Şarkılarını uzun süredir bağımsız yayınlayarak, o “kanadın” sevilen isimlerinden biri hâline gelen Emre Azaklar, 5 şarkıdan oluşan EP’si “Şarkılar Bizi Söylesin”i yayınladı.
Azaklar’ın, hepsi birbirinden ayrı tınlasa da toplamda bir bütünü oluşturan çalışması, “kendine dönmek” gibi iyimser bir niyetten ziyade “kendin için yaşamak” gibi daha gerçekçi bir zemine oturuyor.
Emre Azaklar’la, EP’yi, ruh hâlini ve elbette bağımsız müzisyenliğin avantaj ve dezavantajlarını konuştuk.
En son geçtiğimiz yıl, Ekim ayında yayınladığın “Yeniden Başa Sarsam” için bir röportaj yapmıştık. O röportajın girişine, “Kişisel hayatında bir süredir gömülü olduğu kozasından çıkıp yeni bir yaşama geçiş yapan Azaklar…” diye yazmışım. Bu “yeni yaşama geçiş” sürecin ne âlemde?
Girişi yapmıştık o zamanlar şimdi ise gelişme bölümündeyim. Almış olduğum kararların olumlu ve olumsuz bende etkileri oldu tabii. Olumlu tarafları hem kendimde hem çevremde yeni keşifler yaptım. Bakış açım birçok konuda değişti ve genişledi. Daha da sürüyor bu durum. Olumsuz yanları ise, aldığım bu kararların bir nevi konfor alanımdan çıkmamın tabii ki zor tarafları oldu.
Bazen bocalamama da sebep oldu fakat aldığım kararlardan emin olduğum için bunlarda zamanla yerini yeni tecrübelere bıraktı. Şu anda hem üretmeye hem de bir yandan sevdiğim sanatçılar ve kendi gruplarımla sahne almaya devam ediyorum.
“Yeniden Başa Sarsam”, “hüzünlü bir dans” şarkısıydı. Ağlatırken bir yandan da dans ettirebilen… Sonrasında gelen “Gitme” de hem sound olarak hem de sözlerle daha da depresifti. İçinden geldiği gibi yazan, söyleyen biri olduğunu biliyorum. Sevinçli, mutlu hâller daha kolay dışarı vurulabiliyor ancak iş efkâra gelince biraz daha zorlanır insan. Sende nasıl bu durum?
Dediğin gibi sevinçli hallerin sözleri daha kolay çıkar. Çünkü insanın daha genel duygularını, çevresiyle paylaştığı anları kullanabilirsin sözlerinde. Fakat efkârlı ya da duygusal şarkılar insanın özeline hitap eder. Bu yüzden özellikle şarkıyı yazan için biraz bu durum zor oluyor. Kendiyle ne kadar yüzleşip, kendi derinine ne kadar inebilmesiyle alakalı bir durum. Bu başarılı bir şekilde söz ve müziğe yansırsa bir o kadar da dinleyicide de etki bırakıyor. O yüzden efkârlı şarkıları yaratmak biraz daha zor sanırım. Kendini parçalayarak bir şeyleri ortaya döküyorsun.
Yeni EP’in “Şarkılar Bizi Söylesin”e de aynı adı taşıyan çıkış şarkınla başlamak isterim. Ortam güzel, kafalar kıvamında. Fonda hareketli, gitarlarla kalkıp oynattıran bir şarkı… Koyuvermişsin kendini –günümüzün moda deyimi- “akışa”. Duygu durumu mu bu yoksa toptan motoru yakma hadisesinden sen de mi nasibini mi aldın?
Ben de biraz motoru yaktım sanırım. Bir süredir o akış modasına ben de katıldım. Buna en çok sebep sanırım dünyaca ve toplumca yaşadığımız kötü olaylar. Yarınımızın belli olmaması durumunun defalarca ve yakın zamanlar içinde suratımıza vurması bu yola itti beni. Tabii bırakmış değiliz ipleri ama çok sıkı tutmanın da bir anlamı olmadığını anladım sanırım. “Şarkılar Bizi Söylesin” şarkımı da pandemide yazdığım için bir sıkılmışlığın sonucu olduğu anlaşılıyordur. Biraz daha kendimiz için yaşamamız gerektiğini vurguluyorum. Bugüne kadar şarkıları biz söyledik bundan sonra şarkılar bizi söylesin.
Çalışmanın bütününe baktığımızda, eski bir gönül meselesi için “döktürdüğün” diyeceğim “Anla”da bile üzerinde kalan bıkkınlığı atmışsın. Ne varsa açık açık ortaya dökmüşsün. “Seninle Olmaz”daysa yine tavrın net. “Hafiften uzayalım,” diyorsun. EP’nin bana göre en çok sivrilen şarkısı, “Koy Kenara”da da yine, “Bırak gitsin, takılma”, “Boş ver gitsin, oynasana”, diye dertlerden sıyrılıyorsun. “Seyyah” ise “sonuç” şarkısı gibi olmuş. Var mıydı kafanda bu bütünlük?
Aslında bu şarkılar farklı farklı zamanlarda yazıldı ama pandemi bittiğinde kayıtlar tamamlanmıştı. Ben de tekli olarak şarkılarımı yayınlarken bu beş şarkıyı özellikle ayırmıştım. Bu ayrıntıya dikkat etmene sevindim çünkü hem şarkı sıralamasını buna göre yaptım hem de konsept olarak tarzları yakın şarkıları seçtim. Daha çok rock tarzda ve gitarların baskın olduğu şarkılar bunlar. Her şarkıda gitar solosu olması ve melodik olması bu açıdan bir konsepti ve bütünlüğü de sağlıyor. Bu beş şarkı benim daha önceden çıkardığım şarkılara göre daha progresif ve dinamikleri değişken şarkılar. Hatta altı şarkılık bir EP olacaktı fakat diğer şarkım bu konsepte uymadığı için koymak istemedim. Onu da tekli olarak yayınlayacağım.
“Şarkılar Bizi Söylesin”de dikkatimi çeken diğer şey de melodik tarafı. 5 şarkının hepsinde farklı melodiler duyuyoruz. Gitarları çok baskın kullanmışsın. “Koy Kenara” misal, ska-reggae tınıları duyuyoruz. Ezcümle, epey kafa patlatmışsın diye düşünüyorum bu EP için. Değişiklik iyi geliyor galiba. Katılır mısın buna?
Melodik olmalarının en büyük sebeplerinden biri bu şarkıların çoğu ilk yazdığım şarkılardan olmasıdır. Eskiden çok fazla progresif ve içinde fazlaca matematik olan şarkılar dinlediğim için bu şarkıların içinde de bu etkiler bulunuyor. Zamanla biraz daha sadeleşti yeni yaptığım besteler.
O yüzden bu şarkılar biraz daha kafa patlatılmış gibi duruyor ama bu demek değil ki yeni şarkılara kafa patlatmıyorum. Tam aksine yine ben öyle yazıp çizip bir de sadeleştirmek için kafa patlatıyorum bu sefer. Şu an iki mesai yapıyorum bu yüzden. Sadeleştirmek ya da bir diğer adıyla basitleştirmek de kolay bir şey değil.
Şarkılarını bağımsız olarak yayınlamaya devam ediyorsun. Senin gibi bir yere bağlı olmadan üretim yapan yeni arkadaşlarla bu konuyu konuştuğumuzda, “Şarkıların yapım süreci iyi, dinleyiciye ulaştırma konusunda zorlanıyoruz,” cevabını alıyorum. Uzun süredir bu şekilde çalışan bir müzisyen olarak bağımsız üretim yapmanın, dinleyiciye ulaşma zorluğunu aşabildin mi?
Öncelikle bağımsız müzik yapmak zor olmasının yanında bir o kadar da keyifli. Çünkü içinde özgürlük ve özgünlük var. Dinleyiciye ulaştırma konusunda da kendimce çözümler ürettim. Zaten takip eden bir kitle mevcut. Bu insanlar sayesinde ve daha önce dinlenen şarkılarım sayesinde bir raya oturuyor.
Fakat bu demek değil ki işimiz kolay. Belli bir yola kadar siz sokabiliyorsunuz ama bunun büyümesi ve çoğalması için başka güçlere ihtiyaç var. Tek başınıza gücünüz bir yere kadar yetiyor tabii ki. Karşınızda çok fazla şirket ya da belli bir algoritmaya oturmuş çokça sanatçı var. Dinleyici de takip etmek zorunda değil bir yerde. Önüne ne çıkarılırsa onu tüketiyor. Bundan dolayı da kimseyi suçlayamazsınız. Biraz aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık durumu oluyor.
Önemli olan burada şartların ne olduğu, üreten ve bağımsız olan sanatçının kaygıları ve beklentilerinin sonucunda nasıl bir yol izlemesi gerektiğini çözmesi. Bu da kolay bir durum değil fakat emin olun bir şirketle anlaştığında da bütün olanaklar önünüze bir anda serilmiyor. Genelde şirketlerin üstüne düştüğü sanatçılar zaten kendileri bir şey başarmış sanatçılar oluyor. Bundan sonrası yapımcı şirketin o işi ne kadar büyütebildiğiyle alakalı.
Demem o ki iş sizde bitiyor tabii ki ama bağımsız müzisyenin adaletli olmayan bir sahada yarıştığını bilerek bu yola girmesi gerekiyor.
(BS/AS)