Derken uyandım anne. Yorumlar mısın bana diyemiyorum, çünkü artık yoksun.
Sen gittin gideli, kütüphanenin en üst raflarından birinde duran rüya tabirleri kitabını yanı başıma indirdim. Gece uyanıyorsam ve rüya görmüşsem eğer, unutmadan bilinç altımın bana ne söylediğini öğreneyim diye.
Bu kez de öyle yapıyorum.
Gecenin bir yarısı, gördüğüm rüyanın etkisiyle uykuyla uyanmak arasında, rüya tabirleri kitabına uzatıyorum elimi.
Rüyalarımın yorumu
"Beyaz" kelimesinde buluyorum aradığımı: "Yükselişe ve rahata işarettir" diyor.
Sonra "bebek" kelimesini arıyorum dizinde. Beyaz kelimesinin iki ön sayfasında buluyorum onu da.
Geçmişte yaptığım ya da yapmakta olduğum işle hiçbir ilgisi olmayan çok karlı bir işe girişeceğimi söylüyor. Eğer bebek uyusaymış aşkta ve işte başarı gözükecekmiş...
Ama bebekler benim şansıma rüyada bile uyumuyorlar ki...
Biliyorum ki seninle barıştık annem.
Dualarını benden hala esirgemiyorsun.
Ne zaman sıkıntılı olsam, acı çeksem hep arardın ya, bu kez rüyalarımda bana güç veriyor, mesaj gönderiyorsun.
Rüyalar ve anımsattıkları
Ne zaman rüya ve rüya tabirlerini anımsasam hep çocukluğuma dönerim.
Senin ve Müzeyyen teyzenin sabah terennümleri gelir aklıma. Daha yatak yorgan toplanmamışken, kahvaltı masası kalkmamışken başladığınız rüya seanslarını anımsarım.
Evin erkekleri iş için yola koyulduktan sonra, bir koşu birbirinize gider, bir önceki gece gördüğünüz rüyaları anlatırdınız birbirinize.
Orta şekerli kahvenin eşliğinde.
Sonra da birbirinize kahve falı bakardınız.
Annemin rüyalardaki "Arkası Yarın"ları...
Gün sizin için böyle başlardı. Senin o bitip tükenmek bilmeyen, pehlivan tefrikası gibi rüyaların var ya, hani uyuyup uyanıp "arkası yarın"lar gibi, ya da "radyo tiyatrosu" gibi olan. Öğleye kadar ancak biterdi rüyalarınızın anlatımı.
Benim rüyalarım parça parça
Müzeyyen teyze gülerek, "Ne ara gördün bunca rüyayı" derdi.
Ben senin gibi görmüyorum.
Parça parça rüyalarım. Bir anlık daha çok simgesel.öğelerle dolu.
Ne zaman çok sıkılsam, öylesine bir iki simgeyle uyanır oldum.
Kimi kez de hiç rüya görmediğimi sanarak gecenin bir yarısı ayıyorum.
Sıkıntımın çözümü ayıkken yoksa, gündelik yaşamda yoksa, rüyalarımda da olmuyor sanırım.
Freud ve rüyalar
Sigmund Freud, rüyaların bilinç altının ürünü olduğunu söylüyor.
Bilinçaltının bağımsız bir yaşama sahip olduğunu söyleyen Freud, seni tanısaydı kuramlarında bir değişiklik yapar mıydı merak ediyorum.
Freud'a göre bilinç altı bastırılmış, içe atılmış arzuların, komplekslerin oynaştığı özel bir dünya.
Düşler de içe atılıp bastırılan duyguların kılık değiştirmiş hayalleri.
Buradan yola çıkarak rüyalarımı yorumlamam gerekirse, sorunun çözümü dün ve bugünün dışındaki etkinliklerimde.
Oysa rüyalar için, ruhun bedenden ayrılıp, bir astral seyahate çıktığı yorumları da yapılıyor.
Bizler en derin uykumuzdayken, "geçici ölüm hali" deniyor, ruhumuz özgürleşip geçmiş ya da gelecekte dolaşıyormuş.
Bizim anımsadığımızın, her rüyanın, uykunun en hafif anında, ruhsal yolculuğun son saniyelerindeki görüntüler olduğu söyleniyor.
Ne felsefe, ne psikanaliz okudun anne.
Freud kim olduğunu bilmeden, tanımadan cici annemlerin evindeki o çok ünlü profilini kim bilir kaç kez gördün. Ama meşhur rüya yorumcusu Freud'u tanımadın.
Erken kalkan yol alır
Yine de, sabahları bizi uyandırırken ses tonun yavaştan başlardı yükselmeye.
Her sabah, "erken kalkan yol almış, geç kalkan yolda kalırmış" diyerek güne hazırlardın bizleri.
Ola ki rüya görüyorsak yavaş uyanalım da, ağır bir travma yaşamayalım diye.
Bilmeden yapardın bunu ama halk arasındaki bir inançtan da kaynaklanırdı biraz.
Dinsel bir niteliği vardı o davranışının:
Eğer rüya görüyorsak, ruhumuz astral yolculuktaysa hala, bedene yeniden girebilmesi için süre tanırdın, bilmeden.
Halk arasındaki inanca göre, rüyadan aniden uyandırılan kişinin öleceği düşünülürdü.
Hangisi doğru bilmiyorum.
Rüyaların anlamı üzerinde hala tartışmalar var.
Yanıtlanamayan sorular da.
Sanıyorum dünya ve üzerindeki yaşam, bir enerji kütlesiyse, enerji de değişken, dağışkan ve akışkansa, ani enerji yüklenmelerinin ya da kesintilerinin kontak yapması olasıdır.
Tabi ruhun da geçmiş ve gelecek arasındaki yolculuğunun, bu ara yerde sıkışıp kalacağını basit bir çözümlemeyle varsaymak da...
Mecnun gibi dolaşanların, ruhunun kayıp olduğu söylenirdi bu nedenle.
Lavoisier'in "Maddenin Sakınımı" kanununun, "Hiçbir şey yoktan varolmaz, vardan da yok olmaz" tanımına göre, ruh da ruhsal gezintisinde, içe atılmış, bastırılmış, gerçekleşmemiş, yarım kalmış duyguları tamamlama çabasında olabilir.
Peki benim rüyamda, ruhum hangi seyahate çıktı ki? Geçmişte mi, gelecekte mi dolanıp duruyor?
Yoksa bazı psikanalistlerin söylediği gibi, hepimiz aslında zaten yaşanmış anları yinelemekten başka bir şey yapmıyor muyuz.
O düşünceye göre, dünya da keşfedilmemiş, bilinmedik hiçbir şey yok.
Biz mi gereksiz soru ve sorunlar yaratarak yaşamı zorlaştırıp, Sanal bir gerçekliğin içinde debelenip duruyoruz.
Eğer öyleyse, zaten yaşanmışı yaşıyorsak, bir an önce rüyadan uyanalım.
Tarihi tekerrür ettiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de rüyalarımızdaki gerçekliğin ardına saklanmayalım.
Buyurun cenaze namazına....(AD)