalışmak, çalışma hakkı ve çalışmanın karşısında da insan onuruyla bağdaşan bir ücret elde etmek herkes açısından temel bir haktır ve bunun mücadelesini veriyoruz.
"Vergide adalet olmadan ücrette adalet olmaz"
Görüşmelerden asgari ücretli emekçilerin ve sendikaların istediği gibi bir sonuç çıkmazsa ne olacak? Bu durumda DİSK nasıl bir yol izleyecek?
İstediğimiz gibi bir sonuç çıkmazsa, hükümetin düşük asgari ücret politikası, ücretleri baskılama politikası devam ederse bu Türkiye'de emeğiyle geçinen milyonlar açısından, 83 milyon açısından son derece olumsuz bir sürecin önünü açacaktır. O nedenle biz insanca yaşayacak bir ücret mücadelemizi, sendikal örgütlenmemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.
Aynı zamanda tabii vergi dışı bırakılması, adaletli bir vergi sistemi mücadelesi yine ücret mücadelemizin çok temel bir parçası. Çünkü vergide adalet olmadan ücrette adalet olmayacağını söylüyoruz, o nedenle adaletli bir vergi sistemi için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
Özellikle pandemiyle birlikte çok önemli olan zorunlu giderlerdeki, elektrik, su, doğalgaz, temel gıda maddeleri gibi temel gider kalemleri üzerindeki dolaylı vergilerin ortadan kaldırılması, KDV ve ÖTV'nin sıfırlanması ve bu şekilde hane bütçesine bir katkı sağlanması açısından mücadelemiz devam edecek. Bunun politikalarını oluşturup, somut taleplerini ve programını oluşturarak böyle bir yol izleyeceğiz.
"Asgari ücret demokratik bir biçimde belirlenmiyor"
Genel anlamda Türkiye'deki asgari ücret belirleme sürecini ve komisyonun işleyişi ve yapısını nasıl değerlendirirsiniz? DİSK olarak bu sürecin işleyişi ve komisyonun yapısına bir alternatif öneriniz var mı?
Türkiye'de asgari ücret demokratik bir biçimde belirlenmiyor. Yani, milyonlarca insanın hayatı hakkında 15 kişinin bir masanın etrafında oturup karar vermesi asla kabul edilemez.
Bizim bu konudaki önerimiz asgari ücretin bütün konfederasyonların, işçi örgütlerinin dahil olduğu gerçek bir toplu pazarlıkla belirlenmesidir. Gerçek bir toplu pazarlık derken altını çizdiğimizde... Toplu pazarlık süreçlerinde olması gerektiği gibi uyuşmazlık durumunda işçi tarafının elinde grev hakkının da olduğu gerçek bir toplu pazarlıkla belirlenmelidir asgari ücret. Yoksa bu şekilde 15 kişinin bir masanın etrafında toplanıp milyonların hayatı hakkında karar verdiği ve oy çokluğuyla karar alınıp, çoğunlukla da hükümetle işverenin aslında birlikte belirlediği bir asgari ücret kabul edilemez. Böyle olduğu içindir ki yıllar içinde bu kadar gerileyen bir asgari ücret var.
"Hükümet doğrudan taraftır, belirleyendir"
Hükümet yetkilileri yeri geldiğinde biz bu süreçte hakemiz diyorlar, fakat özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmesiyle birlikte de asgari ücret tespit komisyonu 10 Temmuz 2018 tarihinde çıkarılan 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlandı. Dolayısıyla, hükümet ve siyasi iktidar bu süreçte doğrudan taraftır, belirleyen konumundadır. Zaten yıllar içinde baktığımızda da çok büyük çoğunlukla hep hükümetle işverenin birlikte belirlediği bir asgari ücret söz konusu.
Yani, hiçbir biçimde demokratik olmayan, bir toplu pazarlıkla ilgisi olmayan, aslında gerçek bir müzakere süreci bile olmayan bir belirleme süreci var. Olması gereken, uyuşmazlık durumunda grev hakkının da olduğu, bütün sendikaların, konfederasyonların, işçi örgütlerinin söz sahibi olduğu gerçek bir toplu pazarlık süreciyle asgari ücreti belirlemektir. Ancak böyle olursa geçim ücreti olabilecek, yıllar içindeki kayıpları ortadan kaldıracak, ülkenin içinden geçtiği ekonomik duruma uygun bir geçim ücreti tarif edecek, milli gelirden payını alan bir asgari ücret mümkün olabilir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Söyleyeceğim son söz, insan onuruyla bağdaşır bir asgari istemek haktır, onun için de herkesi omuz omuza bu mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. (SD)