İşte böyle, zamanın önüne geçtiği ve yaşamım içinde bir anlamı olmasına rağmen, orada herhangi bir anım var mı yok mu bile hatırlayamadığım Limasol'da bir köy... Pentagomo (Beşevler köyü) .
Annemin 1940'lı ve 1950'li yıllardaki yaşamına ait birçok anıya sahip bir köy. Ve onun anılarında zaman ve mekan arasında her zaman dinamik etki göstermiş bir köy.
Hala ziyaret ediyormuş gibi
Ve hala daha orayı sürekli ziyaret ediyormuş ve anılarına anılar ekliyormuş gibi heyecanla bahsettiği bir köy. Her zaman köyden bahsettiğinde, Atulla ve Marulla adlı iki kız kardeş olan karşı komşuları ile sohbet ediyormuş gibi, babaları Vasilli ve annelerini her gün görüyormuş gibi anlatır.
Ve 1950'li yıllarda köyden ayrılmalarına rağmen Pentagomo, onun yaşamı içinde her zaman yerini korumuştur ve korumaktadır.
Kemerli odaya evlenmişler
Annem, babam ile nenemin evine, aslında eve değil büyük kemerli bir odaya evlenmişler. Ev, bahçe etrafında odalardan oluşan bir binaydı. İçe dönük bir kurgusu olduğunu çok net bir görüntü olarak zihnime yerleşmese de hatırlıyorum. Alt katta hayvanların odası, ve küçük oturma odası vardı.
Daha sonraları üst kata büyük bir yatak odası ilave etmişler. Evin en önemli odası "Ambar" odasıymış. "Ambar" odasının bir bölümünde ocaklık yani şöminenin bulunduğu "Aşevi", buğday ve arpanın depolandığı "Ambar" odasının diğer bölümünde ise içinde yağ ve zeytinlerin konulduğu birçok küp varmış. Yani "Ambar" odasının yarısı şömineli bir aşevi iken diğer yarısı da depo olarak kullanılmaktaymış.
Çok kültürlü siluet
Limasol'dan uzaklığı 15 mil olan köy, anayoldan iki mil içerde ve yola göre yüksek bir kodda yer almaktaymış. Girişten köye doğru hareket ettiğinizde önce yan yana yer alan Rum ve Türk mezarlığı görünürmüş. Sonra bahçe içinde tek odadan oluşan Rum okulu ve onun hemen yanında Rum kilisesi, sonra birkaç ev, sonra Rum Kahvesi ile karşılaşılırmış.
Ve daha sonra sırasıyla Türk evleri, yanında Türk Camisi ve Tevfik dedeme ait (babamın babasına) ait Türk kahvesi köyün çok kültürlü siluetini tamamlarmış. (Köyün önemli bir bir sosyal yapısı olan kahveyi çalıştırmak dedem öldükten sonra 1960 ve 1970'li yıllarda amcama kalmış).
Cami ve kahve tüm sosyal aktivitelerin yer aldığı bir meydan etrafında toplanmıştı. Okul ise köy merkezinin biraz dışında Rumlarınki gibi bahçe içinde tek odadan oluşmaktaymış. Genelde tek katlı olan köy evlerinin arasına katılan üst katta tek oda olacak şekilde yapılmış iki katlı evler, yükseklik farklılaşmasından dolayı sokak siluetlerinde hareketlilik getiriyordu.
Köy düğünleri
Gelinle damat düğün günü tüm köyü gezerler ve meydan etrafında toplanan köylü ile birlikte halay çekerlermiş. Düğünlere köydeki Rumlar da katılır ve birlikte eğlenirlermiş. Türkler de, Rum düğünlerine katılırlarmış. Kadınların ayrı, erkeklerin ayrı çalgıcıları olduğu düğün öncesi kına gecesinde, testiler kırılıp, davullar çalınırmış.
Eğlence anlayışındaki farklılık, Rumların müzik gruplarında davulun olmaması; kız erkek beraber eğlenmelerinden dolayı da çalgıcılarının karma olmasıydı. Rumların düğünleri ise farklı olarak kilisenin bahçesinde yer alırmış.
En yakın Türk köyü olan Tatlısu'da yaşayan köylüler ile özellikle düğünlerde sürekli görüşülürmüş. Zaten Tatlısu köyünde yaşayanlar ile evlenen birçok köylü olmuş. Manavru ve Moni da en yakın Rum köyüymüş. Rumlar da ayni şekilde o iki köy ile iyi ilişkiler içindeymişler. Bu kadar içice yaşamalarına rağmen hiçbir Rum'la evlenen bir Türk olmamış köylerinde.
Zeytin, buğday, arpa
Köyde bulunan ve biri Rumlara, diğeri ise Türklere ait olan iki zeytin değirmeni köyün simgesiydi. Köyde Zeytin ve haruptandı geçim sağlanırken zeytinden yağ çıkarılması köy için de zevkli bir uğraştı.
Ayrıca arpa ve buğday da yoğun olarak köyde geçim kaynağıydı. Arpa ve buğday dövenle çakmak taşları sayesinde ezilirdi. Rüzgarlı günde havaya atılır ve saman ile buğday birbirinden ayrılırdı. Harmanlandığı gün, muhakkak el makarnası pişirilirmiş. Eylül ayında ise her evde haruptan pekmez çıkarılırmış. Son pekmez suyuna ise tüm koşular bir araya gelerek "guluriga" pişirirlermiş.
Ve harnup, zeytin, incir, alıç ağaçları köyün taş duvarlarına renk katan elemanlarmış.
Dolap kuyusu
Damlarda yatılması, yaz aylarının bir coşkusuymuş. Uzakta olan deniz yanında ise sadece bahçeler varmış. Köyde, deniz kenarına sadece eniştem ile kardeşi birer bahçe evi yaptırmışlardı. (1974 yılından sonra öldüğü güne kadar Büyükkonuk köyüne yerleşen eniştem o evi ve bahçesindeki incir ağacından bahsederek hep ağlamıştı). Annemlerin ise hayvanların döndürüp su çıkardıkları dolap kuyusu varmış.
Geçimlerini sadece tarımdan değil yan işlerden de sağlıyorlarmış. Örneğin babam, uzun yıllar köyde bakkalcılık, berbercilik ve kahvecilik yapmıştı.
Köyde su, ilk zamanlarda olmadığı için çok uzaklardan testilerle taşınırmış. Daha sonra her mahalleye su gelmiş. Ayrıca her evin bir fırını ve satın aldıkları ekmek tahtası varmış. Muhakkak evlenecek olan kızın, ekmek tahtası, teknesi, kazanı ve yağ küpünden oluşan çeyizi olması gerekirmiş.
Erkekler radyo, kadınlar lefkara
Geceleri erkekler kahvede radyo dinler, kızlar ise, 10 genç kız bir evde olacak şekilde lamba önünde Lefkara işi işlermiş. Bu hep iğneden yapılan Lefkara işiydi ve 15 günde bir nakışçı İbrahim Dayım bu lefkaraları satın alır; parça, parça olan motifleri ihtiyaca göre, masa örtüsü yatak örtüsü vs. olacak şekilde bir araya getirir ve Lefkara köyüne satarmış.
Bayramlar ise köyde anlamlı ve önemliymiş. Genelde pilavuna ile çörek yaparak komşu Rumlara vererek; Rumlar da paskalyalarında, çörek, pilavuna ve renkli yumurta yapıp Türklere vererek bayram coşkusunu beraber yaşarlarmış.
Ve Limasol...
Annemin gençliğinde Limasol'a bütün gece yolculuk yapılacak şekilde atlı arabalarla gidilirmiş... Bir yerde durulur, bir şeyler içilir ve yola devam edilirmiş. Genelde iki üç ayda bir, özellikle de bayramlarda alışverişe gitmek bir eğlence şekliymiş.
Otobüs konulunca daha sık gidilmeye başlanmış. Oradaki iki Türk lokantasından birine uğramak gezinin en güzel yanıymış. Hüseyin Gavurma ve Recai... Gavurmanın gavurma yemeği, Recainin ise dolması ve kebapları ünlüymüş.
İkinci Dünya Savaşında, Limasol emniyet açısından boşaltılmış ve yaklaşık 4-5 aylığına kadınlarla çocuklar yakın köylere göç etmişlerdi. Böylece köyde herkes birer aileyi yanına almıştı.
İngiliz Hükümeti göç edenlere aylık ve taşındıklara evin de kirasını (oda kirasını) ödemişti. Ferdiye hanım ile Emine hanım ve çocukları ile annemler üç aile bir evde olacak şekilde hareketli hoş günler geçirmişler. Biri polis diğeri çörekçi olan eşleri ise bir iki defa gelip onlarla birkaç gün geçirmişlerdi..
Bir anı için
80 yaşındaki annemin köyle ilgili anılarının ne başı ne de sonu vardır. O günlerce köyünü anlatabilir... Tek ümidi, köyünü bir kere daha görüp 2000'li yıllara ait bir anısının olması.(NM)